Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından organize edilen "Afrikalı Din Âlimleri Toplantısı" 1-3 Kasım 2006 tarihinde Çırağın Sarayı'nda gerçekleştirilecek. Üç gün sürecek toplantıda 12 Afrika ülkesinden 30'dan fazla din âlimi ülkeleriyle ilgili din eğitimi başta olmak üzere çeşitli konularda düşüncelerini dile getirecekler. Son derece önemli ve hatta geç bile kalınmış bir organizasyon. Afrika her alanda tam bir pazaryeri. İnsan unsuruna önem verilmeyen kara kıtanın makus talihi içinde Afrikalı Batılı devletlerin kıskacında. Buralarda tahsil yapanların öncelikle Hıristiyan olmaları gerekiyor. Daha doğrusu önce Hıristiyanlaştırılıyorlar ardından eğitim alabiliyorlar. Yani Batılı devletler kıta insanlarını Hıristiyan olmaları karşılığında Afrikalılara yatırım yapıyor. Son yıllarda Afrika sathında İran'ın yaptığı yatırımlar dikkatler kaçmıyor. Afrika'nın hemen hemen her yerinde İran'ın açtığı kültür merkezleri dikkat çekiyor. Bu merkezler yoluyla İran, Şia düşüncesini ve mezhebini yayıyor. Libya ve Suudi Arabistan parasal yardım yaparken, Mısır din adamı göndererek destek veriyor. Afrika konusunda Türkiye'nin herhangi ciddi bir planı görülmüyor. Oysa Afrika için Osmanlı İmparatorluğu döneminde ilişkiler bu dönemden daha iyi seviyedeydi desek abartmış olmayız. Türkiye'de "Osmanlı-Afrika İlişkileri" isimli kitap yazan ve bu konuda önemli araştırmalara imza atan İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Ahmet Kavas, çok önemli tarihi bilgilere ulaşmış. 53 bağımsız Afrika ülkesinden sadece sekizinin Ankara'da temsilciliğinin bulunması, buna karşılık Türkiye'nin de sadece on iki Afrika ülkesinde elçiliğinin olması, Türkiye-Afrika ilişkilerinin bir türlü istenen seviyeye çıkamadığının bir göstergesidir. Doç. Dr. Ahmet Kavas'ın Osmanlı-Afrika İlişkileri kitabı bu açıdan değerlendirildiğinde büyük bir önem taşımaktadır. UNESCO nezdinde Türkiye Daimi Temsilcisi Büyükelçi, Numan Hazar, Kavas'ın çalışmalarıyla ilgili şunları söylüyor: "Doç. Dr. Ahmet Kavas Osmanlı-Afrika ilişkileri alanında uzmanlaşmış tek akademisyendir. Kendisinin şimdiye değin olan çalışmaları Afrika kıtasını daha iyi anlamamıza ve Afrika'nın aslında Türkiye'ye yabancı bir kıta olmadığını görmemize yardım edici niteliktedir. Afrika milletleri Müslüman olan ve Batı'ya karşı milli bağımsızlık mücadelesi yapmış Türkiye'ye hayranlık duymaktadır. Bu gerçek dış politikasında dostlara ihtiyaç duyan Türkiye için olumlu bir ortamın mevcudiyetini gözler önüne sermektedir. Bu bakımdan Kavas'ın katkılarını ve hizmetlerini takdir etmek gerekmektedir. Bu çalışmasından da bu sebeple büyük kıvanç duydum." Diyanet İşleri Başkanlığının Afrika din âlimlerinin İstanbul'a getirilmesine öncülük eden Doç. Dr. Ahmet Kavas; Afrika Müslümanlığı bölümünün biricik mütehassısı olarak, senelerden beri Fransa'da ne kadar büyük bir azimle ve kararlılıkla çalıştı. En orijinal araştırmalar yaptı. Başta Türk arşivleri olmak üzere Fransız ve Afrika arşivlerini de tarayan ve neşriyatını yakından takip eden Doç. Dr. Ahmet Kavas'ın yazdığı yazıları bir araya getirmiş. Bizim için hala çok meçhul olan Afrika Müslümanlığını tanımak isteyenlere eserleri bundan sonra da birer rehber olacaktır. Afrika konusunda yaptığı çalışmalarla diğer kıtalar için önder teşkil edecek önemli araştırmalar yapan Doç. Dr. Ahmet Kavas, "Geçmişten Günümüze Afrika", "Osmanlı-Afrika İlişkileri" isimli iki kitabı neşretmekle de kalmamış, Türkasya Stratejik Araştırmaları Merkezi (TASAM) tarafından birincisi 23-24 Kasım 2005'te düzenlenen Birinci Türk-Afrika Kongresi'nin Koordinatörlüğünü de yapmış. Hummalı ve başarılı çalışmalarıyla akademisyenlere örnek olan Ahmet KAVAS'ı biraz yakından tanıyalım; 1964 yılında Vezirköprü'de (Samsun) doğdu. 