İSMİ KUDDÜS / EVRENSEL TEMİZLİK
Muhsin BOZKURT
Değil sadece yeryüzünün, uzayımızın da kirlendiği bir zamandayız. İlgili uzmanlar tehlike çanlarının çaldığını söyleyip duruyorlar. Pek aldırış ettiğimiz söylenemez. Artık ne soluduğumuz hava temiz, ne içtiğimiz su… Ne de yediğimiz gıdalar sıhhî !…Sanki binmişiz bir alâmete gidiyoruz kıyamete!...Uzayın bile çöplük halini aldığı bir dünyada yaşıyoruz değil, sanki yaşama savaşı veriyoruz. Neredeyse, dünyayı; artıkları, artık atacak bir yer bulamayacağımız bir hale -el birliği ile- getirdik!...
İnsan ayağı değmemiş bir ormanda; en ufak bir pisliğe, insanı rahatsız edecek bir kirliliğe veya gözümüzü rahatsız edecek bir manzaraya rastlıyor muyuz?
İnsanın uzak kaldığı bir denizde; uygunsuz görüntülerle karşılaşıyor muyuz?
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün…Demek ki, kendi başına kaldığında temiz kalmasını bilen tabiat ve tabiattakilerden alacağımız çok ders var.
Velhasıl, insanın olmadığı yerde problem yok. Öyleyse insan ne yapmalı, nasıl davranmalı ki, içinde bulunduğu ortama ayak uydurabilsin ve onun gibi temiz olabilsin?
X
Bu kainat; küremiz dünya gibi milyonlarcasını içinde barındırmaktadır. Dünyamız da içinde ve yüzeyinde yine sayısız büyük küçük canlılara ev sahipliği yapmaktadır. Âdeta kâinat ve özellikle dünya; durmadan çalışan bir büyük fabrika gibidir. Her an dolup boşalan bir han, bir misafirhanedir. Devamlı gelişlere ve sürekli gidişlere sahne olmaktadır.
Fakat ortada ne gidenlerin enkaz ve süprüntüleri göze çarpıyor, ne de gelenlerin orayı burayı işgalleri söz konusu…Gidişlerden dolayı ne bir eksilme ve azalma var…Gelişlerden ötürü, ne bir fazlalık ne de bir darlık bahis mevzuu…
İşte ormanlar; büyük küçük sayısız canlılar cirit atarken ağaçlar arasında, en ufak yok bir bozulma, ne suyunda ne havasında.
İşte denizler; milyarlarca büyük küçük balıklar ve zeminde yosunlar, türlü çeşit mercanlar, mahşer gibi deryayı doldurmuş ve bin bir harekete ortam oluşturdukları halde, ne bir kokuşma ne bir bozulma ne de bir kirlilik var ortada.
İster uzayda, ister arzımızda olsun veya bunların içlerinde yer alsın; bitki, hayvan ve tüm canlılar birbirleriyle ilişkili ve yekdiğeriyle ilintili bir manzara ve görünüm arzediyor. Böylece, birbirlerini tamamlayıp bütünlüyorlar. Birbirleriyle yardımlaşıp tam bir dayanışma örneği veriyorlar. Birbirlerinin ihtiyaçlarını gideriyorlar.
Hayatlarını bu şekilde sürdürürken, birbirleriyle olan münasebetlerden dolayı, meydana gelen artıklar ve atıklardan, çevrelerinde eser görünmüyor. Bir anda ortadan kaldırılıyor. Sanki hiç olmamış gibi bir görünüm sunuyorlar. Evet, pislik ve artıklardan bir şey göze çarpmıyor. Lüzumsuz bir fazlalık olarak gözü kirletmiyor.
Üstelik bütün bu temizlik harekâtı olurken; ne bir şey eksilir, ne de göze herhangi bir fazlalık görünür. Her şey varlığını biteviye sürdürür. Birbirine engel teşkil etmeden, hayat devam eder.
İşte kainat ve evren fabrikası ve özellikle dünya misafirhanesi / dünya konukevi, o derece parlaktır. Nazif ve temizdir. Kirsiz ve bulaşıksızdır. Ufunetsiz yani kokusuzdur. Pis kokulardan âzâdedir. Öyle ki evrende ve yeryüzünde lüzumsuz bir şey, faydasız bir madde, rastgele bir kir bulunmaz. Görünüşte var gibiyse de, hemen değişim ve dönüşümlere uğrayarak, orası tertemiz olur. İşi biterek faydasız hale gelen şeyler, der’akap yararlı bir duruma yükselir.
****
Nasıl ki, fabrikanın temizliği; sahibinin temizliği istemesinden, yaptırmasından ve bunu kirletenlerden istemesinden ve bunun için ayrıca işçi ve memurları görevlendirmesinden ileri gelir. Kâinat fabrikasının temiz hali, temiz tutuluşu ve kire, pisliğe imkân tanımaması;
kâinatın; sahibi hakikîsinden, onun emrinden, yarattıklarından bunu istemesinden ve bunun için onların içlerine koyduğu sevki tabii / iç güdü denen; aslında ilhamı Rabbanî olan yani ilahî bir ilham eseri olarak kendini gösteren ve bu şekilde her varlığa ayrıca temizlikçi olma vasfını kazandıran Rabbanî emirden kaynaklanmaktadır. Temiz olmak, temiz tutmak hasletinin içlerine konulmuş olmasından meydana gelmektedir.
