Muhatabı / konuştuğu kimse karşısında âciz kalan bâzı kimseler;

     İkna edici karşılığı veremedikleri zaman, bilgileri kifayetsiz / yetersiz kaldığında,

     Yenik duruma düşünce, maalesef / yazık ki, çok kötü, çirkin ve yanlış bir 

     Cankurtaran simidine sarılıyorlar! Karşısındakini; terk etmiş olduğu, vazgeçmiş bulunduğu,

     Geçmişte kalan; bugünle artık alâkası / ilgisi kalmamış vasıflarla nitelemekte,

     Onu artık ilişkisi kalmamış, eski çirkin vasıf ve sıfatlarıyla itham etmekte, suçlamakta!

     Böylece onu mahcup ettiğini, yendiğini, sözel olarak alt ettiğini sanmakta!

     Çevresindekilere karşı da, güya üstünlüğünü göstermiş olmakta. Sanki bilgili olduğu 

     Sanını vermekte, öyle bir intiba / izlenim bırakmış olduğunu zannetmektedir!

     Aslında nefsini / kendini kandırmakta, kendini gerçeğe karşı uyuşturmakta,

     Boş bir gururla, kendini avutmakta olduğu, hiç aklına gelmemektedir!

     Kâmil / olgun insana / kişiye yakışmayan; bu üslûptaki yakışıksız, çirkin konuşma tarzını;

     Bilhassa / özellikle, siyasetle uğraşan siyasetçi ve politikacılar yaparak;

     Sık sık görülen üzücü duruma meydan vermekte, ibret verici sahneler sergilemekteler!

     Eskide kalmış, bugün için mazi olmuş; terk edilmiş, vazgeçilmiş söz ve davranışların; 

     Bugünkü sahiplerine karşı kullanıp sarf etmekte. Lüzumsuz, yersiz ve faydasız fakat

     O nispette zararlı, kötü, gayri insanî / insana yakışmayan bir örnek oluşturmaktadırlar.

X

     Meselâ: “Ben senin geçmişini de bilirim. Sen o zamanlar  -menfi vasıflarını sayarak-

     Şöyle şöyle bir kimse değil miydin? Hadi oradan! Senden adam olmaz!” vs.

     Böylece kişiler ve topluluklar arasına, kin ve nefret tohumları atılmakta. 

     Aralarında onulmaz yaralar açılmakta. Milletin birlik ve beraberliğini bozucu durumların

     Uyanmasına sebebiyet verilmekte. Tarafları tutuşturacak tefrika kıvılcımları saçılmakta.

     Etrafa ayrılık gayrılık tohumları ekilmekte.  

     Halbuki / oysa:

   “Girmeden tefrika bir millete düşman giremez.

     Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.”

     Bir de, ibretâmiz / ibret verici, tarihî / tarihten bir misal / bir örnek verelim:

     Meselâ sen birine bir vesile ile Hz. Ömer’den bahsederek:

     Hz. Ömer adaletiyle meşhur / ünlü bir halifedir. İslâma büyük hizmetler etmiştir. Öyle ki:

     Fırat kıyısında bir koyunu kurt yese; Hz. Ömer kendini onun sorumlusu olarak görürdü.     

     Hz. Ömer öyle istisnaî / yeri doldurulmaz bir şahsiyet idi ki, Hz. Muhammed onun için:

   “Benden sonra Peygamber gelecek olsaydı; Allah Ömer’i Peygamber olarak gönderirdi.”  

     Dediğin zaman, o kişi daha fazla dayanamayarak dese ki:

   “Bırak canım Ömeri! Cahiliye devrinde, İslâm olmadan önce, kızını kuma gömen o değil miydi?”

     Halbuki bu acı hatırayı her anışta Hz. Ömer ağlardı.

   “Helvadan putlar yapıp, sonra da acıkınca, yaptığı helvadan putları yiyen o değil miydi?”

     Bu hatırlayış ise, Hz. Ömeri güldürürdü. 

     Evet o idi. Ama o, İslâmdan önceki Ömer idi. İslâmdan sonraki Ömer’de ise,

     İslâmdan önceki Ömer’den eser kalmamıştı. Artık o bambaşka bir Ömer idi. 

     Müslüman olmakla, sanki yeniden doğmuştu. Artık o eski hâlinden mes’ul / sorumlu değildi.

     Her yeni müslüman olan gibi, eski hâli muhal idi. Eski hâlini nazara verilerek suçlanamaz.  

     O hâlde, bu gibi muhataplarımızı; vazgeçtikleri, kesin dönüş yaptıkları durumlarından ötürü,

     Doğru düzgün birer vatandaş olarak hayatlarına, yepyeni bir çeki düzen verdikleri için, onları;

     Artık yersiz suçlamalardan uzak tutalım. Onları, bu güzel dönüşlerine pişman ettirmeyelim.