İŞGALCİ ÇİN HÂKİMİYETİNİN DOĞU TÜRKİSTAN’DA GİDEREK ARTAN ZULÜM VE SOYKIRIM SİYASETİ

(BİRİNCİ BÖLÜM)

İşgalci Çin hâkimiyeti yönetimi 2016 Ekim ayının sonlarında Çen Çuan-go isminde bir şoven diktatör Çin komünist yetkilisini, Uygur Özerk Bölgesinin en yüksek yetkiye sahip olan Çin Komünist partisi Uygur Özerk Bölgesi Şubesi’nin genel sekreterliğine atayarak, Urumçi’ye gönderdi. Bu zat bu vazifeye atanmadan önce birkaç yıl Tibet Özerk Bölgesinin en yetkili idarecisi olarak görev almıştı. Tibet halkını ağır zulüm ile inim inim inletmiş, Tibet halkının insan hakları konusundaki haklı taleplerini bastırmakla tanınmış bir zorba idi. Göreve atandıktan sonra 2017 yılının başından itibaren Doğu Türkistan’da özellikle Uygurların yoğun olarak yaşadığı Kaşgar, Hoten  ve Aksu gibi şehirlerinde, daha sonrası ise tüm Doğu Türkistan’da, dikta terör düzenini daha da artırarak, halkımızı öz anavatanında rahat nefes alamaz hale getirdi.

Çin komünist hâkimiyeti yetkilileri Ulu Türkistan’ın bir parçası olan Doğu Türkistan’ı işgal ettikten sonra,yer altı ve yer üstü zenginliklerini sömürdüğü yetmiyormuş gibi Uygur Türkleri başta olmak üzere Doğu Türkistan halklarını akıl almaz ve hayale sığmaz zulüm ve işkencelere tâbi tutmaya başladı. Günümüzde, 1965-1975 yıllarında Çin’de gerçekleşen sözde Kültür Devrimi dönemindekinden kat be kat daha dehşetli olan bu baskı ve cezalandırma harekâtı, orta asırda zâlimler tarafından uygulanan vahşet boyutlarını da çoktan geçti. 21. Asırda böyle bir vahşetin ve ırkçılığın uygulanıyor olması ve buna dünyanın sessiz kalarak seyirci olması, insanı şaşırtıyor. Özellikle Uygur Türkleri ile dil, din ve soy bakımından aynı olan Türkiye Cumhuriyeti hükümeti tarafından, bu vahşi zulme karşı hiçbir ses veya tepkinin olmayışı Doğu Türkistanlı Uygur Türklerini hayrete düşürmektedir. Çin hâkimiyetinin bu tür zulüm ve işkenceleri yeni başlayan bir durum değildir. Uzun zamandan beri devam edegelen, özellikle komünist Çin işgalinden sonraki altmış sekiz yıl boyunca sürdürülen asimilasyon ve zulmün devamıdır.

Çin Halk Cumhuriyetine bağlı Doğu Türkistan’da uygulanan Çin zulmünün Şubat 2017’den itibaren görülmekte olan yeni şekli ve örnekleri aşağıdaki gibidir.

1-Doğu Türkistan’da yaşayan Uygur, Kazak, Kırgız ve Özbek Türklerine pasaport verilmek bir yana, bu tarihten önce verilen pasaportlar da hükümet tarafından zorla geri alınmıştır. Uygur Türklerinin Türkiye, Suudi Arabistan ve Orta Asya Türk Cumhuriyetlerine seyahati yasaklanmıştır.

2-“Çin vatanseverliği tâlim terbiyesi” ismi altında geçmişten bugüne kadar Doğu Türkistan’dan yurt dışına özellikle Türkiye, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve başka İslam memleketlerine ziyarette bulunmuş Uygur Türkleri erkek, bayan, genç, yaşlı olmasına bakılmaksızın toplama kamplarına götürülerek, tâlim terbiyeye mecbur edilmektedir. Söz konusu cezalandırma kamplarında onlar “Yurt dışında neler yaptın? Kimler ile görüştün? Neler gördün? Ne gibi etkileri oldu?” gibi sorular ile sorgulanmakta, yanlışlarını ve suçlarını itiraf etmeye ve yazılı olarak vermeye zorlamaktadır.  Bu gibi ağır zulümler ile onları dünyaya geldiğine pişman etmektedir. Bu sözde eğitim kamplarının fizikî ve sağlığa uygunluk durumu içler acısı olup, orada yıkanma imkânlarının dahi olmadığı, toplanan erkeklerin saç sakallarının birbirine karıştığı haberlerini alıyoruz. Bu zorunlu eğitim kamplarında cezalandırma süresi belli olmayıp, bu süre içerisinde birçok Uygur Türkleri tutuklanıp, farklı sürelerle hapis cezaları almaktalar. Sözde eğitim kamplarına götürülenler arasında genç erkek ve kadınların zorunlu tutulma süreleri daha uzun olup, onların tam olarak nerde tutulduğu gizlenmektedir. Kamplarda tutulanlar aile fertleri ile görüşme imkânlarından yoksundur.

