(Sizler ne zaman tamam oldunuz ki, Yarımları yargılıyorsunuz?...) Evet, saygıdeğer okuycularım geçen yazımda, meşhur “Dallas Çiftliği” misalinde kalmıştım. Ne gariptir ki, hâlâ aynı noktada, aynı konuyu daha detaylı olarak işleyecektim. Ancak, dün sabah erken saatte aldığım bir telefon programımı değiştirmeme sebep oldu. Zira, Türk Milletini ahlâken sıfırlayıp, adeta bir sürü hâline getirmek isteyen güçler, Türk münevverlerine de kanca atmış ve kendi arzu ettikleri paralelde konferanslar tertipletip, onlar kanalı ile Türk Milleti’ni içinde bulunduğu korkunç hâlin farkına varmamasını sağlayıp, “Ermeni Mezalimi” programlarıyla dikkatlerini dağıtabilme taktikleri uygulamaktadırlar. Yukarıda kayda geçtiğim telefonu da bu bahisle alâkalı bir konferans dolayısıyla aldım. Benden istenen; (Ermeni-Türk Münasebetleri) üzerine tertiplenen bir konferansa iştirak etmem ile alâkalı idi. Böyle konferanslar çok gördüm, çok dinledim ve çok da iştirak ettim. Ama hemen hepsine de bir tek intibam oldu mezkûr konferanslarda bir tek esas hâkimdi: (İttihat ve Terakki Fırkası’nı, Türk Milleti’nin adını da kullanarak koruyabilmek.) Evet hâkim olan zihniyet buydu ve bu sebeple benim ferdi konferanslarım dahi bir şekilde halkımıza duyurulmamış ve basın denen o malûm iletişim kanalı ile benim konferanslarımdaki samimi ifadelerim, değişik şekilde halkımıza aktarılarak, kamuoyunda aleyhimde gelişmeler meydana getirilmiştir. 1940’lardan itibaren Türkiye’de “Ermeni Meselesi” tersinden işlene, işlene günümüzdeki ucube duruma getirilmiş ve böylece içinden asla çıkılmaz bir problem şeklini alabilmesi için de elden gelen yapılmaktadır... Şayet “21 Şubat 2011 Cuma” tarihinde tertiplenecek olan mezkûr konferansa iştirak edecek olsam: (Ermeni hainliğini, Ermenilerin Türkleri arkadan hançerlediğini, nice, nice Türk kesmiş olduklarını ve de Ermeni gâvur’unun ezeli ve ebedi düşmanlarımız olduğu vs.) kin ve nefretle söylenip durulduğunda, bendeniz de hemen hiçbir şey olmamış, sanki söz konusu olan Ermeniler, üstelik Türk-Ermenileri değilmiş gibi, rahat, rahat dinleyecek ve de konuşmacıları alkışlayacaktı?!... Tasavvur edin; bir insan hele, hele benim gibi idealist bir insan, böylesi bir ortamda rahat, rahat konuşmacılara ağzınıza sağlık(!) diyecekti?!... Velev ki, öyle de oldu. Peki Türkiye’nin bundan kazancı ne olmaktadır?... Hemen hiçbir şey. Kaybı ise; aynı noktada sayıp durmasıdır ki, bu nokta Türkiye’nin ne yaman aldatılışlara sahne olduğunun en bariz delilidir!... Biz, “Ermeni Meselesi”ni defaten işledik. Bu konuda belgelerin ışığında (4. hacimli kitap) yazdım. Dahası “Türk ve Dünya Ermenilerini” her yönleriyle tanıtan daha değişik eserler de yazıp sundum. Bütün eserlerim “İç İşleri Bakanlığı ve Kültür Bakanlığı” tarafından bütün okul, üniversite ve Devlet Kütüphanelerine, “yardımcı kitap olarak” tavsiye edildi ve alındı. Karşılığı ne oldu? Aynen şu: Ermeni mevzuunda pek hassas(!) olan Basın çoğunlukla susmayı tercih etti. Bazıları ise: (DEVLETTEN TORPİLLİ YAZAR) başlığıyla beni mensubu bulunduğum Ermeni Cemaatine, (Irk düşmanı) olarak lanse etmeye kalktı ve de bazı Ermeni adına layık olmayan Ermeni bozuntuları da kendi iğrenç mevkutelerinde o seviyesiz gazeteye çanak tutmuşlardı. Lânet ki, lânet, lânet ki, lânet... Neşredilen kitaplarımda ne Ermenileri ve ne de Türkleri en azından rencide edecek tek bir satır, tek bir kelime dahi yoktu. Ama beni yargısız infaza tabi tutanlar için, benim lehime olan hemen hiçbir hususun önemi yoktu!... Hemen her daim: Doğrunun saflarında yer alan, Türk vatanı için adeta çırpınan ve günümüzde adına “Medya” denen “yazılı ve sesli basın”. Yerden göğe kadar haklı olduğum bir meseledeki, bu hemen hepimizin öz vatanı Türkiye’yi temsil etmektedir. Niçin karşıma dikildiler. Niçin tek bir gazete olsun bu meslektaşına sahip çıkmadı! Ha niçin! Vatanları Türkiye’yi çok sevdikleri için mi?..., Hiç mi hiç sanmıyorum. Zira böyle asil bir duyguya sahip olsaydılar; içlerinden biri olsun benim hakkımı korur, meslektaşının vatanına hizmet mücadelesine katkıda bulunurdu!... Ama olmadı. O pek vatanperver basından böylesine yürekli tek mevkute çıkmadı?!.. Ne diyebilirim, hesabını Hz. Allah sorsun! Mensubu bulunduğum Türk Milleti; “Türk-Ermeni Meselesi”ni asıl çehresini, günümüze kadar