Anıtları ve doğasıyla dünyanın sayılı şehirlerinden biri olan İstanbul’un tarihi, mistik semtleri geçen yüzyılın başından bu yana değişim sürecinde özelliklerini yitirmektedir. Gelişen teknoloji, sosyo- ekonomik düzen, Avrupa’nın pek çok ülkesini aşan nüfusuyla her geçen gün geçmişinden uzaklaşıyor. Çağın koşulları, zevklerinin, alışkanlıklarının değişmesinin bunda büyük payı olmuştur. Surlarının dışına taşan şehir sınırlarının genişlemesi ortaya yeni yerleşim yerleri ile mahalleler oluşturmuştur. Tarihi mistik semtlerinin korunamayışından ötürü sivil mimari örneklerinin yerini hepsi birbirinin eşi beton yığınları almış, bu durum bir bakıma yok oluşu tetiklemiştir. Değişim rüzgârları içerisinde bu yok oluştan dini yapıları dışında en çok etkilenen mistik semtlerinden birisi de Aksaray olmuştur.
İstanbul’un Fatih ilçesinde, altmış yılı aşkın süre öncesinde açılan Vatan Caddesi ile Millet Caddelerinin kesiştiği yerin çevresinde bir zamanların ünlü semtlerinden Aksaray bulunuyordu. Aksaray bugünde varsa ‘da arık o eski tarihi ve toplumsal özellikleri olan bir semt olmaktan çok uzaklaşmıştır. Bu değişimden nasiplenmiş olarak çevresinde Fatih, Laleli, Çapa, Beyazıt, Yenikapı semtleri bulunmaktadır.
Aksaray’ın tarihi geçmişi İstanbul’un fethinin sonrasına inmektedir. Osmanlının Anadolu Beyliklerini ortadan kaldırma siyaseti içerisinde Fatih Sultan Mehmet zamanında Konya ve çevresinde hüküm süren, kendilerini Selçukluların devamı sayan Karamanoğlu Beyliğini ortadan kaldırılınca orada yaşayan halkın büyük bir kısmı göçe zorlanmıştı. Niğde- Aksaray ilçesinde yaşayanlar Yenikapı ile Unkapanı arasındaki geniş alana yerleştirilmiştir. Bu insanlar Niğde Aksaray tarafından getirilmiş olmalarından ötürü yerleştirildikleri yeni yere Aksaray ismi verilmiştir. Yanılmıyorsam 2009 yılına kadar bu alana Çakırağa, Laleli, Mahalleleri dinilmiştir. Bu yerleşimde fethedilen yerleri Türkleştirme çabalarının da sonucu olduğu düşünülmelidir.
İstanbul’un son yıllarda uğradığı en büyük talihsizlik imar ismi altında yapılan, eski eserleri hiçe sayan yıkımlar olmuştur. Tarihi eserlerin bazıları yoğun trafik yükünü hafifletmek amacıyla açılan caddelere feda edilmiş, çoğu kez de bilgisizlik, umursamazlık nedeniyle ortadan kaldırılmıştır.
XX. Yüzyılın ikinci yarısında Aksaray ile Beyazıt arasında insan aklının alamayacağı bir değişim yaşanmıştır. Çok iyi hatırladığım o yıllarda Beyazıt’tan yokuş aşağı inen tramvaylar ulu çınarların arasından geçer, bunlardan biri bugün yerinde yeller esen Aksaray Karakolunun önünden sola kıvrılarak Yedikule’ye; diğeri de cumbalı ahşap evlerin arasından geçerek Topkapı’ya doğru yol alırdı. Topkapı’ya yönelen Ordu Caddesinin genişletilmesine karar verilince yolun iki yanındaki ahşap evlerle, tarihi camilerden bazıları yıkılmış veya geriye çekilmiştir. Beyazıt’tan Aksaray’a inen caddenin genişletilmesi öncelik kazanınca; ortaya çözümü güç bir sorun çıkmıştı. Caddenin başlangıcı 9.50 metre genişliğindeydi; bir yanında halk arasında yanlış olarak Patrona Halil Hamamı olarak bilinen, gerçekte Beyazıt Külliyesinin hamamı, karşısında da Fatih Sultan Mehmet döneminden arta kalan Simkeşhane Hanı ile Süpürgeciler Hanı vardı. Bunlardan birinin ortadan kalkması gerekiyordu. O günlerde tarihi eserleri korumakla yükümlü, Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu dönemin bilimsel kişilerinden oluşan üyeleri bugün olduğu gibi sıkça değiştirilemezdi. Ayrıca kararları da kesindi. Basının da üzerine gittiği bu olayı Yüksek Kurul uzun tartışmalar sonunda caddenin genişletilmesine çözüm olarak Simkeşhane ile Süpürgeciler Hanının bir kısmının kesilerek feda edilmesine karar vermişti. Bu çalışmalara yapılırken beklenmeyecek şekilde ortaya Bizans zafer anıtının kalıntıları çıkması işleri daha da zorlaştırmıştı. O günlerde Beyazıt’taki İstanbul Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesine devam ederken; bir gün yol boyunca uzanan asırlık ağaçların kesildiğini görmüş, bu ne Vandalizm diye düşünmüştük.
