ABD’de peşpeşe yaşanan kasırga felaketleri, dünyanın çeşitli bölgelerinde meydana gelen sel baskınlarını, küresel ısınmaya bağlı iklim değişiklikleri, mavi gezegenimizin, üzerindeki tüm canlılarla birlikte, sonu belirsiz bir maceraya sürüklendiğinin kanıtlarıdır. 

Küresel güçler arasında askeri ve ekonomi alanlarında yaşanan liderlik mücadalesinde, küresel iklim değişikliğine ve yüzbinlerce canlı türünün yokolmasına neden olacak Amazon ve Kongo orman yangınlarının bir silah olarak kullanılması, dünyamızı, üzerindeki tüm canlılarla birlikte topluca intihara sürüklemektedir. 

Elele vererek, insanlığa hiçbir şey kazandırmayacak bu güç yarışına, iklim değişikliğine neden olan bu küresel liderlik savaşına “Dur!” diyemezsek, ABD’deki sapkın tarikatların müritleri gibi, hep birlikte intiharı seçmiş olacağız. 

 “Birinci Küresel Değerlendirme Raporu”nun yazarlarından Prof. Dr. Saysel uyarıyor: “1 milyon tür yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Yeryüzünde insanın var olduğu zaman diliminde ilk defa bu kadar çok tür yok olma tehlikesi yaşıyor. Dünya, altıncı en büyük kitlesel yok oluş evresinde. Geçmiş yok oluşlardan farkı olarak, bugünkü yok oluş insan marifetiyle meydana geliyor ve insanlik tarihinde tanık olmadığımız boyutlarda. Bu yokoluştan tüm dünya etkileniyor.”

ABD’de peşpeşe yaşanan kasırga felaketlerini, dünyanı çeşitli bölgelerinde meydana gelen sel baskınlarını, küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliklerini, bir toptan yokoluşa gidişin habercileri olarak değerlendirmek yanlış olmayacaktır. 

“Mayalar yanılmış olamaz” iddiamızı bir kez daha hatırlamak ve hatırlatmak istiyoruz. Başdöndürücü gelişmelerin peşinden sürüklenirken, Maya ve Aztek takvimlerini düzenleyen dâhilerin taşlara nakşettikleri uyarıları biz de unutuyoruz. Biz unutup rahatladıkça, Okyanuslardan kopup gelen ve isim bulmaktan yorulduğumuz fırtınalar, “Mayalar yanılmış olamaz” diye haykırıyorlar. 

TARİHTE PEKÇOK TOPLU İNTİHAR YAŞANDI, AMA…

ABD’de peşpeşe yaşanan kasırga felaketleri, dünyanı çeşitli bölgelerinde meydana gelen sel baskınlarını, küresel ısınmaya bağlı iklim değişiklikleri, mavi gezegenimizin, üzerindeki tüm canlılarla birlikte, sonu belirsiz bir maceraya sürüklendiğinin kanıtlarıdır.

Elele vererek insanlığa hiçbir şey kazandırmayacak bu güç yarışına, bu küresel liderlik savaşına “Dur!” diyemezsek, ABD’deki sapkın tarikatların müritleri gibi, hep birlikte intiharı seçmiş olacağız. 

İntihar anlaşılması güç bir eylemdir, fakat toplu intiharların nedenlerinin açıklanması çok daha karmaşıktır.

Tarihte, dini motivasyonlarla ya da düşmana teslim olmamak için pekçok toplu intihar olayı yaşanmıştır. 

Kaliforniya’da ırklararası bir cemaat oluşturmak hevesiyle yola çıkan Rahip Peoples Temples isimi tarikat mensuplarının 1978 yılında, Guyana’da toplandıkları bir sırada, tarikat önderi Rahip J. Jones’ın ölümün güzelliğini anlatan vaazıyla vecde gelerek, yanındaki çocuklarıyla birlikte, siyanür karıştırılmış kolalar içerek topluca intihar etmişlerdi. 

Anlaması ve anlatılması zor bir toplumsal travma. 

1993’te Davit Koresh’n müritleri, ayin için toplandıkları bina polis tarafından kuşatılınca, 21 gün sürecek bir direniş sonrasında topluca intihar etmişlerdi.

MÖ. 2. Yüzyılda, Tötonları yenen Romalılar, Töton Kralı Teutobal’dan 300 evli kadını köle olarak istemişlerdi. Bunu kabul etmeyen Töton kadınlar, önce çocuklarını sonra da birbirlerini öldürmüşlerdi. 

Töton kadınlarının intiharlarının onur ve gurur penceresinden bir açıklaması olabilir, ama diğer iki örnekteki toplu intiharlar olaylarını da, bazı toplumlarda insanların kurban edilmesinin de sağlıklı insan psikolojisi çerçevesinde bir açıklaması var mıdır?. 

