“Esmâü’L-Hüsnâ” Allah’ın güzel isimleri başına, “Abd” (kul) kelimesi konulmadan insanlara isim olarak konulmamalıdır. Rahman, Rahîm, Râuf, Metîn, Azîz, Latîf gibi Allah’ın güzel isimleri, ancak, Abdullah, Abdurrahman, Abdürrahim, Abdurraûf, Abdülmetîn, Abdülazîz ve Abdüllatîf olarak konulabilinir. 

Lafza-i Celâl, “Allah” ismi, yalnız Allah’ın Zâtı’nın ismidir. Başka hiçbir mahlûka, isim olarak verilemez. “İsmü’z-Zât, el-Müstecmi’u, bicmi’i’l-Esmâ ve’s-Sıfât (Allah’ın Zâtı’nın ismidir, bütün isimleri ve sıfatları ifade eder). 

“Allah” Lafza-i Celâli, Kur’ân-ı Kerim’de 980 yerde geçmektedir. 

“İlâhe” olarak, 80 yerde geçer. “İlâhen” olarak 16 yerde, “İlâhike” 2 yerde, “İlâhüküm” 10 yerde, “İlâhünâ” bir yerde geçer. 

En’âm Suresi, 124. âyetinde, Cum’a Suresi 5.Münâfikûn Suresi 1.âyetinde Lafza-i Celâl ard arda zikredilmiştir. 

“Allah” Lafza-i Celâli, bütün esma ve sıfatıyla Cenab-ı Hakk’ı ifade ettiği gibi, önündeki elif hazf’edilmiş olsa, “Li’llâh” da Allah’ı ifade eder. Birinci lâm da hazfedilmiş olsa, “Lehû”da Allah’ı ifade eder. İkinci Lâm da, hazfedilmiş olsa “Huve-Hû” da Allah’ı ifade eder. Bir münkir, “Hû”yu da inkâr etse, alıp-verdiği, her nefes “hû, hû” diye çıktığı için, yine, Allah’ı, Celle Celâluhû’yu ifade eder. 

Eşber’de, Merhûm Abdülhâk Hamid: 

- “Mevlâyı ne türlü itsem inkâr 

İkrar çıkar Netîce-i Kâr...” der. 

“Esmâü’L-Hüsnâ” Allah’ın güzel isimleri ve fazileti hakkında sayısız eser’ler, risâle’ler yazılmıştır. 

Esmâü’L-Hüsnâ arasında bir de “İsm-i Â’zam” vardır ki, İsm-i Â’zam ile du’â edildiğinde bu du’â reddolunmaz. 

Ne var ki, Cenab-ı Hakk, lihikmetin, Esmâü’L-Hüsnâ arasında ismi Â’zam’ı gizlemiştir. 

Tıpkı, Ramazan-ı Şerif ayının geceleri arasında, Ramazan-ı Şerif’in bütün gecelerinin kıymetini takdir etsinler, her geceyi Kadir Gecesi bilip ihyâ etsinler, diye, Kadir Gecesini gizlemiştir. Resûl-i Ekrem Efendimiz, “Kadir Gecesi, bana gösterildi ve fakat sonra unutturuldu,” buyurmuştur. “Siz, yine de, Kadir Gecesini Ramazan-ı Şerif ayının son on günü içinde, tek gecelerde arayınız.” buyurmuştur. 19, 21, 23, 25, 27, 29. geceler olabileceği gibi, birinden i’tibâren her gece de olabilir. Asır’lardır, Müslümanlar, 27.gece’nin Kadir Gecesi olabileceği ihtimaliyle ve Hüsn-ü Zan’larıyla, Ramazan-ı Şerif ayının 27.gecesini Kadir Gecesi olarak ihya etmektedirler. Allah, bütün mü’minlerin Hüsn-ü Zannı’nı İnşâ Allah! boşa çıkarmaz. 

