Geçtiğimiz haftalarda kaleme aldığım "Taksitle yaşayıp borçla ölenlerin ülkesindeyiz" başlıklı yazımı okuyan bir çok okurum, şöyle bir soru sordular. 

İnsanlar neden çok borçlu? 

Aslında nedeni belli.

En temel yanlış, insanlar asalak oldular artık.

Müthiş bir tüketim çılgınlığı, sarhoşluğu ve aymazlığı içindeler. 

Zarar- yarar sorgulanmaz oldu. 

Özellikle hanımlarda ne kadar çok harcarsak o denli mutlu oluruz düşüncesi yaygın.

Onlar bu durum karşısında mutlu oluyorlarmı? bilemem ama eşlerinin bu durumdan dolayı mutsuz olduklarına eminim. 

Yakında tüm cüzdanları boşalttıktan sonra nefsi müdafaaydı diye kendilerini savunmaya geçecekler farkında bile olmadan. 

Evet, tüketim çılgınlığında geldiğimiz noktada en'leri (en iyi) arkamızda bırakıp daha'larını (daha iyi) peşine takılmış gidiyoruz. 

Sahip olunanın yetmediği, onun bir seviye üstüne çıkman gerektiği, yoksa modadan ve gündemden artık adına her ne halt deniyorsa işte ondan geri ya da eksik kalmış ve en önemlisi sahip olamadığın için o içindeki bir türlü dolduramadığın koca boşlukta kalakalmışsındır. 

Daha iyisini al, daha iyisine sahip ol, daha iyisini tüket, daha iyi hisset, daha iyi ol daha fazlaa, daha daha daha dahaaaa.

Ben sıralarken yoruldum vallahi. 

Çılgınlar gibi uzun kuyruklar oluşuyor mağazaların önünde. Marka ayakkabılar, çantalar, elektronik ürünler saymakla bitiremeyeceğiz uzun mu uzun bir liste.

Yok gittigidiyor, yok yok gitmedi geliyor, amaan hepsiburada'mıymış, yok amazon'a dalmış da çıkamamış, yok yahu trendyol'ları şaşmış! Ehh n'apalım bir kere düşüldü mü bu çarka çıkabilene sevgiler saygılar. 

Bu ülke'de kim zengin, kim yoksul? ayırt edebilene aşk olsun.

Sıradan ev hanımları restorantlarda, pahalı kafeteryalarda gün yapıyorlar. 

Günden alacakları paranın yarısından fazlasını orada yediklerine, içtiklerine ödüyorlar.. 

Hele durumu çok da  iyi olmayan birinin her ay hatta bazen haftada bir  yapılan gün için değişik bir kıyafet alma çabası güler misin, ağlarmısın dedirten cinsten.  

Asgari ücretle çalışan Zavallı eşin eve getirdiği parayı sırf çevresine caka satmak için bir salon perdesine 1500 lira veren kadınlar var.  

İllede çantası, ayakkabısı takım olmak zorunda olan, canıı sıkıldımı soluğu alışveriş merkezlerinde alan ve harcadıkça rahatlayan, toplumda telefonunu çıkardığı zaman son model olmadığı için yüzü kızaran zavallı insanlar var. 

Gözardı ettiğimiz değerleri küstürüp yaşantılarımızdan uzaklaştırdığımız zaman, kupkuru bir çöle dönen yüreğimizi geçici arzu ve heveslerle yığınla para saydığımız beş para etmez metalarla doldurmaya mutlu etmeye çalışıyoruz!

Peki gerçekten mutlu oluyor muyuz? 

Ya da soruyu şu şekilde sorayım. Vicdanımız böylesi müsrifliğimiz karşısında mutlu olmamıza izin veriyormu?

Peki tamam konuyu biraz daha açayım.

Her gün sofralarımızdan çöpe giden ekmekleri düşünün. 

Evet sadece Türkiye'de günde beş milyon ekmek çöpe gidiyor. 

Dünyada her yıl üretilen gıdanın üçte biri çöpe atılıyor. 

Biz çocuklarımıza yemek beğendiremezken, yanı başımızda neler yaşanyor? 

Yarın bu çocukların elleri yakamızda olursa nasıl hesap veririz, düşündükmü hiç?

Yediğimiz önümüzde, yemediğimiz arkamızda dururken israf üzerine yazdıklarım bizleri ne kadar etkileye bilir hiç bilmiyorum. 

Dünya avuçlarımızın içindeyken, Elimizden düşmeyen akıllı telefonlarımızla açlık ve sefalet içinde kıvranan insanların hallerini anladığımızı sanıyoruz. Sanmakla yetinmiyor üstüne  bir dünya edebiyat parçalıyoruz. 

Ne yazık ki, israflarımız bizi insaflasızlaştırıyor. Net! 

Evet, tükettikçe tükeniyoruz. 

Tükettikçe insanlığımızı tüketiyoruz.

Farkındalık önemli mesele efendim. 

Geçmişin tekerini bugün patlatıp, lastiği inmiş arası geleceğe bodoslama sürmeyelim, yoksa insanlık olarak yokuş aşağı kalacağız. Ki kalmadığımız ne malum değil mi? 

Yarınlarımızı tüketmeyelim. 

Kaynaklarımızı tüketmeyelim.

İnsanlığımızı tüketmeyelim.

Ruhumuzu tüketmeyelim. 

Sevgimizi saygımızı tüketmeyelim. 

Kısacası tüketmeyelim arkadaşlar. 

Tükettikçe tükeniyoruz en nihayetınde.