3-Çin hâkimiyetinin uzun yıllardan beri Doğu Türkistan’da mescit, camii ve evlere hapsettiği dinî hayat, bugünlerde evlerde de yasaklanma derecesine ulaşmıştır. Doğu Türkistan’da evlerde Kur’ân-ı Kerîm ve seccadelerin bulanması bile suç sayılmış, yasaklanmıştır. Herhangi bir Uygur ailesinin evinde Kur’ân-ı Kerîm ve seccade bulunursa, ev sâhibi tutuklanmakta ve cezalandırılmaktadır. Evlerden toplanan Kuran-ı Kerim ve seccade gibi din ile ilgili eşyalar meydanlarda yakılmakta, halka ağır tehdit ve manevî baskı uygulanmaktadır.

4-Çin hâkimiyeti Uygurların evlatlarına İslamî isim vermelerini yasaklamakla kalmayıp, bu tür isimler verilmiş çocuk ve gençlerin isimlerini de değiştirmesini emretmektedir. Muhammet, İsa, Arafat, Cennet, Medine gibi ismi olanlar, isimlerini değiştirmeye zorlanmaktadır. İslâm dinini ve dinî ibâdetleri “Çin Komünist Parti siyasetine hizmet ettirme” adıyla cami ve mescitlerin önüne gönderleri çekip, her hafta pazartesi günü sabah namazından önce mahallelerdeki ve köylerdeki halkı toplayıp bayrak töreni ve ant merasimi düzenlemektedir. Müslüman Uygur Türklerine, Çin Halk Cumhuriyeti devlet marşı toplu halde okutulup, Çin Komünist Partisi ve onun liderlerine bağlılık konusunda ant içirilmektedir. Bayrak törenine katılmayanları araştırıp onlara gerekli cezai işlem yapmaktadır.

5-Türkiye’ye, Türklüğe, İslam dinine karşı geniş kapsamlı aleyhte propaganda ve yaptırım kampanyasına başlanmıştır. Uygur Türklerinin evlerine ansızın baskın düzenleyerek, aramalar sonucunda Türkiye Türklerinin şarkı, müzik ve filmlerinin kasetleri, DVD ve CD gibi nesnelere el koymakta ve onları evlerinde bulunduran insanları kamplara götürmektedir. İnsanlar hükümetin bu tür uygulamalarından korkarak evindeki bulunan bu tür nesneleri kırıp parçalayıp gizlice imha etmek zorunda kalıyorlar.

6-Uygur iş adamları tarafından Türkiye’den satın alınarak, Uygur Özerk bölgesine vergileri ödenerek getirilen çeşitli giyim kuşam ve ev eşyalarını ve bunların dükkânlarında, mağazalarında satılmasını yasaklamaktadır. Mağaza işletmecileri, Türk malları satıldığının anlaşılması durumunda dükkân ve mağazalarının kapatılacağı konusunda tehdit edilmektedir.

7-Diasporada yaşayan Doğu Türkistanlıların, Uygur Özerk Bölgesindeki akrabaları, yakınları ve aileleri ile bayramlarda bile telefonla bayramlaşması, hal hatır sormaları uzun yıllardan beri tâkip altında dinlenmekte iken, şimdilerde böylesi durumlar tamamen yasaklanmıştır. Doğu Türkistanlılar yurtdışındaki akrabalarından gelen telefonları açmaktan ve cevaplamaktan korkmaktadırlar. Yurtdışından kime telefon açılmışsa, kişinin telefonu açıp açmamasına bakılmaksızın karakollara çağrılarak “Yurtdışından kim telefon etti? Ne dedi? Neden telefon etti?” gibi sorularla huzursuz edilmekte ve tehditlerle karşı karşıya kalmaktadır. Uygurlar Yurt dışındaki yakınlarına ve akrabalarına “Telefon etmeyin, aramayın.” diye yalvarmaya mecbur edilmektedir.