Nitekim, kuşların ve sineklerin kanatlarını nasıl temizlediğini görüyoruz. Kedilerin kendilerini nasıl temiz tuttuklarına her zaman her yerde şahit ve tanık oluyoruz. İşte feza denizinde uçar gibi hareket eden arz tayyaresi yani dünya uçağının kanatları da temizleniyor. Yazarın sayfalarını temiz tuttuğu gibi, kâinat kitabının sayfaları da temiz tutuluyor. Çünkü dolu sayfaya yeni yazı yazılamaz. Aksi takdirde tıka basa dolu olan kâinat sayfasında hayat yaşanmaz, çekilmez ve hatta imkânsız olur.
Fakat, böyle olmadığı için değil midir ki, dünya -her şeye rağmen- kendisini bize sevdiriyor. Bizi kendisine âşık ediyor. Hele bu durum; âhiretin muhteşem ve görkemli oluşundan habersiz olanları; daha da kendine meftun ve düşkün etmekte, bu tip insanları kendinden geçirmekte, âdeta ona perestiş edip kendilerini ona tapar hâle getirmektedir.
Anlaşılıyor ki, bu âlem sarayı, temiz oluşunu; Allah’ın Kuddüs isminin en büyük bir tecellî ve yansımasına mazhar oluşuna borçludur. Yani o kudsî / kutsal tanzîf et / temizle emrinin yerine getirilmesiyle, bu alemşümul / kâinatın her tarafında görülen temizlik hâsıl oluyor. Nitekim bu emri mânen alan denizlerdeki leş yiyiciler, karalardaki kartallar ve hattâ kurtlar ve bilhassa karıncalar gibi cündullah / Allahın temizlikçi askerleri diyebileceğimiz karıncalar; tam bir istekle yerine getiriyorlar.
Evet, karıncalar; cenazeleri toplayan sıhhiye memurları gibi işlev görmekte, bu emri ale’r- re’s ve’l-ayn / baş göz üstüne deyip büyük bir aşk ve şevkle durup dinlenmeden yerine getirerek, insanlar için güzel bir örnek oluyorlar. Nitekim aynı ilahî temizle emrine uyarak kandaki al ve akyuvarlar, bedenin hücrelerini temizliyorlar. Aldığımız her nefes ve soluk dahi, kanı tasfiye ediyor. Göz kapaklarımız da, aynı şeyi yapıyor. Hava; tozu toprağı süpürüp götürüyor. Yağan yağmur toprağı yatıştırıyor. Bulutlar ise âdeta göğün parlatıcıları…
Kısaca o emre harfiyen uymayan hangi unsur var? En küçük zerreler, atomlar bile o emri dinliyorlar. Yani rastgele bir araya gelmiş değiller. Boş yere bir yeri işgal etmiş olmuyorlar. Belli ki, temizlemiyorlar temizlettiriliyorlar. Yapmıyorlar yaptırılıyorlar. İşte bütün bunlar, Allahın ismi a’zamı olan en büyük isimlerinden, Kuddüs isminin kâinatın en geniş dairesindeki, en büyük tecellilerindendir.
Bu Kuddüs isminin işlev ve fonksiyonu; Rabbin varlığını, birliğini ve aynı zamanda O’nun güzel isimlerini güneş gibi göstermektedir.
Bütün bu sayılan tanzîf / temizlik harekâtında bulunan canlılardaki bu görünüşteki şuur ve bilinç; ya o varlıklara verilecek; yani sinek, kedi ve karıncalar v.s. yaptıkları temizlik işlevini bilerek, bilinçli olarak ve lüzumuna inanarak yapıyor demek lâzım gelecek! Ki, bu; akla, mantığa uygun düşmez.
Elbette onları bu temizlik fiil ve eylemine yönelten, bu işe onları sevk eden İlahî, Rabbanî bir irade var. Ki gerçek bu merkezdedir. Yani bu işleri onlar bilerek yapmıyor; onlara yaptırılıyor. Tıpkı bir askerin; niçin yapması gerektiğini bilmediği bir işi, canı gönülden yerine getirmesi gibi bir şey. Evet, yapmıyorlar onlara yaptırılıyor.
****
Aksi düşünüş, yeryüzünde güneşin ışığını yansıtan her bir şey için; ışığın kaynağı o şeylerdir demeye benzer. Yani yansıtıcı her varlıkta, bir güneşin olduğunu kabule bizi zorlar. Halbuki, bunun böyle olmadığı, herkesçe bilinen bir gerçektir. Demek ki, kâinat sarayının tertemiz tutuluşu; ismi Kuddüs’ün tecellisi ve onun gerektirmesinden başka bir şey değildir.
Bu isim; manevî temizliği de icap ettiriyorsa da, bu ayrı bir konudur.
Yorumlar