İngiltere sokaklarında öyle kadın ve öyle erkek yüzleri gördüm ki; içi dışına, sîreti sûretine aksetmişti. Mütebessim çehreli, tebessüm edici güler yüzlüydüler. İnsaflı, anlayışlı simalıydılar.

     İnanmış, mûnis ve sempatik görünüşlüydüler. Aynı zamanda -az da olsa- aksi, korkutucu ve ürkütücü insanlar da gördüm.

     Bu müşahede ve gözlemim bana şu sathî, yüzeysel ve soyut anlam ve mealdeki âyetleri hatırlattı:

     “Ehl-i Kitap’tan kantarla (altın) emniyet etsen sana onu iade eden vardır. Ve yine ona bir dinar emanet etsen, onu sana iade etmez; böyleleri de vardır. Ancak onun başında ayak direyip durmadıkça emaneti iade etmez...” (Âl-i İmran: 75)

     “Ehl-i Kitap müsavi (eşit) değildirler. Onlardan bir ümmet vardır ki Allah’ın âyetlerini gecenin saatlerinde okur ve secde ederler.” (Âl-i İmran: 113)

     “Allah’a ve âhiret gününe inanıp makbul ve güzel şeyleri emredip, fena ve kötü şeylerden vazgeçirmeye çalışırlar. Hayır ve hasenata koşarlar. Onlar salihlerdendir.” (Âl-i İmran: 114)

     Şüphesiz her milletin çoğunluğu aslında birinci gruba girer ve iyidirler. Nitekim her milletten doğruyu gören iyiyi seçen, güzeli farkeden insanlar çıkmaktadır. Meselâ İngilizlerden; adına dernek kurdukları ünlü İslâm Tasavvuf ve Metafizikçisi Muhiddin Arabî hakkında araştırma yapanlar var. Öğretilerini çeşitli yayınlar ve seminerlerle tüm dünyaya anlatmaya çalışıyorlar.

12. ve 13. yüzyıllarda yaşayan ve kendisinden sonraki ilim adamlarını derinden etkileyen ünlü İslâm Mutasavvıfı Muhiddin Arabî’nin dünya görüşleri, İngiltere’de yeniden keşfedilmeye başlanmış vaziyette.

     Bunun sonucu olarak 1982 yılında çok az sayıda kişiyle Londra’da kurulan Muhiddin Arabî Derneği’nin, bugün bütün dünyada 500’ü aşkın aktif üyesi bulunuyor. Dahası, Muhiddin Arabî’nin düşüncelerinden etkilenerek araştıran ve akademik çalışmalar yapan, çok sayıda kişi bu dernekte görev yapmaktadır.

     Gayeleri ünlü filozofun öğretilerini bütün dünyaya anlatmak ve tanıtmak amacını taşıyor. Bu yolda bütün dünyada Muhiddin Arabî ile ilgili etkinlikler düzenliyor. Bu çeşit faaliyetleri destekliyor. Bu konuda seminerler veriyor. Aynı zamanda bu dernek, araştırmalar yapıyor. Bunu dergi ve kitaplarda yayınlıyor.

     Yine bu dernek Muhiddin Arabî’nin Konya’da Yusuf Ağa Kütüphanesi’nden çalınan “Kitabu’l-Ba” isimli el yazması kitabını İngiltere’de bulur, Türkiye’nin Londra Büyükelçiliği’ne teslim edilmesini sağlar.

     Bunu sağlayan Stephen Hırtenstein, ünlü düşünür Muhiddin Ârabî’nin bugüne kadar deşifre edilmemiş, el yazması kitapları üzerinde çalışmak ve araştırma yapmak için Konya’ya gelir. Muhiddin Arabî’yi anlattığı “The Unlimited Mercifier” isimli kitabı; Malezyaca, İspanyolca ve Portekizce gibi çeşitli dillere çevrilerek basılır.

     Muhiddin Arabî’nin İngiltere’de 37’şer risaleden oluşan iki kitabının baskısı bulunuyor. (Gazeteler, 28. 06. 2003)

     Yoksa böyle olmasaydı; hiçbir millet ayakta kalamaz. Yıkılmaya yüz tutar, günümüze erişemezdi. Aslında bütün milletlerde iyiler çoğunluktadır. Fakat kötülerin sesi daha çok çıkmakta.

     Resmiyet ise ekseriya halka rağmen onların hilafına -tabii onları habersiz kılarak- daha doğrusu onları, kendi doğrultularında düşünmelerini sağlıyacak şekilde şartlandırmaları sonucu, halkı resmî siyasetlerine -resmen- âlet etmektedir. Çünkü geniş kitleler eğer hakikatleri bilseler, asla gayri insanî / insanlık dışı bir kararda birleşmezler.

     Halka rağmen bir şey yapamıyacaklarını bilen Batılı Resmiyet; ne yapıp edip halkı yanlarına almak zorundadır. Bunun için elden geleni yapmakta, bilhassa bu hususta zımnen ve dolaylı yollardan Basını ve güdümlerinde olan yazılı ve görsel yayın organlarını, maharet ve ustalıkla kullanmaktadır.

     Nitekim 13 Temmuz 2003 tarihinde Londra’da Kıbrıslı Rumlar yürüyüş yaptı. Ben de -hasbe’l-kader- oradaydım. Üzüntüyle ve esefle seyrettim. Taşıdıkları pankartlarda Türklerin Kıbrıstan atılmalarını dile getiriyorlardı.