“Namazlara ve orta namaza devam edin. Allah’a saygı ve bağımlılık için de namaz kılın.” (Bakara 2/238) 

Cenab-ı Hakk beş vakit namazın tamamına ihtimam göstermemiz için, “Orta Namazı” beş vakit namaz arasında gizlemiştir. Ba’zı rivâyetlerde “Orta Namazın” İkindi namazı olduğu, Resûlullah salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz, Hendek Savaşı sırasında şöyle buyurmuştur: “Orta Namaz’dan-ikindi namazından bizi alıkoydular. Allah onların evine ateş doldursun,” Ekserî rivâyetlerde, “Orta Namaz”ın, Güneş doğmadan karanlıkta kılınması gece namazı olduğunu, gündüzün erken vaktinde aydınlığın başlangıcında kılındığı için gündüz namazı olduğunu gösterir. Yine sabah namazı, sabah doğduktan sonra, güneşin doğumundan önce olduğu için ne gece namazıdır, ne de gündüz namazı, öyleyse Salât-ı Vustâ’dır. Çünkü öğle-ikindi, tam gündüz, akşam-yatsı tam gece namazlarıdır. Ayrıca, sabah namazının fazileti hakkında pek çok âyet ve hadis vardır. 

“Gündüzün güneş dönüp gece’nin karanlığı bastırıncaya kadar (belli vakitlerde) namaz kıl; Bir de sabah namazını. Çünkü sabah namazı şâhid’lidir.” (İsrâ 17/78) 

(Müfessirlere göre, bu âyet, beş vakit namazı ifade etmektedir. Şöyle ki; Güneş’in dönmesi, yâni zeval vaktinden sonra öğle ve ikindi namazı, güneşin batmasından sonra akşam ve yatsı namazları vardır. Sabah namazı ise ayrıca zikredilmiş ve bu namazın şahidli olduğu belirtilmiştir. Çünkü müfessirlerin beyanına göre, gece melekleriyle gündüz melekleri sabah namazında buluşur, hep birlikte bu namazın kılındığına şahid olduktan sonra gündüz melekleri kalır, gece melekleri ise semâ’ya yükselirler. Bu âyeti Kerime ve Sabah namazı ile alâkalı diğer âyeti Kerime’ler müvâcehesinde, beş vakit namaz arasındaki “Salât-ı Vustâ” orta namaz, Allahu Â’lemü bi’s-Savâb, sabah namazıdır. 

Cum’a günü du’â’ların kabûl edildiği, redd’edilmediği bir saat (İslâmî Literatür’de “Saat” ekseri, an, olarak kullanılır.) vardır ki, Cenab-ı Hak Cum’a günündeki bu anı, 24 saatlik, Cum’a günü ve gecesini ibâdetle-du’â ile geçirelim diye gizlemiştir. Cum’a günü, daha doğrusu, Cum’a gecesi, Perşembe akşamında, akşam ezanının okunmasıyla başlar, Cum’a günü akşam ezanı okununcaya kadar devam eder. Bu 24 saatlik zaman diliminde, Allah’ın du’â’ları reddetmediği anın, ba’zı müfessirlerce, Cum’a gecesi Teheccüd vakti-seher vakti olduğu, Cum’a namazı vakti olduğu, Cum’a namazında, ezan ile kâmet arasındaki vakit olduğu hususlarda beyanlarda bulunmuşlardır. 

Allah, insanların ölüm vakitlerini de bütün vakitler için gizlemiştir ki, ne zaman öleceğini bilmediği için, ölümün her an füc’eten (aniden) geleceğini düşünerek, bütün vakitler’de tevbe etmesi, Allah’a daha yakın olma gayreti içerisinde olmasıdır. 

“Kıyâmet vakti hakkındaki bilgi, ancak Allah’ın katındadır. Yağmuru o yağdırır, rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Yine hiç kimse nerede öleceğini bilemez. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.” (Lokman 31/34) 

(İnsanların aslâ bilmedikleri-bilemedikleri şeylere “gayb-mugayyebât” denilir. Allah’ın bildirmesiyle, ba’zı meleklerin ve ba’zı Peygamber’lerin bunlara muttalî’olmaları bunları gayb olmaktan çıkarmaz. 

