Bilhassa XIX. Asırda;1789’daki Büyük Fransız İhtilali’nden sonra, Batı’nın Hıristiyanlık karşısında -haklı olarak- aldığı menfi tavırdan etkilenen kimi aydınlarımız, haksız olarak- İslamiyet aleyhinde bir tutum sergilemeye başladılar! İslam’ın rüknü / temel direkleri sayılan bazı hususlarla oynayan, bunları değiştiren ve dinde olmayanı dinde varmış gibi gösteren bid’at ehli kimseler işi; İslamiyet’i yeterince temsil edemeyen bazı din bilginlerinden fetva istemeye kadar vardırdılar! Bu bid’atçılar, yani dinde olmayanı dinde varmış gibi gösterenler; ecnebi / yabancı inkılâpçı / devrimcilerden çok meş’um / çok kötü ve uğursuz bir takım fikirler aldılar. Şöyle ki: Avrupa, Katolik mezhebini beğenmedi. Başta ihtilalciler, inkılâpçılar ve feylesoflar olarak Protestanlık mezhebini iltizam edip / onun tarafını tuttular. Ki bu mezhep, Katolik mezhebine göre bid’at ehli ve Mutezile telakki ve kabul ediliyordu. Bu şekilde büyük Fransız İhtilali’nden istifade edip / yararlandılar. Katolik mezhebini kısmen tahrip ve harap edip, Protestanlığı ilan ettiler. X İşte, körü körüne taklitçiliğe alışan bizdeki hamiyet ve fedakârlık taslayanlar dediler ve bugün de diyorlar ki: “Madem Hıristiyan dininde, böyle bir inkılâp / devrim oldu. Bidayette / başlangıçta inkılâpçılara mürted / dinden çıkmış denildi. Sonra Hıristiyan olarak yine kabul edildi. Öyle ise, İslamiyet’te de böyle dini / dinsel bir inkılâp / devrim olabilir.” X Oysa o çokbilmişler bilmiyorlardı ki, İsevî dininde, yalnız dinin esasları Hz. İsa’dan alındı. İçtimai / sosyal hayata ve dinin teferruat ve ayrıntılarına dair ekser / birçok ahkâm ve hükümler, Havariyyun / Hz. İsa’nın 12 yardımcısı ve sair / diğer Ruhani Reisler / Büyükler tarafından teşkil edilip / meydana getirildi. Büyük bir kısmı önceki mukaddes / kutsal kitaplardan alındı. Hz. İsa dünyaca hâkim ve sultan olmadığı gibi, içtimai / sosyal umumi / genel kanunların kaynağı da kendisi değildi. İşte bu yüzden, Hıristiyanlığın esas ve temelleri hariçten / dıştan bir libas / elbise giydirilmiş gibidir. Yani Hıristiyan şeriatı / dini namına dışardan örfî kanunlar, medenî düstur ve prensipler alınmış, Hıristiyanlığa başka bir suret verilmiştir. Bu suret tebdil edilse, o giysi değiştirilse, yine Hz. İsa’nın esas dini baki kalabilir. Fakat bundan Hz. İsa’yı inkâr ve tekzip / yalanlama çıkmaz. X Halbuki, İslam Şeriatı / İslam Dini’nin sahibi olan Fahr-i Alem / Dünyanın Övüncü Hz. Muhammed Mustafa, her iki cihanın da sultanıdır. Şark / Doğu, Garp / Batı, Endülüs ve Hint hepsi O’nun birer saltanat tahtıdır. Bunun içindir ki, İslam Dini’nin esas ve temellerini bizzat kendisi göstermiştir. İslam’ın esası böyle olduğu gibi, o dinin teferruatını / ayrıntılarını ve sair / diğer ahkâmını / hükümlerini, hatta en cüz’i / en küçük adabını / edeplerini dahi bizzat O getirmiş, O haber vermiş, O emretmiştir. Demek, İslam füruatı /ayrıntıları, değişmeye kabil / uygun bir elbise hükmünde değil ki, onlar tebdil edilse / değiştirilse esas ve asıl din baki kalabilsin yani mevcudiyet ve varlığını koruyabilsin. Şu muhakkak ki, İslam Dini’nin ayrıntıları bile dinin aslına bir ceseddir. En azından bir cilt ve deridir. Onunla imtizaç ve iltiham etmiş / kaynaşmıştır. Birbirlerinden ayrılmaları mümkün değildir. Onları tebdil etmek / değiştirmek, doğrudan doğruya İslam Dini’nin sahibi olan Hz. Peygamber’i inkâr ve tekzip etmek / yalanlamak çıkar. Mezhepler arasındaki ihtilaf / uyuşmazlık ise, Hz. Peygamber’in gösterdiği nazari / düşünsel bilgi, düstur ve prensiplerin anlayış ve yorumlayış tarzından ileri gelmiştir. “Zaruriyat-ı Diniye” / “Dinsel Zaruretler” denilen ve te’vili / başka yöne çekilmesi kabil olmayan ve “Muhkemat” / “Hüküm Ayetleri” denilen düsturlar ise, hiçbir cihette değiştirilmesi mümkün değildir. İçtihada sebep olamaz. Onları tebdil eden / değiştiren, başını dinden çıkarır. “ Okun yaydan ayrıldığı gibi dinden çıkarlar” hadisinin kaide ve kuralına dâhil olur. X Bid’atçılar, ilhatlarına / dinsizliklerine şöyle bir bahane buluyorlar ve diyorlar ki: “İnsanlık âleminin birbiri peşi sıra, zincirleme olarak cereyan eden / meydana gelen hadise ve olaylarına sebep olan Büyük Fransız İhtilalinde, papazlara ve ruhani reislere ve onların en güzel mezhebi olan Katolik mezhebine hücum edildi ve tahrip edildi. Fakat sonra, çoklar tarafından tasvip edildi, kabul gördü. Frenkler / Avrupalılar dahi ondan sonra daha ziyade terakki ettiler, ilerlediler.” Bu kıyas da yanlıştır. Çünkü Fransızlarda, ileri gelen ve hükümet adamları elinde çok zaman Hıristiyanlık, özellikle Katolik mezhebi, bir tahakküm ve istibdat / keyfi idare vasıtası / aracı olmuştu. Havas / ileri gelenler, o vasıta / o araç ile nüfuz ve etkilerini avam / halk üzerinde devam ettiriyorlardı. Ve “Serseri” tabir ettikleri halk tabakasında uyanan vatanseverleri ezmek için vasıta olarak kullanıyorlardı! İleri gelen / seçkin tabakadan olan zalimlerin istibdat ve keyfi idarelerine karşı baş kaldıran hürriyet yanlısı olanların mütefekkir / düşünür kısımlarını ezmek için araç olarak görüyorlardı. İşte bu sebeplerden ötürü, Frengistan / Avrupa; 400 seneye yakın ihtilallerle çalkalandı durdu. Hıristiyanlık dini, insan istirahatini bozmak için vesile sayıldı. Sosyal hayatı alt üst etmeye sebep teşkil etti. Nitekim sırf bu yüzden, o mezhebe, dinsizlik adına değil, belki Hıristiyanlığın diğer bir mezhebi namına hücum edildi. Ve halkta ve feylesoflarda bir küsmek, bir düşmanlık hâsıl olmuştu ki; malum / bilinen tarih olayı meydana gelmiştir.