Geçen yıl seçimlerin ardından çıktığımız tatile bu yılda önümüzdeki günlerde gideceğiz. Havalar alabildiğine ısındı, İstanbul yaşanır gibi değil.
Yıllar önce benim gençlik yıllarımda herkes İstanbul’a tatil için gelirdi. Boğazda her yerde denize girilirdi. Marmara’nın Anadolu ve Rumeli yakalarındaki plajların her gün birine gitseniz 10-15 gün yetişmezdi. Tabii Adalar’la Şile ve Kilyos’a gitmek için de 3-5 gün daha gerekiyordu.
1970’lerden sonra her gün artan göç İstanbul’u yavaş yavaş yaşanmaz hale getirdi. Sadece İstanbul değil bir çok şehir göç dalgalarından adeta bunaldı. Şehirlerin hiç birinde plan anlayışı ve planlama faaliyetleri bu göç dalgalarını yönetemedi, yönlendiremedi. Dışardan gelenler önce gecekondularla şehirleri kavradı, ardından merkezlerde oturanları kaçırttı. O yıllarda “muhit”ten gelenler merkezdekileri kovarlar” sözü plancılar arasında çok kullanılırdı. Hakikaten öyle oldu. Nerede ise İstanbul’da İstanbullu kalmadı.
Geçenlerde dünyanın en çok alıntılanan sosyal bilimcilerden Prof. Harvey; İstanbul’da emlak balonunun oluştuğuna, üçüncü köprü ve Kanal İstanbul gibi muazzam projelere işaret ederek İstanbul’u küresel bir şehir olma yolunda görüyor ve küresel bir şehirde yaşamayanların çok şanslı olduklarını da ilave ediyor. Kendisine sorulan kentsel dönüşüm faaliyetlerini de “Şehrin çevresinde yaşayan varlıklı sınıfların merkeze geri dönme isteği” olarak değerlendiriyor ve dünyanın bir çok yerinde şehirlerde yaşam kalitesinin düştüğünü, güvenlik nedeni ile yüksek duvarlar arkasında yaşayan insan sayısının arttığını belirtiyor. Prof. Harvey “Şehrin en heyecan verici yanlarından biri farklı insanlarla tanışabilmektir. Homojen bir toplulukta duvarlar arasına sıkışmak sıkıcı olmalı” diyerek İstanbul’un sorunlarına farklı bir açıdan bakıyor.
İçinde bulunduğumuz devasa sorunlara bir sosyal bilimcinin bakış açısını size yansıtmak istedim.
Eylül ayında buluşmak üzere sevgiler, saygılar sunuyorum.