Müfessirler, bunlara “Mugayyebât-ı Hamse” (Beş bilinmeyenler) derler. Kişi nerede öleceğini bilmediği-bilemediği gibi, ne zaman, hangi vakitte öleceğini de bilemez. 

Kur’ân-ı Kerim’de zikri geçen, “Esmâü’L-Hüsnâ” Allah’ın güzel isimleri arasında, Cenab-ı Hakk’ın lihikmetin, ihfâ buyurduğu (gizlediği) bir de İsm-i Â’zam vardır. Her kim, bu ism-i Â’zam ile Allah’a du’â’da bulunursa Allah onun du’â’sını kabûl eder reddetmez. İsm-i Âzam’a tevâfuk için, kul, bütün esmâ-i hüsnâ’yı zikretsinler, diye, Esmâü’L-Hüsnâ arasında ismi Â’zam gizlemiştir. 

Müfessirler, Kur’ân-ı Kerim’de yan yana zikredilen, Allah’ın Sıfât-ı Zâtiyye ve Sıfât-ı Sübûtiyye’sini ifade eden Esmâü’L-Hüsnâ’dan, ba’zı, isimlerin İsm-i Â’zam olabileceklerini beyan etmişlerdir. 

Âyetü’l-kürsî olarak bilinen, Bakara Suresi’nin, 255.âyeti ki, Meâl-i Âlîsi, “Allah, O’ndan başka ilâh yoktur. O, hayy’dir, kayyum’dur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Gökler’de ve yerdekilerin hepsi O’nundur. İzni olmadan O’nun katında kim şefaat edebilir? O kulların yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O’na hiçbir şey gizli kalmaz. O’nun bildirdiklerinin dışında insanlar O’nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O’nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür.” 

(Âyeti Kerime içinde geçen hayy, diri canlı demek olup, Allah’ın sıfatlarından devamlı var olan, kesintiye uğramayan varlığı ezelî ve ebedî olandır. Kayyum ise bütün mahlukatın idaresini bizzat yürüten hepsini hesaba çeken demektir. 

Mi’rac gecesi, Peygamber’imize melek vasıtası olmadan doğrudan vahyolunan Bakara Suresi’nin son iki âyeti ki, 285, 286.âyetler esas i’tibâriyle, 

“Rabbi’miz, unutursak veya hataya düşürsek bizi sorumlu tutma. Ey Rabbi’miz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme. Ey Rabbi’miz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme! Bizi afvet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim Mevlâmız’sın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!” du’â’dır. 

Du’â olarak nihayete eren Bakara Suresi’nin son âyet’lerini ta’kip eden Kur’ân-ı Kerim’in üçüncü Suresi, Âl-i İmran Suresi’nin ikinci âyeti kerimesinin meâl-i Âlîsi şöyledir; “Hayy ve kayyum olan Allah’tan başka ilâh yoktur.” Bilindiği gibi, Kur’ân-ı Kerim’in ma’na’sı mu’cize olduğu gibi, nazmi (sure’lerin ayetlerin dizilişi) ta’kip ve tertibi de mu’cize’dir. Bakara Suresi’nin ma’na’sı du’â olan son âyet’lerini ta’kip eden Sure’nin, birinci âyeti, Huruf-u Mukatta’a, ikinci âyetinin ise, “Hayy ve kayyum olan Allah’tan başka ilâh yoktur,” olması Kur’ân’ın eşsiz terkip ve tenâsübü’nün en büyük delilidir. 

Âyeti Kerime’deki “Hayy ve kayyum” sıfatlarının, İsm-i Â’zam olduğu ihtimalini artırmaktadır. 

Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşid ve Müceddid, Süleyman Hilmi Silistrevî Efendi Hazretleri (k.s.) “Âmene’r-Resûlü” olarak bilinen, Bakara Suresi’nin son iki âyeti okunduktan sonra, Besmele okunmadan Âl-i İmrân Suresi’nin iki âyeti’nin de okunmasını tavsiye ederlerdi.