1982 yılında Merzifon (Amasya) İmam-Hatip Lisesi'ni ve 1987 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ni bitirdi. 1988 yılı Eylül ayında Türkiye Diyanet Vakfı bursuyla Fransızca kursu ve Fransa'da Yüksek Lisans eğitimi bursunu kazandı. 1991 yılı Kasım ayında Paris-7 Üniversitesi Coğrafya, Tarih ve Toplum Bilimleri Bölümünde (Université Paris-7, U.F.R., Géographie, Histoire et Sciences de la Société) Afrika'da İslam ve Müslüman Toplumlar Uzmanı Prof. Dr. Jean-Louis Triaud'un yanında 1835-1912 Yılları Arasında Osmanlı İdaresi ile Senusiye'nin Münasebetleri [Les relations de l'administration ottomane avec la Sanousiya de 1835 à 1912] konulu Yüksek Lisans tezini bitirdi... Yine Paris'de doktorasını tamamladı. Doç. Dr. Ahmet Kavas'ın, "Dertleri medeniyetlerin çatışması!" başlıklı yazısında şu önemli noktaların altını çiziyor; "Avrupa ülkelerinde, özellikle de Fransa'da basın yoluyla Müslümanları "tahrik" eden yayınlar yapma geçmişten gelen bir alışkanlık olarak devam ediyor. Öyle ki bu alışkanlık uğruna bu ülke ile Müslüman devletler arasındaki ilişkilerin geçmiş yıllarda iyice gerginleştiği yıllar oldu. Osmanlı Devleti aleyhinde Fransız basınında çıkan yazılar içinde o dönemin devlet adamlarını en çok uğraştıranlar aynen bugün olduğu gibi özelde İslam'a, genelde ise dinlere karşı kaleme alınanlardı. XIX. yüzyılın ikinci yarısında Paris'te Osmanlı Devleti'ni temsil eden sefirleri en çok uğraştıran konulardan birisi de İslam karşıtı çıkan yazıların yayınını durdurmak için Fransa Hükümeti nezdinde girişimde bulunmaktı. 1896-1908 yılları arasında Paris Sefiri olarak görev yapan Salih Münir Paşa, daha Paris'e adım atar atmaz derhal bu konuyla ilgilenmek zorunda kaldı. Çünkü Fransız basınında başta Osmanlı Padişahı İkinci Abdülhamid olmak üzere, Osmanlı Devleti aleyhinde, İslam dinine hakaret eden, hatta Hazreti İsa'ya karşı ağza alınmayacak ifadeler içeren yazıların yayınlanmasını engellemekle uğraştı, durdu. Bundan bir asır önce bu kıymetli Osmanlı devlet adamının Paris'te yaptığı tespiti bugün de aynen geçerlidir. Ona göre Fransa'da Cumhuriyet rejimi kurulduğu günden itibaren basına tanınan hürriyet daima kötüye kullanıldı. Göreve başlamasının üzerinden henüz bir yıl geçmeden Fransız gazetelerinde ve matbu kitaplarında Osmanlı Devleti aleyhine aralıksız yazılar çıkmaktaydı. İstanbul'dan gelen emirler bu yazıların sıkı bir şekilde takip edilerek derhal engellenmesi yönündeydi. Salih Münir Paşa bu konudaki emeklerinin boşa gitmesine üzülüyordu. Ama sadece kendisinin değil, diğer Avrupa ülkelerinin büyükelçilerinin de ülkelerine karşı Fransız basınında çıkan haberler karşısında çaresiz kaldıklarını görüyordu. Ona göre herkes istediği gibi kimseden izin almadan kitap bastırmakta, ağzına gelen her şeyi "edep ve terbiyeye" uysun veya uymasın, gerçeği ifade etsin veya etmesin yazıp yayınlamaktaydı. Bu durumdan bizzat Fransızlar bile zarar görmekteydiler..." Bir zamanlar Fransa'da başlayan Osmanlı'ya karşı yıkıcı faaliyetler bugün 'Ermeni meselesi" adı altında Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı da devam etmektedir. Yani Fransa aynı Fransa'dır. "Afrikalı Din Âlimleri Toplantısı"nı organize eden Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu başta olmak üzere Doç. Dr. Ahmet Kavas'ı ve diğer tüm emeği geçenleri kutluyorum.