Bir efsaneye göre Medusa, Yunan mitolojisinde yeraltı dünyasının dişi canavarı olan üç Gorgona’ dan biridir. Bu üç kız kardeşten yılan başlı Medusa, kendisine bakanları taşa çevirme gücüne sahiptir. Bir görüşe göre o dönemde büyük yapılar ve özel yerleri korumak için Gorgona resim ve heykelleri kullanılırdı ve Sarnıca Medusa başının konulması da bu yüzdendir. 

Başka bir rivayete göre de Medusa, siyah gözleri, uzun saçları ve güzel vücudu ile övünen bir kızdı. Medusa, Zeus’ un oğlu Perseus’u seviyordu. Bu arada Athena da Perseus’u seviyor ve Medusa’yı kıskanıyordu. Bu yüzden Athena, Medusa’nın saçlarını yılana çevirdi. Artık Medusa’nın baktığı herkes, taşa dönüşüyordu. Daha sonra Perseus, Medusa’nın başını kesti ve onun bu gücünden yararlanarak pek çok düşmanını yendi.

Buna dayanarak Medusa Başı, Bizans’da kılıç kabzalarına işlenmiş ve sütun kaidelerine (bakanların taş kesilmemesi için) ters olarak yerleştirilmiştir. Bir rivayete göre de Medusa, yana bakıp kendisini taşa çevirmiştir. Bu yüzden buradaki heykeli yapan heykeltıraş, ışığın yansıma açılarına göre Medusa’ yı üç ayrı konumda yapmıştır.

BİNBİR DİREK SARNICI Binbirdirek Sarnıcı, Sultanahmet Meydanı’nın yakınında, Eski Adliye Binası’nın karşısında bulunmaktadır. Yerebatan Sarnıcı’ndan sonra İstanbul’da bulunan ikinci en büyük hacimli sarnıçtır. Yapım tarihi ile ilgili iki farklı görüş bulunmaktadır. Bunlardan ilkine göre; sarnıç 4. yüzyılda İmparator I. Konstantin (Constantinus) zamanında yaptırılmıştır. Sarnıcı yaptıran kişi ise İstanbul’un başkent olmasından sonra şehre yerleşen Roma senatörlerinden Filoksenus (Philoxenus)’tur. Filoksenus, Hipodroma komşu bir saray yaptırmış ve sarayın su ihtiyacını karşılamak için de bu sarnıcı inşa ettirmiştir. Sarnıcın yapım tarihi ile ilgili ikinci görüşe göre ise; sarnıç İmparator Jüstinyen (Justinianos/Iustinianus) döneminin özelliklerini yansıtmakta olup, 6. yüzyılda yaptırılmıştır. Dolayısıyla iddia edildiği gibi Filoksenus sarnıcı ile bir ilişkisi olamaz.

Sarnıca Osmanlı döneminde verilen “binbirdirek” isminin nereden geldiğine dair çeşitli iddialar vardır. Bunlardan birine göre, sütun gövdelerinin üst üste bindirilmiş olmasından dolayı sarnıç “bindir” ismi ile anılmış bu isim ise zamanla “binbir”e dönmüştür. Bir diğer iddiaya göre ise, sarnıç içerisinde çok sayıda sütun bulunması nedeniyle “binbir” tabiri kullanılmıştır. Osmanlı Devleti zamanında sarnıçta su bulunmadığı düşünülmekle beraber, 18. yüzyılda sarnıçta su bulunduğunu iddia edenler de vardır. Oysaki 16. yüzyılda İstanbul’da bulunmuş olan Alman seyyah R. Lubenau sarnıcın ipek işleme atölyesi olarak kullanıldığını bildirmektedir.

Binbirdirek Sarnıcı üzerine bazı büyük konakların inşa ettirildiği de bilinmektedir. Bunlardan belki de en ihtişamlısı Fazlı Paşa tarafından yaptırılan ve Sultan I. Ahmet’in de misafir olarak kaldığı saraydır. Bu saray 1660 yılındaki Ayazmakapı yangınında yanmıştır. Sonraları aynı yere Defterdarlık Konağı olarak kullanılan başka bir bina yaptırılmış ancak bu konak da Hocapaşa yangını sırasında kül olmuştur. Bu yangından sonra ise, sarnıcın üzerine herhangi bir bina inşa edilmemiş olup, sadece sarnıç üzerinde kurulan semt pazarının deposu olarak bir süre için kullanılmıştır.

Sarnıcın bir başka özelliği ise, 18. yüzyılda meddah hikayesi olarak doğmuş olan bir hikayeye ilham vermiş olmasıdır. Rivayete göre, 17. yüzyılda Sultan IV. Murat döneminde geçen hikâyede, Fazlı Paşa’nın yaşı geçkin kızı Gevherli Hanım, yanındaki genç ve güzel cariyesi vasıtasıyla sarayına çektiği varlıklı kimseleri sarayın altında bulunan sarnıca hapsederek, onları öldürmekte ve servetlerine el koymaktadır. Ayrıca, Reşad Ekrem Koçu da bu hikayeden esinlenerek “Binbirdirek Batakhanesi” isimli bir roman yazmıştır. 

Binbirdirek Sarnıcı, etrafı kalın bir duvarla sınırlandırılmış 64, 56, 40 m ölçüsünde büyük bir haznedir. İçinde 224 sütun bulunur. Her biri 14 sütunlu 16 sıra halindeki birbirinden 3,75 m aralıklı olan bu destekler kemerler ile bağlanmış olup, çapraz tonozları taşırlar. Sütunlar üst üste bindirilmiş iki gövdeden meydana gelmiş olup, bunların aralarına dışa taşkın birer bilezik yapılmıştır. Sütun gövdelerinin üstlerinde ise üzerlerinde hiçbir işleme bulunmayan piramit biçiminde ( impost ) başlıklar vardır. Böylece sütunlar ve başlıklar devşirme malzeme olmayıp burası için yapılmıştır. Başlıkların üstünde kemerler karşılıklı olarak ağaç gergilerle bağlanmıştır. 

Bugün bunların yalnız yuvarlak delikleri görülür. Sarnıcın Türk dönemindeki adı çokluk anlamındaki “binbir” teriminden gelmiş olabileceği gibi bazılarının iddia ettiklerine göre sütun gövdelerinin üst üste bindirilmiş oluşundan dolayı “binbir” teriminden de geldiği ileri sürülür. Sütunların alt kısımları 5 metreye yakın toprağa gömülmüştür. Aslında desteklerin tam yüksekliği 12,50 metreyi bulmaktadır. Sarnıcın bugünkü girişinin sol tarafındaki köşesinde tonozlar yıkıldığından buradaki 18 göz doldurulmuştur. Sütun gövdelerine pek çok sayıda Grekçe harfin işlenmiş olduğu da dikkati çeker. 

Bunların sarnıcın yapımında çalışan ve sütunları işleyen taşçıların işaretleri olduğu bilinir.

Devam edecek