İslamcıların Sorulara Cevapları

Abone Ol
Batıya karşı İslam’ın referans alınarak geliştirilen İslamcılık akımı batının sorduğu sorulara ilk günden beri akıl ve mantıki cevaplar vermeye çalışmıştır. 
“İslâm dünyası niçin geri kalmıştır?”, “Müslümanlar nasıl kalkınabilir? “
Bu soruya verilecek en güzel cevap tarihin hiçbir zaman düz bir çizgide gitmediği gerçeğidir. Bir zamanlar İslamiyet’i referans alan Osmanlı dünyaya hâkim olmuş, ilimde, sanatta, edebiyatta ve diğer alanlarda büyük bir medeniyetin temsilcisi olabilmiştir. İslam dünyasının geri kalmışlığı o dönemdeki Müslümanların kendi ilkelerini bırakarak batılılaşmaya yönelmelerinden başka bir şey değildir. Kalkınmanın yolu da bütün Müslümanların yeniden Kur’an ve sünneti rehber alarak hayata sarılmalarına bağlıdır. “Müslümanların birliği nasıl sağlanabilir” sorusuna verilecek cevapta bu bağlılığın gerçekleşmesine bağlıdır.
Sorulan sorulardan biri de, “Batının kalkınmasına neden olan özgürlük, eşitlik, medeniyet, bilim, düşünce, kadın hakları gibi değerlere İslâm sahip midir?” şeklindedir. İslamiyet incelendiğinde görülecektir ki, batı ortaçağ karanlığında boğulurken İslam özgürlük, eşitlik, medeniyet, bilim, düşünce, kadın hakları gibi değerlerde zirveye çıkmıştır ve bu günümüzden 1400 öncesinde gerçekleşmiştir. 
İslâm asla ilerlemeye engel olmamış, aksine bilenlerle bilmeyenlerin bir olmayacağını, insan için en büyük değerin çalışmak olduğunu ilke olarak getirmiştir. 
Yine İslamiyet asla ilim ve akılla çatışmamıştır. Çünkü ilmin en büyük teşvikçisi bizzat İslam’dır. İslam’ın temel kitabı Kur’an Bediüzzaman’ın değimiyle bize Kâinat kitabını okumaktadır ve ondaki gizli hazineleri bizlere takdim etmektedir. Böyle bir dinin ilimle, akılla çatışması asla mümkün değildir.
“Batıdan neler alınmalıdır?” sorusuna ise en güzel cevabı Mehmet Akif vermiştir:
“Mütefekkirleriniz dini de hiç anlamamış,
Ruh-u İslâm’ı telakkileri gayet yanlış.
Sanıyorlar ki terakkiye tahammül edemez,
Asrın asar-ı kemaliyle tekâmül edemez. 
Sırr-ı terakkinizi siz…
Başka yerlerde taharriye heveslenmeyiniz.
Onu kendinde bulur yükselecek millet,
Çünkü her noktada taklit ile sökmez hareket.
Alınız ilmini garbın, alınız sanatını.
Veriniz hem de mesainizi de son süratini.
Çünkü kabil değil artık yaşamak bunlarsız.
Çünkü milliyeti yok sanatın, ilmin yalnız.
Bütün edvar-ı terakkiyi yarıp geçmek için,
Kendi mahiyet-i ruhiyyeniz olsun kılavuz.
Çünkü beyhudedir ümmid-i selamet onsun.”
Sorulan soruların günümüz itibariyle en hassas olanı ise şüphesiz “Din-devlet ilişkileri nasıl düzenlenmelidir?” şeklinde olandır. İslam bir hayat nizamıdır ve asla dini, devleti, şahsı birbirinden soyutlamaz. İslam insanlık için hayatın her alanına dair ilkeler getirmiştir ve devlet alanının bundan soyutlanması asla mümkün değildir. Bunun için devlet işleri ile din işlerinin birbirinden ayrılması anlamına gelen bir Laiklik anlayışı İslamiyet ile asla tevil edilemez. Devlette tıpkı insanlar gibi Allah’ın (cc) insanlığa vaaz ettiği bir tarzda hayat ilkeleri doğrultusunda yönetilmelidir. Din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması Fransa menşeli bir ideolojidir ve gerçek İslamcıların böyle bir mugalâtayı kabul etmeleri asla mümkün değildir. 
Batılılar bu tür soruları yüz yıl önce de sormuş ve cevabını Meşihat adına Bediüzzaman cevaplamıştır. İngilizler, İstanbul’u işgal etmiş, boğazda dolaşan gemileri toplarını Saraya çevirmişlerdi. İşte tam o günlerde İngiliz Anglikan Kilisesi, Osmanlı Meşihat-ı İslamiye Dairesine 4 sual yönelterek cevaplarını istiyordu. Bu sorular ve Bediüzzaman’ın verdiği cevaplar şöyleydi: 
Soru: “Hz. Muhammed’in (sav) dini nedir?”
Cevap: Kur’an’dır; imanın altı, İslam’ın beş esasıdır. Kur’an’ın kastettiği esas ve rükünlerdir.
Soru: “Bu din fikir ve hayata ne vermiş?”
Cevap: Fikre tevhit, hayata istikamet vermiştir. Buna dair şahidim: “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” ve “De ki: O, Allah’tır, gerçek ilâhtır ve birdir.” Ayetleridir.
Soru: “Zamanımızın çeşitli sosyal ve siyasi sıkıntılarını nasıl tedavi eder?” 
Cevap: Faizin yasaklanması ve zekatın farz olmasıyla mümkündür. Buna dair şahidim “Allah faizi mahveder, faizin bereketini eksiltir.”, “Namazı hakkıyla eda edin, zekâtı verin.” ve “Allah, alış-verişi mubah; faizi ise haram kılmıştır.” Ayetleridir.
Soru: “İhtilâl-i beşere ne nazarla bakıyor?” (Dünyayı gerek daha iyi, gerek daha fena bir surette değiştiren siyasi ve manevi güçlere, diğer bir deyişle; bu din sosyal adaleti nasıl sağlıyor.)
Cevap: Çalışma esastır. Servetin âdil dağıtılması ve tekellerin engellenmesi gerekmektedir. Buna dair şahidim “Ve insan için ancak emeğinin karşılığı vardır, “Altını, gümüşü yığıp Allah yolunda harcamayanlar var ya, işte onları acı bir azabın beklediğini müjdele.” Ayetleridir.
AKP’yi kuranların iktidar olduktan sonra (veya iktidar olma uğruna) İslamiyet’i referans alan İslamcılığı bırakmaları kendi tercihleridir ve bunu açık biçimde izah etmişlerdir İslamcılık Ali Bulaç’ın değimi ile ne AKP ile başlamış ve ne de AKP ile bitecektir. Ülkemizde ve coğrafyamızda mevcut çalkantılar sürdüğü müddetçe İslamcılık kendine has bir üslupla varlığını sürdürmeye devam edecektir.