KÜRESEL GÜÇLERİN LİDERLİK MÜCADELESİ..

Günümüzde, Çin’in enerji ve kobalt kaynaklarıyla olan ilişkilerini kesebilmek için dünyanın ormanlarını, mavi gezegenimizin akciğerlerini binlerce ateş topu atarak sorumsuzca yakan Pentagon şahinlerinin bu davranışlarını normal mantık çerçevesinde açıklayabilir misiniz?

Dünyanın en büyük ormanlarının yokolması sonucunda yaşanacak iklim değişikliklerinin neden olacağı felaketlerin, o ormanlarda yaşayan binlerce canlı türünün kaybolmasıyla ortaya çıkacak olumsuz sonuçların mavi gezegenimizi yaşanmaz hale getireceği bilindiğine göre, sapkın tarikat şeyhleri gibi insanlığı topluca intihara sürükleyen bu gidişe dur diyemeyecek miyiz? 

BM Uluslararası İklim Değişikliği Heyeti küresel ısınmanın etkilerinin olası sonuçlarının bir felakete dönüşmesini engelleyebilmek için yalnızca 10 yıl süremiz kaldığını duyurdu. Daha büyük bir küresel ısınmanın ekolojik ve ekonomik bedelinin “yıkıcı” olacağı uyarısı yapılıyor.

DÜNYAMIZ ANCAK 3.5 MİLYAR İNSANI BESLEYEBİLİRMİŞ!

İnsanlığı böyle bir sona hazırlayanların savunmaları da akıl ve mantık dışı. Mavi gezegenimiz en fazla 3.5 milyar insanı besleyebilirmiş; ideal nüfus da 375 milyonmuş. 

İnsanlığın içinde bulunduğu sorunlara çözüm üretmek yerine yeryüzündeki canlı varlıkların sayılarını azaltmayı öneren raporları yazan bilimadamlarının ruh sağlından kuşku duymamak mümkün mü? 

İnanılmaz gibi, ama bütün bunlar ciddi ciddi konuşuluyor ve yeryüzünün elitlerini uzaya taşımak üzere hazırlıklar yapılıyormuş.

Uzay kolonisi fantezi olabilir, ama mavi gezegenimizin bir doğal felakete sürüklendiği bir gerçek. Galiba, 26 bin yıllık periyotlarla kutupların yer değiştirdiği kabul etmek ve bu döngünün hangi noktasında olduğumuzu hesaplamak durumundayız. 

“FARKINDA MISINIZ, YOK OLUYORUZ!”

İnsanlık, bir toplu intahara sürükeniş sürecinde, gözüne fener tutulmuş tavşanlar gibi sinmişken, 16 yaşındaki İsviçreli iklim aktivisti Greta Thunberg, “Siz yıllardır gelecek kuşaklardan söz ediyorsunuz, ama gelecek kuşaklar işte burada ve 2050 hemen yarın” diyerek Yokoluş İsyanı”nı başlattı, bilimadamlarını harekete geçirdi ve  “Birinci Küresel Değerlendirme Raporu”nun yazılmasına öncülük etti.

 “Birinci Küresel Değerlendirme Raporu” yazarları arasında yer alan Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Kerem Saysel, dünyanın altıncı en büyük kitlesel yok oluş evresinde olduğunu ve 1 milyon türün tehlike altında olduğunu söylüyor.

Hürriyet gazetesinden Mesude Erşan’ın gündemimize taşıdığı “Birinci Küresel Değerlendirme Raporu”na göre, “1900'lü yılların başından beri dünyadaki ormanların yüzde 50'si yok oldu. Son 50 yılda hem karasal türlerin hem de deniz türlerinin popülasyonlarında yüzde 36 azalma görüldü. Karasal alanların yüzde 75'i insanlar tarafından değiştirilerek doğallığını kaybetti. Deniz alanlarının yüzde 60'ından fazlası ise yoğun insan etkisi altında. Sulak alanların yüzde 85'i artık yok. Son 40 yılda ise kişi başına küresel tüketim yüzde 15 oranında arttı.”

Küresel ısınmaya bağlı olarak, biyoçeşitlilikteki azalma sorununun iklim değişikliği gibi gündemde tutulması gerektiğini belirten Prof. Dr. Saysel uyarıyor: “1 milyon tür yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Yeryüzünde insanın var olduğu zaman diliminde ilk defa bu kadar çok tür yok olma tehlikesi yaşıyor. Dünya, altıncı en büyük kitlesel yok oluş evresinde. Geçmiş yok oluşlardan farkı olarak bugünkü yok oluş insan marifetiyle meydana geliyor ve insanlik tarihinde tanık olmadığımız boyutlarda. Yok oluştan tüm dünya etkileniyor.”

