İNSANLIK MEDENİYETİNİN ŞAHESERİ PARİS - Yazı Dizisi Bölüm 1

Abone Ol

İnsanın böyle güzel binalar inşaa edebilmesi için sanata aşık olması gerekir. Normal bir sanatçı kafası değil bu, bir tutku. Paris tutku ile inşaa edilmiş, sanatla bezenmiş bir şehir. Şehrine aşık mimarların inşaa ettiği bir şehir. Sadece klişe dini, resmi yapıları değil, en ara sokaktaki sıradan Paris'linin alelade binası bile özenerek yapılmış, fresk, rölyef ve heykellerle bezenmiş.

İNSANLIK MEDENİYETİNİN ŞAHESERİ PARİS

Tarihi Paris bölgesi, İstanbul'un tarihi sur içinden çok daha küçük, yürüyerek gezilebilecek kadar küçük ama dünyanın her yerinden neredeyse tüm Türkiye kadar turist çekiyor.. Neden!?

Çok güzel korumuşlar şehirlerini. Şehir tam anlamı ile bir açık hava müzesi. Yüzyıllar boyunca, yüzyıllar önceki hali ile korumuşlar. Sokaklar hala arnavut kaldırımı taşlarla döşeli, asfalt dökmemişler, olduğu gibi korumuşlar. Parklarda yürüyüş yolları toprak. Parke taş döşeyelim, süsleyelim dememişler, olduğu gibi korumuşlar. Sokak aydınlatma direkleri bile hepsi birer sanat abidesi. Sen nehrinin üzerinde onlarca tarihi köprü, hiçbiri bir diğerine eş değil. Her biri ayrı güzel, eklenti, asfalt modern dünyadan hiçbir eklenti yok, olduğu gibi korumuşlar. Şehirde polis, ambulans, bütün sirenler aynı seste çalıyor ve hala eski nostaljik "dadi dadi" sesi... Hiçbir şeyin şehrin dokusunu bozmasına izin vermemişler. Modern yapılar bile alelade şekilde yükselmiyor, göz yormuyor. Tamamı ile bir bütünlük var şehirde. Medeniyetin göstergesi teknoloji değil sanattır. O sebeple gökdelenlerinden başka gösterecek bir şeyi olmayan beton yığını şehirler benim medeniyetimi  simgeleyemez.

Paris'te hiçbir yerde abartılı, ışıklı, dev gibi reklam tabelaları görmedim. Herşey minimal, sade, gösterişsiz, abartısız, sadece işlevsel. Sokakta, kaldırımda, en tarihi binaların dibinde pek çok evsiz gördüm. Polis, zabıta hiç birini kovalamıyor, evsizler de hiç arsızlık yapmıyor, dilenmiyor, kimseyi taciz etmiyor. Belediye ücretsiz yemeklerini, sağlık ve temizlik ihtiyaçlarını, temiz kıyafetlerini ve hatta her hafta bir şişe şaraplarını ikame ediyormuş.. Duydum, şaşırdım. İnsana verilen değere bakar mısınız! Değer gördükleri için arsızlık içinde değiller. Kendilerini  değerli hissettikleri için dilenmiyorlar.

Mülteci, sığınmacı, göçmeni, gelen herkes şehire uyum içinde. Ben buyum, kültürüm bu, bunu yaşarım inatlaşması yok. Mesela hiç kara çarşaflı, türbanlı birini görmedim. Entarisi ile dolaşan araplar, afganlar, afrikalılar da görmedim. Sanki ögütlenmiş gibi, herkes standart, sade renklerde, modern çizgiler taşıyan abartısız bir kıyafetle. İnsanların kıyafeti bile şehrin dokusunu bozmuyor, görsel bir karmaşa yaratmıyor.

Rezervasyonsuz bir restorana gidip kafanıza göre pat diye oturamıyorsunuz, mağazalara belli  sayıda müşteri alıyorlar, içerisi sıkış tıkış olmuyor, insanlar medeni bir şekilde alışverişini yapabiliyor, yemeğini yiyebiliyor. Mağaza ve restoran önündeki sıra kuyrukları bu yüzden. Paris'te insanlar medeni bir yaşam için sıra beklemekten gocunmuyor. Bunu bir gelişmişlik göstergesi olarak içselleştirmişler.

Medeniyet bir birikimdir, medeniyet insanlığın adım adım ilerleyişidir. Modernlikle medeniyeti karıştırmak, modern olmayı medeni olmak gibi algılamak büyük bir hata. Hiçbir binanın tepesinde çanak antenler, güneş enerjisi depoları, gsm vericisi gibi modern dünyanın izlerinden eser görmedim. Ama cep  telefonları, internet, tv kanalları performanslı bir şekilde işlevseldi. Modern dünyanın gerektirdiklerini şehri çirkinleştirmeden sunabilmek.. İşte bu medeniyet.

İnsan denilen şey medeniyetle anlam buluyor.

Yalancı mıyım?