Kur’an: “Âyât-ı tekvîniyeyi (kâinatta Allahın varlığına işaret eden delilleri) okuyan mütenevvi (çeşitli) dillerinin tercüman-ı ebedîsi (ebedî tercümanı).” Kâinatı / evreni yoktan var edip meydana getiren, yaratan, varlığı kat’î / kesin bir şekilde müspet / ispat edilmiş / ispatlı olan Allahın; mevcudiyetine / varlığına işaret eden; varlık delillerini okuyan mütenevvi / çeşitli dillerin ebedî / daimî / sonsuz tercümanı. Kâinat tekvînî / Allahın varlığına delâlet ve işaret eden âyet ve delillerden ibaret. Bunların hepsinin kendine has lisan-ı hâlleri / hâl dilleriyle, tabii duruşlarıyla dile getirip ifade ettikleri tek ve bir olan Allahı anışları, O’nu dile getirişleri var. 

     İşte varlıkların dillerine, ebedî olan Kur’an; ebediyyen tercüman olmuş, olmakta ve daima da olacaktır. Çünkü Allah ezelî ve ebedîdir. İlmi de aynı şekilde. Allah mahfûz / hıfzedilmiş olan, İlahî korumasında bulunan ilim, esrar ve sırlarından bazılarını Kur’an’da tecessüm ettirmiş; yazılacak, ezberlenecek ve tatbik edilmek üzere, vahiyle Elçisine bildirmiş, kitap şeklinde zuhuruna imkân vermiştir.

     Kur’an: Görünmeyen, fakat varlığı kesin olan, bâtın / iç, yani gayb âlemleri ve zâhir / dış / görünen, içinde bulunduğumuz müşahhas / somut; taşa toprağa, ete kemiğe bürünmüş ve şahadet dünyası denen iki yönlü kâinat kitabının müfessiridir. O’nu tefsir ve izah eder. Sayfalarında olup bitenleri ve hattâ olacakları bildirir, açıklar. Zâhir / dış duygularımızla bilinemeyen ve anlaşılamayan gayb âlemi ve gayb dünyalarının sâkinleri, mensupları ve yaşayanları olan ervah / ruhlar, melekler ve cinler hakkında mâlûmat ve bilgiler verir.

     Mâzi / geçmişdeki ve müstakbelde / gelecekte yaratılacak olan mahlûkatın ve yaratıkların manevî  hayatlarından, hayatlarını mânalandıran, gerekçelendiren hususlardan bahseder. Onların yaratılış sebepleri, hikmet ve gayelerinden söz eder.

     Her şeyin bâtını / içi, zâhirinden / dışından daha âli ve yüksektir. Daha kâmil / daha mükemmel ve tamdır. Daha lâtif / hoş, daha güzel, daha müzeyyen / süslüdür. Her şeyin içi, aynı zamanda hayatça daha kavi / kuvvetli, şuur / bilinç bakımından daha tamdır. Zâhirde görünen hayat, şuur / bilinç, kemal / mükemmellik ve tamlıklar ise, bâtından / içten zâhire / dışa süzülen zayıf bir sızıntıdan başka bir şey değildir. Evet bâtın / iç; câmid / cansız, meyyit / ölü değildir. İlim ve hayatı dışarıya vermiş olduğu muhakkaktır. Nitekim cildimiz gömleğimizden, kıyaslanamıyacak kadar farklı ve üstündür. Hafızamız; kitapların aldığından çok daha fazlasını içermektedir. Her ikisi de nakış ve intizamca çok daha yüksek ve çok daha garip ve şaşırtıcıdır.

     İşte Kur’an; maddeten, lafzen, kavlen bir cild ise de, mânâları ciltler dolusu. İşte Kur’an; suyu alındıkça, dipten devamlı kaynayan kuyu gibidir. Erişilen her mânâdan sonrası, dahası da var dercesine zihnimizde nice mânâ güneşleri doğurur, doğmayı devam ettirir. Tam bir hâkimiyetle İlâhî saltanatın müessiriyet, tesir, etki ve idaresinin esrar ve sırlarını görmek isteyen; Kur’an sayfalarına dalsın. Her şeyin kendi mertebesinde, o mertebeye münasip / uygun ruhu, canı, hakikati var diyen; bunların ipuçlarını Kur’an’da arasın bulsun, dahasını da aramaya devam etsin.

     Bir şeyin içyüzü, iç ciheti; hükümranlığının ne olduğu, saltanatının etkisinin ne şekilde göründüğüne ve her şeyin ruhuna erişmek istiyor ve hele ruhlar âlemine kanat açmak istiyorsa Kur’an’a yönelsin.

     Bir nebze açıklamaya çalıştığımız âlem-i melekût şahadet âleminden; yani Allahın âyetlerine ve emirlerine iman edenlerin; hakka, hakikate şahadette bulundukları ve Allah’a itaat ve ibadetle mükellef oldukları bu dünya âlemi denen şahadet âleminden, daha âli ve daha yüksektir. Gayb âlemi de, dünya ve ahiretten daha değerlidir.

     Fakat maalesef insan; nefs-i emmaresi / o çok emredici, olur olmaz şeyleri doymacasına isteyici nefis hesabına baktığı için, dünyayı; zâhiren / dıştan hayatlı, ünsiyetli / alışık olduğu bir yer bilir. Bâtından / içyüzünden / ruhî yönünden ve İlahî mânâdan, gayb âlemlerinden uzak düştüğü için, gaybı, ahireti göremiyor. Ruhî beklentiden gâfil oluyor. Ahireti / sonraki ebedî hayatı meyyit / ölü, zulmetli / karanlık ve hattâ vahşetli zannediyor. İşte bildiğimizi sandığımız ve özellikle bizi ilgilendiren hususların gerçek asıllarını merak ediyor, sorgulamak istiyorsak; Kur’an’a yönelmeli. Hakkı, hakikati onda aramalı, onda bulmalı ve onun istediği gibi olmaya gayret etmeli. Zira hakikat yoluna düşmek kuldan, ulaştırmak Allah’tan.