Bugünkü bilim ve teknolojinin hızlı değişimine baktığımızda bu gelişmenin çokta kolay olmadığını görmek zor olmasa gerek. İnsan yaşamını güzelleştirmek ve bu güzel yaşamı kolaylaştırmak için bin yıllar boyu birçok insan bu uğurda emek vermiştir. Hatta emek vermekle kalmayıp doğru bildikleri sözlerinden, buluş ve icatlarından vazgeçmeyip canlarını vermişlerdir. İşin enteresan olan yönü ise bu olumsuzlukların yaşandığı yerin Avrupa olmasıdır. Peki bu sözü neden böyle diyorum! Çünkü gerek “yanlı Avrupa tarihçileri” gerekse “bizim karşıt bazı tarihçilerimiz” Avrupa’nın(Kilisenin); bilim adamlarına karşı uyguladığı acımasız davranışını göz ardı ederek, hemen Osmanlı’nın bilim adamlarına baskı yaptıklarını söylemekten geri durmazlardı da bu nedenle diyorum! 

İşte size Batı dünyasında bilim uğuruna can veren, yüzlerce kişiden sadece 5 altın değerindeki insanın vahşice katledilme hikâyeleri:

“Socrates: Felsefenin kurucularından biri olan Sokrates, yıllar boyunca öğrenme tutkusu olan gençlere öğretmenlik yapmış, çevresindeki insanlara sorular sorarak onları düşünmeye ve cevaplar bulmaya teşvik etmiştir. Ancak o dönemde diktatör bir tutumla halkı idare etmeye çalışan çevrelerin dikkatini çekmesi de gecikmemiş ve bu durumu engellemek adına;  Atinalı gençlerin aklını karıştırmak, devletin tanrılarına inanmamak ile suçlanarak mahkemeye çıkarılmıştır. Kendisinden suçlarını kabul etmesi, özür dilemesi beklenirken Socrates, o efsanevi savunmasını yaparak düşüncelerinin arkasında durmuştur. Daha sonra baldıran otu zehri içirilerek idam edilmiştir.” 

 “Pisagor: Sayılar evreni yönetiyor diyen ve sayıların babası olarak bilinen, Antik çağın en önemli filozof ve matematikçilerinden Pisagor, Ülkesindeki politik baskılardan kaçıp geldiği İtalya’nın Kroton şehrinde, üç yüz kadar genci bir araya toplayarak bir okul kurmuş ve burada çalışmalarını sürdürmüştür. Kadınların sadece ev işlerini yapmakla yükümlü birer eşya olarak görüldüğü bir dönemde bile onlara topluluğu ile eşit şekilde çalışma imkânı veren Pisagor'un bu okulu, yaptığı yenilik ve buluşları hazmedemeyen siyasi çevreler ve din yobazlarının galeyana getirdiği halk tarafından ateşe verilmiştir. Bilim alanına yaptığı katkıları saymakla bitiremeyeceğimiz Pisagor ve öğrencileri ne yazık ki alevler arasında yanarak ölmüştür. Zaten hakkında yazılı kaynak olmayan, bilgilerin yalnızca anlatılanlarla elde edildiği bu bilim insanının çalışmalarının çoğu da yangında kül olup gitmiştir.”

“Antoine Lavoisier: Modern kimyanın temelini atan, “Flagiston Teorisi” ve “Kütle Korunumu Kanunu” bilime kazandıran Lavoisier, bir gün kimya bilimini reddeden yobazları gösterip, “Bu kelleler bir işe yaramaz” dediği için tutuklanmış ve giyotin ile idam edilmiştir. Ancak hayatını bilime adamış bu adam, ölüme giderken bile insanlığa hizmet etmeyi düşünmüştür. Bu sebeple idamından önce matematikçi Lagrange'i çağırmış ve ona; “Kafam sepete düştüğünde gözlerime bak. Eğer iki kere göz kırparsam; insanın kafası kesildikten sonra bir süre daha beyin düşünmeye devam etmektedir,” demiştir. Lavoisier'in kafası kesildikten sonra iki kere göz kırpmasının ardından Lagrange şu sözleri söylemiştir:  

