İngiltere’de yaşlı nüfûsun varlığı, kendisini her yerde gösteriyor. Bir gözlemim de bu oluyor. Zaten bu durum, Batı’nın ortak problemi. Emekli yaşlıların sayılarının çokluğu ve gittikçe artması karşısında, çalışan nüfûsun azlığı mes’elesi. Avrupa devletlerini kara kara düşündürmektedir.

     Çünkü insanların çok yaşamaları ekonomiyi sarsıyor. Yaşlı nüfusun, genç nüfûsa göre gittikçe artması; Batı ekonomisini sarsan bir mahiyet arzetmektedir. Zira çalışanlardan alınan kesintiler; yaşlı nüfûsun giderlerini, giderek karşılıyamaz hâle gelmektedir. Nitekim “Alman emeklilerinin geleceğinin karanlık” olduğunu Basın’dan öğreniyoruz.

     “Önümüzdeki 30 yılda, şimdilerde yüzde 70’lerde seyreden emeklilik geliri yüzde 58’e kadar düşecek.”

     Yine Almanya’da gittikçe nüfus yaşlanıyor. Aileyi güçlendirmenin yolları aranıyor. Çünkü pek yakın bir gelecekte firmalar kalifiye işçi ve müşterileri mumla arayacak hâle gelecek. Zira Almanya, 190 ülke arasında doğum oranı ile 181. sırada yer alıyor. Yeni dünyaya gelen çocuklar hesaba katıldığında Almanya; Avrupa’da son sırada bulunuyor.

     Almanya’da; Aile Meslek Uyumu’nun gerekliliği yalnızca demografik yapı için değil, aynı zamanda global rekabet için de önemli bir yapı taşı olduğu vurgulanıyor. (Uğur Ünal - Berlin, 10 Temmuz 2003)

     İtalya’da 1999 - 2002 yılları arasında ölüm vak’aları yılda yüzde 1,25 oranında azalma göstermiştir. (İbrahim Kaya - Milano, 1 Ağustos 2003)

     Fransa (bile) yaşlı bir ülke. Nüfûsun yüzde 20’si, yani 12 milyon kişi 60 yaşın üstünde. (Ali Sirmen, Cumhuriyet, 31 Ağustos 2003)

     Nitekim Fransa’da da emekli olmak öyle kolay olacağa benzemiyor artık. İnsanları, daha fazla çalıştırmak; emekli oluşun rahatlığına kolay kolay terketmek istemiyorlar.

     Nitekim Fransız Parlamentosu...memurların büyük tepkisine yol açan emeklilik reformu yasasını kabul etti. Devlet çalışanlarının emeklilik hakkı için geçerli olan çalışma süresini artırmayı öngören yasa tasarısını onayladı. (Ali İhsan Aydın, Paris, 26 temmuz 2003)

X

     İngiltere’de giderek öğrenci sayısı azalıyor. Oysa devlet, öğrenci sayısının çokluğuna göre okullara para veriyor. Bu yüzden okullar, civar köylerden öğrenci celbetmeye, talebe çekmeye çalışıyor.

     Türkiye’de sayı çokluğu, okullar için problem olurken İngiltere’de sayı azlığı sorun oluyor.

     Yukarıdan beri verdiğim örnekler gösteriyor ki, Avrupa’nın sorunları müşterek ve ortak. Demek Batı’da bir ülkeyi tanımak, tüm Avrupa’yı tanımakla eş bir anlam taşıyor.

     Nitekim İsviçre’de doğum reyonlarının kapandığına, kimi yerlerde ilkokullarda bazı sınıfların iptal edildiğine şahit olanlar var! Tabii yeni nesli oluşturacak oranda, doğumların azlığından kaynaklanıyor bu durum.

     İngiliz televizyonlarında, çocuk sahibi olanlara, oldukça yüklü para verileceği haberleri geçiyor.

     Nüfus azlığının değil de, nüfusun gittikçe azalması endişe ve tehlikesi, bütün Avrupa’yı sarmış vaziyette. Hattâ Amerikayı bile.

     Nitekim ABD’nin her yıl belli oranda “Yeşil Kart” dağıtması; aynı yolu Almanya’nın denemesi; son zamanlarda İngiltere’de çocuk sahibi olunmasında kıpırdanmalar. Batı ülkelerinde tehlike çanlarının çaldığını gösteriyor.

X

     Cambridge’de yaşlılar hastanesinde hem içerideki yaşlılar için, hem de dışarıdaki yaşlıların gelip katılabilecekleri programlar hazırlanıyor. Mesela hastanede zihinlerini dinç tutmak için satranç oynatmak, şarkı söyletmek gibi faaliyet ve aktiviteler hemen akla gelenler arasında sayılabilir.

     Bize gelince aziz okur! Türkiye’de hasta ziyaretleri, ailelerin hastalarına sahip çıkmaları ve onları hiç yalnız bırakmamaları; böyle ihtiyaçlara lüzum hissettirmiyor. Üstelik konu komşunun da hastaya karşı gösterdikleri candan alâka ve içten ilgi; Batı’nın haklı olarak, hastalar için yaptıkları bu tür programlara Türkiye’de ihtiyaç duyulmuyor.