Satırlarıma yüce gönüllü üstadım Mevlana’nın sözleriyle başlamak isterim. “Ey Gönül! Bir sürü dostlarının yanında elbet ki düşmanların da olacak; ama imtihan ya bu onca düşmanın var iken seni dostun vuracak.”
Hepimizin aklında hunharca sorulara sebep olan dostluk konusu lügatime düştü, az biraz değinmek isterim kelamımca. Dostluk, dünya üzerinde en zor kurulan ilişkilerden birisidir. Öyle ki, onu kazanmak için ayrı, kaybetmemek için ayrı çaba harcarsın. Zaten dost dediğin sayılı değil midir? Önemli olan çok olması değildir az olup öz olmasıdır ne yazık ki sahte dostlarda vardır dikkatli olmak gerekir dünya hali bu öyle bir hançerlerler ki şaşar kalırsın. Dost, iyi günde kötü günde yanına olacak adam gibi adam karakter sahibi seni yansıtan senin bir parçandır. Seni hatalarınla da sever. Yanlışını düzeltir. Dert ortağın olur. Sana akıl verir. Sana yol gösterir. Ahretliğindir, yoktur başka anlamı sözlüğümde. Ve bir gün dostluğun bittiğinde sana kötüsün demez yaşanmışlığın hatırına. "tecrübe yediğin kazıkların toplamıdır."
Ne yazık ki hayatımıza giren insanları, dost, arkadaş sandıklarımızı hayat acı tecrübelerle tanıtıyor bize.
Zamanın birinde çok iyi anlaşan beş tane dost varmış. Yedikleri içtikleri ayrı gitmez imiş. Gece bile vakit bulduklarında bir birlerine kaçarlarmış. Günler böyle su gibi akıp giderken araya ihtiraslar, fitneler, fesatlar girmiş, o dostlardan birine fena göz koymuş. Bunun farkına varan diğer dostu uyarmış uyarmış… İlk başlarda dostunu dinlese de belli bir zamandan sonra artık gönül bu ya kaymış gitmiş. Sen nasıl iyi bir insansın demeye başlamış fitneciye. Aslında seni bana çok kötü tanıttılar deyip ateş bacayı sardırmış. Ve başlamış bir bir anlatmaya dostların arasındaki sırları o fesata bir bir dökmüş. Aslında bu hikâye pek derin en güzel sayfalarımda en derin bir şekilde yazacağım bu utanç veren dostluk hançerini. Bana Mevlana’nın bir dost hikâyesini anımsatır. Mevlana ve bir öğrencisi, dostluğun ve arkadaşlığın konu edildiği bir söyleşiden çıkmışlar, yolda birlikte yürüyorlardı. Biraz ileride yolun kenarında, iki köpeğin koyun koyuna sokulmuşlar, birlikte uyumakta olduklarını gördüler. Öğrencisi, biraz önceki söyleşinin de etkisi altında kalarak, bu görüntü karşısında çok duygulandı ve bu duygusunu Mevlana ile paylaşmak istedi:
"Efendim şu manzaraya bakın" dedi. "Ne denli yüce bir ders alınacak dostluk örneği, değil mi?"
Mevlana, öğrencisinin bu heyecanı karşısında hafifçe gülümsedi ve kişisel çıkarların nice dostlukları yakıp kül ettiğini anımsattıktan sonra ona, unutamayacağı bir ders verdi:
"Evlat, sen onların arasına bir kemik atıver de, bak o zaman gör dostluklarını" dedi.
"Bir dostluk, kişisel çıkar karşısında unutulmayacak denli sağlamsa, ancak o durumda bir değer ifade eder ve ancak o zaman onun adına 'gerçek dostluk' denilir.
Dostluk için çok şey feda etmek gerekir ki bu da insanların bazılarını zorlar ve gerçek dostun kim olduğunu ortaya çıkarır. Gönül için, uçkur için, beş para etmez mevzular için birbirini satan dostlarda gördü bu göz. Sonra duydum tabi onu da paçavra gibi satmışlar. İşte bu yüzden dostluk sözleri değerlidir. Dosta söylenmiş sözler her zaman altı dolu olan, anısı olan ve derin kelimelerdir. Sizi gerçekten yüreğiyle seven iki dakikada satmayan bir lokma ekmeğini bölüşebilecek dosta rast gelesiniz
...