Cam (Kem) nehrinde punt (pant) denen tabanı yani altı düz sandallar var. Uzun sırıklarla nehrin tabanından kuvvet alınarak sürülüyor.

     Sandallar dikdörtgen şeklinde. Bazıları değişik boy ve  genişlikte. Nehir derin değil. Sandalın arkasında yarım metre kare tutacak kadar düz bir kısım bulunuyor. Sürecek olan kişi burada dikiliyor. Elindeki uzun sırığı nehre daldırıp, tabanına dayandırıyor. Oradan aldığı kuvvetle sandalı ileri geri hareket ettiriyor. Böylece sırığı her daldırdığında ilk dayanağından daha ileriye saplıyor. Sandalı suda kaydırarak yol aldırıyor.

     Velhasıl her türlü manevra, bu uzun sırıklarla sağlanıyor. Böylece “Punting” yani nehirde sandal gezintisi yapılmış oluyor.

     Sandallarda oturulan yerin, basılan yerden herhangi bir yüksekliği yok. İkisi de hem-zemin. Onlar için basılan yerle, oturulan yerin aynı olması farketmiyor. Bu bir mes’ele teşkil etmiyor. Pislenmiş sayılmıyor! Hiçbir rahatsızlık doğurmuyor.

     Cambridge’e dünyanın her yerinden gelen insanlarla karşılaşıyorsunuz. Yaz okulları ve kurslar için her taraftan geliyorlar. Bu bakımdan kolejlerde her zaman yoğun bir faaliyet ve etkinlik var. 

     Cambridge’de kış yaz hiç turist eksik olmuyor. Tabii yazın daha çok turist akımına mâruz  kalıyor.

     Cambridge Üniversitesi nehrin iki tarafında kurulmuş. İki tarafına yayılmış şekilde. Geniş zümrüt gibi yeşillikler üstünde, çok yönlü ilim yuvası. Görkemli, devâsâ ağaçlar altında, sanki kendisini saklıyor gibi.

     Tarihî binalar, o günkü kadar yeni, taze ve canlılığını hâlen muhafaza ediyor. Üniversitenin bölümleri; şehir içinde geniş alanlara yayılmış vaziyette. Cam (Kem) nehrinin iki yakasında daha çok kolejler yer alıyor. Talebeler buralarda kalıyor.

     Kolejler Medrese stili gibi avluya açılıyor. Avludan avluya giriliyor, geçiliyor. Her kolejin ayrı bir kilisesi var. Bazı kilise kuleleri minareyi andırıyor. Bu da İslâm mimarisinden etkilendiklerini gösteriyor.

     Kolejler; talebelerin kaldığı, sosyal faaliyetler yaptığı ve öğrencilerin barındığı yerler. Bazı hocalar da buralarda kalıyor. Nitekim meşhur hocaların odaları hâlen aynı adla kullanılıyor.

     Binalar aşırı yüksek değil. En çok iki üç katlı. Kale gibi burçları var. 

     Kolejlerin inşasında, İslâm Medreselerinin yapılış tarzından etkilendikleri ortada. Nasıl ki medreselerin yapımında eğitim ve öğretimi iyi şekilde sağlayacak amaç gözetilmiş. Dikkati dağıtmayacak bir ortam hedeflenmiş.

     Buradaki kolejlerin dizaynında da, rahatlıkla aynı gaye düşünülmüş, aynı hedef ve maksat güdülmüş diyebiliriz. Çünkü öğrenmenin en güzel yolu, dikkati aynı yere teksif etmek ve yoğunlaştırmaktan geçer.

     Bu da dışa kapalı bir ortamın oluşturulmasına bağlıdır ki, medreselerde ve ondan esinlenmiş olan kolejlerde bu planın uygulanmış olduğunu bize düşündürüyor.

     Kolejler; yurtlar gibi, öğrencilerin sosyal faaliyet ve etkinlik yerleri olarak inşa edilmişler. Öğrenciler çok rahat bir şekilde buralarda kalıyorlar. Talebeler aldıkları notlara göre buralara kabul ediliyor.

     Cambridge Üniversitesine bağlı 31 adet kolej var. Clare ve Newnham koleji, sadece kız öğrencileri kabul ediyor.

     Cambridge tam bir üniversite şehri. Kolej binalarının her tarafı envai çeşit; renk renk çiçeklerle bezenmiş. Sonra yeşillik başlıyor. Ulu ağaçlar bu manzarayı tamamlıyor.

     Kare şeklindeki kolej binaları birbirine geçitlerle bağlı. Her geçitten diğer kolejlerin hall / avlularına çıkılıyor.

     Bütün üniversite öğrencileri, hem üniversiteye hem de kolejlere, ayrı ayrı ücret ödüyorlar. Her kolejin öğrencilerden talep ettiği ücret; kolejin prestijine göre değişiyor. Mesela Trinitye, Kings; başarılı ve zengin kolejler sınıfından sayılıyor. Bu kolejlerden mezun olmuş, çok sayıda Nobel ödülü kazanmış, başarılı bilim adamları var. (20. 07. 2003, Bar Hill - Cambridge)