8-Yurtdışında çocukları veya akrabaları üniversitelerde okuyan, yüksek lisans ve doktora eğitimi alan veya ticaret ile uğraşan veya akraba ziyaretinde bulunan kim varsa derhal geri dönmesi gerektiği bilgisini vermeleri için Doğu Türkistan’daki velilerini, yakınlarını ve akrabalarını sıkıştırmaktadırlar. Eğer belli bir müddet içinde geri dönmezler ise, kendilerinin hapse atılabileceği konusunda tehdit edilmektedir. Bundan dolayı, Türkiye ve başka devletlerde eğitim alan veya oralarda oturma izni alarak ticaret yapan, akraba ziyaretinde bulunanların çoğunluğu her şeylerinden vazgeçerek dönmeye mecbur olmuşlardır. Döndüklerinde ise aileleri ile görüşmesine bile izin verilmeden, kolluk kuvvetlerince yeri belirsiz eğitim kamplarına götürülmektedir. Doğu Türkistan’dan akraba ziyareti veya herhangi bir sebeple Türkiye’ye gelen bayanlar, buradaki Doğu Türkistanlılar veya Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçmiş olan gençlerle evlilikten dolayı oturma izni almış olsalar dahi, memleketteki anne babalarının feryatlarına dayanamayıp dönmek zorunda kalmışlardır. Döndüklerinde ise aileleri ile görüşmesine bile izin verilmeden, kolluk kuvvetlerince yeri belirsiz sözde eğitim kamplarına götürülerek “Neden yurt dışında evlendin? Kimden izin aldın? Senin evliliğin yasal değil.” denilerek Türkiye’ye dönmesine izin verilmemektedir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan eşleri Doğu Türkistan’a giderek eşleri hakkında bilgi almak istediğinde, onların sözde eğitim kampında olduğunu öğrenerek yetkililere eşleri ile görüşme ve eşlerini Türkiye’ye götürme talebini iletmişlerdir. Fakat olumsuz cevap almışlardır. Neticede perişan halde Türkiye’ye dönmek zorunda kalmışlardır. Toparlayacak olursak, Çin hükümeti çocuklarını eğitim için Türkiye’ye getiren ve kayıt ettiren, eğitim süresince ikamet etmesi için ev satın alan veya ticaret için Türkiye’ye sık sık gidip gelen kişilere “Neden evladını Türkiye’de okula kayıt ettirdin? Neden Türkiye’de ev satın aldın? Gibi sorular ile baskı uygulayıp sözde eğitim kamplarına almıştır. Çin hükümetinin kurduğu seyahat şirketlerine para ödeyerek 5-10 günlük turlarla gidenlerin çoğunluğu sözde eğitim kamplarına alınıp sorguya tutulmuştur.

9-Doğu Türkistan’daki Çin hâkimiyeti eğitim öğretim, güvenlik alanında çalışan her kademedeki Uygur memur ve hizmetlileri ikiyüzlülükle suçlayıp görevden almakta hatta bazılarını tutuklayıp hapse atmaktadır. Türlü bahaneler ile görevden alınan Uygur memurların yerine Çinlileri yerleştirmektedir. Uygur memurlar, tehditlerle ve korkutma yoluyla Çin Komünist Partisine ve onun yetkililerine sadık olma hakkında ant içmeye ve evrak imzalamaya mecbur bırakılmaktadır.

10-Uygur yazarları, şairleri ve sanatkârları içinde halkın takdirini ve sevgisini kazanmış, Uygur dilini ve kültürünü tanıtmaya ve onu korumaya çalışan aydınlar, yalan dolan iftiralarla komplolarla tutuklanıp, uzun müddetli hapis cezalarına çarptırılmaktadır. Tenkit yazarı Yalkun Rozi, kompozitör ve şarkıcı Abdurrehim Heyt beyler örneklerden bazılarıdır. Uygur yazarları şairleri ve sanatçıları sık sık toplantıya çağırıp onları edebî eserlerinde ve sanat eserlerinde Çin Komünist partisi ve siyasetini övmeye zorlamaktadır. Aksi durumda cezalandırılacağı bildirilmektedir. Uygur halkının aydınları, yazarları ve şairleri tarafından yazılan tarih konulu eserler toplatılmaktadır. Kitapçılarda bu tür kitapların satılışı yasaklanmış, toplatılmış ve yakılmıştır. Halk, kara listeye alınan kitapları bulundurmamaya ve varsa derhal devletin yetkili organlarına teslim etmeye mecbur edilmektedir. Aksi davranışta bulunanlar ağır ceza ile karşı karşıya kalacakları konusunda uyarılmaktadır. Parti organları ve hükümet teşkilatları daha önce neşredilen tarih konulu eserleri tekrar gözden geçirme ve değerlendirme komisyonları kurarak, onlara bu eserleri suçlayıcı makaleler yazdırmakta, halkın bu eserleri okumasını engellemektedir. Toplatılan bu eserler içinde Çin Halk Cumhuriyeti Halk Kurultayının eski başkan yardımcısı Seyfettin Azizi’nin “Sultan Satuk Buğra Han” isimli tarihî romanı da bulunmaktadır.