bizlere yutturulmak istenenin dışında olanını görmediği veya alışageldiğinin dışında görmek istemediği müddetçe, meselenin aslını hemen hiçbir zaman öğrenemeyecektir. Böyle bir durum ise hemen her zaman olduğu gibi; dış dünyada Türkiye aleyhinde cereyan edebilecek siyasî tezgâhlarda, her daim düşmanlarımızın işine yarayacaktır ve bu durumu bildikleri hâlde bizdeki sözde siyaset uzmanları (!) bilmezlikten gelmekte ve açıkçası “üç maymunu” oynamakta ve de ABD’yi siyasî alânda saflarına alarak, Ermenistan’ı susturabilmeye çalışmaktadırlar!... Hepimizin de bildiği gibi, yıllardır uygulanan bu taktikleri hemen hiçbir işe yaramamış ve ABD bu durumdan siyasî çıkar sağlarken, diğer taraftan da Türkiye’nin saflarında görünmekten de geri kalmamış ve hâlâ aynı taktiği uygulamakla meşgul olmaktadır... Bugünkü TV haberlerinden öğrendiğimize göre; Üniversite gençliğimiz tarafından protesto edilen yeni ABD Büyükelçisi, gazetecilerimizle görüşürken temiz bir Türkçe ile hitap etmiş ve Türkçeyi bir Türk gibi konuşmaktaymış. Bizleri böylesine boş haberlerle avutarak, asıl meselelerden uzak tutmaya çalışanlar, hemen her daim aynı taktiği uygulamaktadırlar: “Koskoca ABD Büyükelçisi, bir Türk gibi Türkçe konuşabilmektedir vs. gibi haberlerle” sözde bizlerin millî gururunu okşamakta ve böylece bizleri avuttuklarını sanmaktadırlar. Dahası onların bildikleri de değil, kimler tarafından ezberletildiği bilinmeyen bir taktiği devamlı uygulamaktadırlar ve o da şudur: (Bir biz varız, bir de düşmanlarımız...) Ermenilere gelince... Onlar bizim baş düşmanımızdır: (Azeri soydaşlarımızın istekleri tahakkuk etmedikçe de uyguladığımız ambargo devam edecektir.) Evet, bendeniz kökleri Anadolu topraklarında olan bir sülalenin evlâdıyım. Bu toprakların kokusunu almışım, bu ülkenin havasını teneffüs etmişim ve bu ülkenin ekmeği ile büyümüşüm, Deniz Kuvvetlerinde 36 ay vatani görev ifa etmiş ve vergimi muntazam olarak ödemiş bir vatandaş ve naçiz bir yazarım. Ancak, bir kusurum var hem de çok önemli bir kusur: Hem Ermeni’yim, hem de “ne sosyalist, ne kapitalist ve ne de faşistim.” İnandığım tek bir siyasî model var o da Yüce Önderimizin “Söylev ve Demeçleri”nden edindiim “Millî Çizgi”. Dahası yoktur ve de olamaz. Zira, Gazi Hazretleri’nden gayrı lider tanımadım ve de tanımak da istemem! Çünkü, merhum Başbuğum Türkeş de aynı yolu benimsemiş, “Millî Hareketi” bu yolda çizmiş, yetiştirdiği Ülkücülere bu inancını aşılamış ve benimsetmişti. Binaenaleyh, biz bu çizgiden asla ve asla sapmayız. İşte benim başlıca problemim bu olmaktadır: (Hem Ermeni, hem Türkçü) böyle şey olur mu?!... Ben diyorum ki: Evet olur! Çünkü, vatandaşı olarak yaşadığım bu ülkenin resmi adı “Türkiye” olduğuna göre: Ermeni’si, Rum’u, Süryani’si, Yahudi’si vs. bu topraklarda vatandaş olarak yaşayan her kavim Türk adını taşıma hakkına haizdir. Dolayısıyla, Millet bütünlüğünün temelinde bu düşünce yatar!... Aksini savunarak, bir takım ideolojilere yer vermeye çalışmak, tek kelime ile beyhudedir. Zira dünyanın neresine giderseniz gidin, bu kural değişmez. Ermenileri “ezeli ve ebedi düşman” addetmek, ülke içindeki “dinen azınlık olanları” külliyen yabancı görüp, Müslüman kesimin dışında değerlendirme: Ne milliyetçilik ve ne de iç siyaset literatürüne sığar. Böylesi bir inanç ve tatbikat; Milletlerarası münasebetlerde, bizim konjonktürümüzü tabii olarak zayıf kılar. Çünkü, bu gibi düşünceler medeni âlemde hiçbir zaman itibar görmemiştir ve zaten göremez. Zira, böylesi inançlarda insan haklarının külliyen çiğnenmekte olduğu tarihçe sabittir. Lâfı daha da uzatmaya lüzum yoktur; çünkü bu durum “Pandora’nın kutusunda saklı değil” her yönü ile meydanda olarak, tamamen yanlış bir düşüncenin mahsulü olduğunu bas, bas bağırır!... Bizlerin ve sizlerin “aynı Allah’a inandığını” kabul buyurmadığınız için, sizlere sizin inandığınız Hz. Allah adına sesleneceğim: -: (Sizler ne zaman tamam oldunuz ki, yarımları yargılamaya kalkıyorsunuz?...) Kayda geçtiğim bu değerli söz; Dini bütün bir İslâm kızıma aittir ve bir cahili ikaz etmek için söylemiştir ki, o an ben yanlarındaydım. Saygıdeğer okuyucularım, inşallah yeni bir makalemde buluşabilmek ümidi ile cümlenize hayırlı hafta tatilleri diliyorum efendim. Not: Bu makale (20 Ocak 2011 Perşembe günü yazılmıştır.)