MUTLULUK İÇİN TÜKETMEMELİ

“Birinci Küresel Değerlendirme Raporu”nun “Sürdürülebilir Gelecek Senaryoları ve İzlekleri” başlıklı bölümünü yazarlarından Prof. Dr. Saysel, insanlığı uyarıyor: "Raporun verdiği en temel mesaj, ‘İyi yaşama dair algınızı değiştirin, tüketici değil, ilişkisel nosyonları öne çıkarın'. 

İnsanın maddi ihtiyaçlarını yadsıyamayız, ama iyi yaşam kalitesini tesis eden şey aynı zamanda doğayla ve birbirimizle kurduğumuz ilişki ve entelektüel yaşantımızla ilgili. Mutluluğumuzun, esenliğimizin temel bileşeni daha fazla tüketmek olduğu müddetçe normlarımız, yasalarımız, kurumlarımız da tüketebilmek yönünde gelişiyor. Bu da canlı, doğa kaybının hızlanarak artmasına neden olacak. 

Masum değiliz, dönüp dolaşıp kendi değerlerimizi, yaşayan pratiklerimizi sorgulamamız gerektiğini hatırlamamız gerekiyor. Mesaj çok net: Bu şekilde üretme ye, tüketmeye devam edemeyiz. Küresel tüketime dair kesin önlemler alınması gerektiği yadsınamaz. Tüketim arttıkça kaynak ihtiyacımız da artıyor." 

TÜRKİYE DE RİSK ALTINDA

Biyoçeşitliliğin azalma riskinin en yüksek olduğu yerler, tropik kuşak ve Türkiye'nin de içinde olduğu büyüyen ve tarihsel olarak geç kalkınan ekonomilerin bulunduğu coğrafyalar. Tropik kuşağın ekosistem üretkenliğinin en yüksek olduğu alan olduğunu belirten Prof. Dr. Saysel, "Türkiye'de de bu yaz çok orman yangını oldu. Aslında bunlar beklenen gelişmeler. Çünkü Türkiye, sıcak ve kurak Akdeniz havzasında. Akdeniz ormanları yaz aylarında yangına açık ekosistemler, ama iklim değişikliği yangın riskini çok fazla artıyor. 

(…) Önümüzdeki 50 yılda çok etkili ve ön alıcı politikaların uygulanacağını sanmamakla beraber teknolojik ilerleme, yeni teknolojiler için büyüyen piyasalar ve tüketim üzerinde kaynak kıtlığından kaynaklı baskılar bir şeyleri değiştirecek" diyor. 

KÜRESEL ISINMA DÜNYA HARİTASINI NASIL DEĞİŞTİRECEK?

National Oceanic and Atmospheric Administration (NOAA) geride bıraktığımız Temmuz ayına ilişkin yayınladığı Christian Aid imzalı raporda, 2019’un bugüne kadar kaydedilen en sıcak yıl olduğunu, bu nedenle kutup bölgesinde de rekor buzul erimesi yaşandığı belirtiliyor. 

140 yıldır gezegenimizin sıcaklığını kayıt altına alındığını belirten söz konusu raporda Chirstian Aid, küresel ısınmanın sonuçları ile ilgili oldukça ürkütücü uyarılarda bulunuyor:

“Tüm buzulların erimesi durumunda ortalama deniz suyu seviyesi 65 metre kadar yükselecek. Bu da deniz seviyesine yakın kara parçalarının denize karışacağı anlamına geliyor.”

ET TÜKETİMİNİ AZALTIN

BM'ye bağlı Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'nin (IPCC) yayımladığı raporda, et ve süt ürünlerini tüketmenin küresel ısınmayı arttırdığı ortaya konulurken, bitki odaklı beslenmenin ise çevreye katkı sağlayacağı belirtiliyor ve “Et tüketiminin azaltılması durumunda, daha çok insanın daha az toprak kullanarak beslenebileceğini gösterdi” deniliyor.

Prof. Dr. Ali Kerem Saysel’in, “Dünya, altıncı en büyük kitlesel yok oluş evresinde. Geçmiş yok oluşlardan farkı olarak, bugünkü yok oluş insan marifetiyle meydana geliyor ve insanlık tarihinde tanık olmadığımız boyutlarda. Yok oluştan tüm dünya etkileniyor” uyarısını hala dikkate almayacak mıyız? 

Elele vererek, insanlığa hiçbir şey kazandırmayacak bu güç yarışına, iklim değişikliğine bile neden olan bu küresel liderlik savaşına “Dur!” diyemezsek, ABD’deki sapkın tarikatların müritleri gibi, hep birlikte intiharı seçmiş olacağız.

16 yaşındaki İsviçreli iklim aktivisti Greta Thunberg’in başlatığı  “Yokoluş İsyanı”nın arkasında durmaktan başka bir kurtuluş şansımız yok.