İslam Felsefesinde Varlık Problemi ve Gazalinin Görüşleri 3

Abone Ol

İmam Gazalinin felsefe ve felsefecilerle ilgili bakışını daha evvelki yazılarda da beyan ettik. İlk İslam felsefecilerinin görüşlerini tenkid eder. Fakat felsefeyi toptan askıya almaz. Kendisi de İslamın(Fıkhın) anlamlandırılmasını felsefenin rolünde görür. 

Gazali, felsefecilerin şu üç düşüncesini küfür sayar:

1. Âlemin bir başlangıcının olmadığı ve zamanda yaratılmadığı,

2. Tanrı’nın bilgisinin, sadece varlıkların sınıflarını kapsadığı ama tikel varlıkları içine almadığı,

3. Ahretteki cezanın ruhani karakter taşıdığı, bedensel olmadığı.

Bu üç düşünceye sahip felsefe akımlarını küfür sayar.

Varlık, yaratılış ve ahiret hayatı ile ilgili Kindi, Farabi ve İbn-i sina gibi ilk islam filozofları hakikatin bilgisine ulaşamamışlardır. Çünkü bahsi geçen maddelere yaklaşımları Kuranın derin hakikatinden ziyade Yunan filozoflarının eserlerinden oluşmuştur. 

Eşari kelamına göre insan aklı hakikate ulaşmak için tek başına yeterli değildir. Önemli olan dinî inanç ve bağlılıktır. Gazali’de eşari kelamcısıdır. Aynı zamanda ehli tasavvuftur. Aslında İlk İslam Filozofları ile aralarındaki temel mesela Tasavvuf ile Felsefenin temel ayrımı üzerinden de okunabilir. 

Gazaliyi diğer İslam filozoflarından ayıran en önemli husus onun illiyet ve determinizm üzerindeki görüşleri sebebiyledir. Bu görüş Mutlak varlığın mahiyeti ile ilgili hakikat bilgisine götürür. “Nedensellik ilkesi olarak bilinen ve olay ve olguların birbirine belirli bir şekilde bağlı olması, her şeyin bir nedeni olması ya da her şeyin bir nedene bağlanarak açıklanabilir olması ya da belli nedenlerin belirli sonuçları yaratacağı, aynı nedenlerin aynı koşullarda aynı sonuçları vereceği iddiasını içeren felsefe terimidir. Aynı neden aynı sonuca yol açtığına göre neden sonuç bağlantısı kesin ve değişmezdir. Bu anlamda evrendeki tüm olay ve oluşlar, kesin, değişmez ve öngörülebilirdir. Diğer bir anlatımla evren, gözlemcinin ya da deney yapanın iradesinden bağımsızdır. Bu tanımlama üzerinden bakacak olursak dini anlamda mucize denen olgunun imkanı ve varlığı tartışmalıdır hatta mucize yoktur yaklaşımı için gerekçe olabilecek bir yaklaşımdır nedensellik.” (www.kitaphaber.com.tr/nedensellige-karsitlik-noktasinda-gazali

Gazali, nedensellik bağının ve yine nedensellik bağı ile oluşan bu alemin içerisindeki teori ve kanunların Mutlak varlığın iradesi ile oluşmuş olduğu gerçeğini ortadan kaldıran görüşlerin karşısındadır. Bu görüşler yaratılışı ve mucizeyi yani kanunların dışındakileri nedensellik bağı ile illiyet ile ilişkilendirmek ister. Bu sorgunun tehlikesi fail olan mutlak varlığın iradesine sınır getirmek istemesindendir. 

Gazalî, nedensellik hususunu meşhur eseri ‘Tefafütü’l-Felasife’nin 17. meselesinde iki aşamalı olarak incelemiştir. Mucizelerin mümkün olduğunu ve sâbık mucizelerin gerçekleştiğini savunmak adına nedensel zorunluluğu yadsımış; ardından böyle durumların ileride de gerçekleşebilir olduklarını göstermek için alternatif bir nedensellik kuramı ortaya koymuştur. (Yusuf Okşar, “İslam kelamında nedensellik ve adetullah”, Gazalî, Tehafütü’l-Felasife -çev. Dr. Bekir Karlığa) 

Gazalinin görüşleri bize teori, kanun, (neden-sonuç) ve alışkanlıkların ötesinde bir hakikatin varlığını ikrar ettiriyor. Mutlak varlığın irade etmesi bu saydığımız nazariyelerde dahil olmak üzere her durum ve fiili kapsamaktadır. 

Sebepler nazariyesine takılmak diye bir terim var. Gündelik hayatta var olan sıkıntıların birçoğununda temelinde bu var. Sebepten sonuca giden seyirde Mutlak failin rolünü ya görmezden geliyoruz. Birde bize verilmeyen rollerden çalıyoruz.