11-Kasaplarda ve yemekhanelerde kullanılan bıçakların saplarından delerek, zincirlenme usulü ile duvara sabitlenmekte, böylelikle aşçılar ve kasapların rahat çalışmalarını zorlaştırmaktadırlar. Bıçak ihtiyacı olan kişiler satın alabilmeleri için Çinlilerin yerel karakollarına başvurarak ruhsatname almaları gerekmektedir. Bunun için bıçak seri numarası kişinin kimlik numarasına kayıt edilmek sureti ile verilmektedir. Evlerinde balta, çekiç, orak olanların devletin ilgili yerlerine teslim etmeleri ve sahiplerinin üstüne kayıt edildikten sonra verilmesine zorlanmaktadırlar. Kaşgar’ın Yenisar bölgesinde bıçak imalatı ile geçimini sağlayan ustaların 3-4 yıldan beri bıçak imal etmesini yasaklamış, dükkânlarını ise mühürlemişler idi. Kendini dünyanın iki numaralı güçlü devleti diye tanıtan Çin işgalcileri, Uygurların evlerindeki bıçaktan dahi korkmaktadır. 

12-Çin Komünist hâkimiyeti Doğu Türkistan halkının tabii halde normal olarak çoğalma haklarını, sınırlama koyarak engellemekte. Kadınlarımıza doğum kontrolü ve aile planlaması gibi bahaneler ile baskı uygulamaktadır.  Üçüncü çocuğa gebe kalanların kaç aylık olduğuna bakılmaksızın kürtaj yapılmakta ve akabinde tüplerin alınması ile doğum yapma şansını ellerinden almaktadırlar.

13-Çin hâkimiyetine bağlı Uygur Özerk Bölgesi Eğitim Müdürlüğü 2017 yılı Ağustos ayında bütün Doğu Türkistan’daki ilk ve orta öğretimde Uygur dilinin eğitim dili olarak kullanılmasını durdurmuş, eğitim dilinin Çince olmasının bir zorunluluk olduğunu bildiri ile duyurmuştur. Bu okullarda daha önce kullanılan millî ders kitaplarının toplatılması hakkında emir verilmiştir. Şimdilerde Çince bilmeyen ilk ve ortaöğretim öğretmenleri görevlerinden uzaklaştırılmaktadır. Yuva ve anaokulundan itibaren Uygur çocuklarına Çin dili programı müfredatında ders verilmektedir. Bunun gibi tedbirlerle Uygur medeniyetinden haberdar olmayan, öz ana dilini ve İslâm dinini bilmeyen, Çince konuşan evlatlar yetiştirerek, Uygurları asimile ederek yok etme adımlarını hızlandırmaktadırlar.

14-Doğu Türkistan’ın Uygurların yoğun olarak yaşadığı şehirlerin cadde ve sokaklarında askerler gövde gösterisi yapmakta, gruplar halinde silahlı Çin askerleri ve polisleri güvenliği korumak adıyla gece gündüz devriye gezmekte. Sokaklarda tutuklamalar için kullanılan siyah renkli araçların sirenlerini açarak adeta halkımıza psikolojik baskı uygulayarak korkutmaya çalışmaktadır.

15-Son birkaç yıldan beri ticaret ile uğraşıp, az çok eli para tutan Doğu Türkistanlı iş adamlarını, çeşitli uydurma suçlamalarla yeri belli olmayan sözde eğitim kamplarına götürüp, orada tutuklayıp, on ile on beş yıl arasında hapis cezası verip, ellerindeki mal mülküne el koymaktadırlar. Bazı kaynaklardan aldığımız bilgiye göre Kızılsu bölgesinin merkezi Artuş şehrinde yaşayan, bankada elli bin dolara kadar hesabı olan ticaretçiler toplama kamplarına götürülüp, gözaltına alınmakta. 1930’lu yıllarında cellat Shing Shi Sey’in uyguladığı, zenginleri tutuklayıp mal mülklerine el koyma harekâtı yeniden başlatılmaktadır.

16-Uygur Türklerini gözetmek ve kontrol altında tutmak için bir milyondan fazla erkek Çinli komünistleri, Uygur ailelere yerleştirerek aile üyeleri hakkında araştırma yapmakta ve erkekleri kamplarına götürülen ailelerin hanımlarına ve kızlarına cinsi tacizde bulunmaktadır.