“Kafasını düşürmek için sadece bir saniye yeterli oldu, ama bu kafanın bir benzerini yetiştirmek için yüz yıl bile yeterli olmayacak. Lavoisier'in son saniyedeki ispat arayışı, bilimselliğin yüzyıllar sürecek meşalesidir. Ama o yobaz kafalar asırlarca karanlıkta sürünecek, insanlığı da süründürecekler...”

“İskenderiyeli Hypatia: Tarihin en kötü ve acılı ölümlerinden birine maruz kalan bilim insanlarından birisi de Hypatia’dır. Günümüzde bile kadının hem toplumdaki hem bilimdeki yeri tartışılırken, bundan 1600 sene öncesinde benimsediği; Platon'un fikirleri ile sahip olduğu bilgileri ve düşünceleri cesurca ve kaygı duymadan öğrencilerine anlatmaya, doğayı mantık, matematik ve deney ile açıklamaya çalışarak dönemine ışık tutmaya çalışmıştır. 

Ancak o zamanın piskoposu Cyril, Hypatia'nın çalışmalarından rahatsız olmuş ve insanları bu yönde kışkırtmıştır. “Kadın sessizliği ve uysallığı öğrenmelidir. Kadının ne ders vermesine ne de erkeğin üzerinde yetki sahibi olmasına izin vermeyeceğim. Suskun olacak ve sessiz kalacaktır. Çünkü önce Âdem, sonra Havva yaratılmıştır” sözleri ile de Hypatia’nın ölüm emrini vermiştir. Bu sözlerden kısa zaman sonra Hypatia, kalabalık bir grup tarafından sokaklarda sürünmüş, taşlanarak acımasızca öldürülmüş üzerine cansız bedeni ateşe verilmiştir. Ne yazık bu olaydan sonra Platoncu okul da yok olmuştur.”

“Michael Servetus: Avrupa'da kan dolaşımını doğru şekilde inceleyen ilk insan olan Servetus, bunun yanı sıra gök bilimi, felsefe, hukuk alanlarıyla da yakından ilgilenmiştir. Hristiyanlığın özüne dönebilmesi için yanlış öğretilerden arınmasını gerektiğini savunduğu kitabını, mahkemelerin cezalarından çekindiği için gizli bir isimle bastırmıştır. Ancak güvendiği ve eserlerinden bahseden mektuplar yazdığı arkadaşı Calvin, iddialara göre onu kıskanmış ve Servetus'un gerçek kimliğini ortaya çıkararak onu yakalatmıştır. Duruşmaları sırasında kaçmayı başarsa da bir süre sonra tekrardan yakalanıp, mezhep sapkınlığı ile suçlanarak diri diri yakılmıştır.”

Kısacası; bilim beynelmileldir; bilim adamları ise sadece bir milletin sahip çıkabileceği konumda değil de tüm insanlığın ortak değeridir. Batı Medeniyetinde; insanlığa hizmet için, bilimsel buluş yapanlar, düşünce üretenler canları pahasına çalışma yaptılar. Bu insanlar yenilikçi düşüncelerinden dolayı, yaptıkları buluş ve icatlarından dolayı; birçoğu işkence ile yok edildi, birçoğu yakıldı, birçoğu zehirlendi, birçoğu idam edildi, birçoğu ise giyotinde canlarını verdiler. Bugün ise hepsi övgü ile sevgi ile hayranlıkla hatta kahramanca anılıyor ve de sayılıyorlar. 

Sonuç: Bu büyük insanlar; öleceklerini bildikleri halde, insanlık yararına kullanılmak üzere yaptıklarından, bildiklerinden asla şaşamadılar ve tüm “insanlığın ortak değeri” oldular!