“Selâmünaleyküm.” her kapıyı açıyor. Herkes birbirine tebessümler ediyor, gülücükler yağdırıyor. Kalpler bir olunca farklı mekânlar; birlik ve beraberliğe engel  teşkil etmiyor. Kalpler bir olunca, gayeler de bir oluyor; hedefler de bir oluyor. Fiiller, yapılanlar bir noktada birleşiyor. Büyük bir dayanışma ve yardımlaşma oluşuyor.

     Cambridge Women Resourcescenter / Avrupa Ülkeleri Dahilinde Bayanlar  İçin Merkez: Burada ücretsiz olarak bayanlara İngilizce, Bilgisayar, İş Arama Bulma ve Marangozluk dersi öğretiliyor. Öğrenci başına parayı AB ödüyor.

     Çalışma hayatına dönmek isteyen kadınlara yardımcı olunuyor. Tercüme-i hâl / öz geçmiş yazmak, iş görüşmelerine hazırlık için bayanlara danışmanlık yapılıyor.

     Gönüllü olarak çalışmak isteyenler; 6 haftalığına parasız işlere yerleştiriliyor. İş denemesi yaptırılıyor; belli işlerde tecrübe kazanması sağlanıyor.

     Burada öğretmen ve öğrenciler bayanlardan oluşuyor. Buraya erkeklerin girmesi yasak. Erkekler içeri alınmıyor. Üstelik küçük bir de kütüphanesi  var. İsteyen kitap alabiliyor.

     Çocuklu anneler için kreş de var.

     Cambridge ve çevresinde hiç çeşme gözüme çarpmadı. Anlaşılan çeşme âdetleri yok. Belli ki temizliklerini veya temizlemeyi hep durgun suda yapmışlar ve yapıyorlar. Bu tarzı yeğlemeleri, evlerde aynı hâli bugün bile devam ettirmelerinden belli.

     Lavabolar çok küçük, iki el içine zor sığıyor. Hatta sığmıyor demek daha doğru. Lavabonun iki yanında sanki kenara bitişik kadar yakın biri sıcak, diğeri soğuk su akıtan iki musluk var. Eliniz muslukların altına sığmıyor. Suyu açıp lavabonun deliğini kapatıp, biriken suyla el ve yüzlerinizi ancak yıkayabilirsiniz. Tıpkı filimlerde, özellikle eski kovboy filimlerinde gördüğümüz gibi. Anlaşılan temizlik tarzları böyle  İngilizlerin.

     Muslukların çoğu basmalı; biraz akıp hemen kesiliyor. İhtiyaç nisbetinde tekrar tekrar musluğa basmanız gerekiyor. Bu da su israfını önlüyor. Bu yönüyle güzel bir uygulama gibi görünüyor. Suyu boşuna akıtmazlıklarından; İslâmda israfın haramlığı ilkesinin buraya aksetmiş olduğu şeklinde de düşünebilirsiniz.

     Cambridge şehrinin ortasından Cam (Kem) nehri geçiyor. Salına salına helezonlar çizerek akıyor. Durgun şekilde. Bazı sun’î / yapay küçücük şelalemsi yerler dışında sanki akmıyor izlenimini veriyor. Su dolu kanal görünümünde.

     Kimi kıyıları tuğlalarla örülmüş. Sık sık köprülerle iki taraf birbirine bağlanmış. Her köprü ayrı bir tarz ve biçimde. Bazısı demirden, bazısı taştan, bazısı tahtadan yapılmış; ahşap. Her biri birbirinden bir başka güzel ve alımlı. Her biri ayrı sanat eseri değerinde.

     Cam (Kem) nehrinin kimi yerlerine basamaklar yapılmış. Nehirde yüzen, zaman zaman karaya çıkan ördekler, kazlar için. Tabii güvercinleri unutmamak lâzım. Onlar da nehre ayrı bir canlılık katıyor.

     Kaldırımlara atılan çeşitli yiyeceklere, hemen üşüşmekte gecikmiyorlar. İnsanlara da çok alışkınlar. Hiç ürkmüyorlar. İnsanların ayaklarının dibine kadar yaklaşmaktan çekinmiyorlar.

     Cam nehri kanal görünümünde, akışı hissedilmeyen, durgun akan, oldukça yeşil ve karanlık bir nehir. Belki de etrafının yemyeşil olması gölgeliyor nehri. Koyu yeşil bir görünüş almasını sağlıyor nehrin.

     Ayrıca nehrin kenarlarına bağlanmış, İngiltere’ye has, ince uzun, her türlü konfor düşünülmüş; ev olarak tanzim edilmiş, yüzer evler dikkatimizi çekiyor.

     Denizde kotra sahibi olanlar gibi burada bazılarının bu şekilde seyyar, uzun kayıktan motorlu evleri var. Hafta sonları gelip, hem nehirde dolaşıp stres atıyorlar. Haftanın yorgunluğunu gideriyorlar, hem de değişik bir hayat tarzı yaşamış oluyorlar. Kayık evlerde her çeşit konfor gözetilmiş. Her türlü ihtiyacı karşılayacak biçimde dizayn edilmişler.

     Bazı nehirlere yapay girintiler açmışlar. Yüzer evler ve yatların bağlanıp barındıkları Marina’lar / Yat Limanları yapmışlar. Nehre bir körfez görüntüsü vermişler.

     (20. 07. 2003, Bar Hill - Cambridge)