O günlerde dönemin Başbakanı Adnan Menderes’in direktifleriyle imar ismi altında çalışmalar yapılıyordu. Ne yazık ki; mimari, sanat tarihi, arkeoloji, peyzaj- mimarisi, çevre mühendisliği gibi bilim dalarından eğitim almamış veya danışmanları olmayan yöneticiler olupbittilerle pek çok eserin yok olmasına neden oluyorlar.
Demokrat Parti iktidarının sonlarına doğru günün koşullarına, artan nüfusa ve yoğun trafik yüküne yeterince cevap veremeyen Aksaray’ın görünümü tümüyle değişmiştir. İmar ismi altında yıkım öylesine süratli olmuştu ki; Yüksek Kurul kararlarının uygulanmasına olanak bile tanınmamıştı. Korunması gereken pek çok tarihi eser yok olmuştur. Meydandaki Pertevniyal Valide Sultan’ın yaptırmış olduğu caminin önündeki türbesi yıkımla görevli bir teğmenin itirazına rağmen üst makamlardan alınan emirle yıktırılıştır. Bugün o türbe caminin arkasındaki bir yere yeniden yapılmıştır!..Orijinalliğinden bütünüyle uzaklaşmış olarak…
Aksaray’da yıkılan tarihi eserlerin başında; Cafer Ağa, Camcılar, Oruç Gazi (İsmail Ağa) Baba Hasan Alemi, Şirmend Çavaş camileri, Attar Halil Ağa mescidi geliyordu. Murat Paşanın Aksaray Hamamı ismiyle bilinen Orta Hamam da Vatan Caddesinin açılırken yıkılmış, yeri boş bırakılmıştır. O zamanlar neden yıktınız diye kimse sormamıştır.
Anıtlar Yüksek Kurulu Tevekkül Hamamının korunmasını, yalnızca sonradan yapıya eklenmiş, ahşap kısmın yıkılmasına karar vermişse de hamamın tümü yıktırılmıştır.
Aksaray’dan Topkapı’ya uzanan yol boyunca ortadan kalkan tarihi eserlerin sayısı bir hayli çoktur. Denizabdal Camisi, Kazasker Camisi, Molla Gürani Camisi, Selçuk Sultan Camisi, Macuncu Tekkesi, Fındıkzade Tekkesi, Hekimbaşı Ömer Efendi Medresesi, Ali Paşa Çeşmesi yalnızca birkaç örnektir. Sonraki yıllarda yıktırılan camilerin ismiyle bazıları yeniden yapılmışlarsa da onlar taklitten veya modernize edilmekten öteye gidememişlerdir.
Aksaray Meydanı da yazboz tahtasına dönüşmüş, önce ortaya yuvarlak bir meydan yapılmış, bu da yeterli olmayınca şehircilikte çirkinlik abidesi olarak trafik yapılan kütlevi üst geçide aktarılmıştır.
Bir zamanların ünlü Aksaray pazarları ile Langa bostanları da ortadan kaldırılmıştır. Tramvay deposunun önündeki alanlarda bulunan her türlü tüketim malzemelerin satıldığı, balıkçıların, sebzecilerin meyvecilerin bulunduğu ucuzluğuyla ünlenen Aksaray pazarı da tarihe karışmıştır. İstanbul’un ve bölgenin büyük ölçüde sebze ihtiyacını karşılayan Langa bostanlarının bir bölümü; ne olacağı belli olmayan Marmaray Kazılarına terk edilmiş, kalan yerler de betonlaşmış, apartmanlarla doldurulmuştur.
Tarihi ve mistik görünümünden tümüyle uzaklaşan, şehircilik anlayışıyla bağdaşmayan, betonlaşan Aksaray’ın eski görünümünü merak edenler ve araştırmacıların bundan böyle başvuracağı kaynaklar batılıların gravürleri, seyahatnameler, eski Aksaray’ı içeren yazılar ve eski Yeşilçam filmleri olacaktır.
Kısacası tarihi Aksaray’a çağdaşlaşma adına gerçekten yazık oldu…