İnsanın dünya hayatında en mühim meziyeti, aynı zamanda vazifelerinden birisi de öğrenmektir. Öğrenme, beşikten mezara kadar giden bir süreçtir. Hayatın içinde bulunabilmek için öğrenmek zarurettir. Hayatın getirdiği bir şarttır. Öğrenme, İnsanın istemli ve iradeli bir şekilde temayülü ile gerçekleşebilirken bu bazen istem dışı yaşantı ile de gerçekleşebilmektedir.

Düşünen, akleden her kişi için açık olan gerçektir: Hayat, anlamı ile münhasırdır. Hayatın anlamı da doğrudan bütünlüğü ile anlaşılır. Hayatın tamamında, iyi veya kötü taraflarında anlamsal bir bütünlük vardır. Çelişki gibi duran hallerin dahi bu bütünlüğün içinde anlamına kavuştuğunu görürüz. Bunu gördükçe, hissettikce insan tevhit akidesinin anlamına haiz olacak, inancı ve bağlılığı artacaktır. Yeter ki insan öğrenme ve anlam kavramlarındaki bütünlüğün içinden çıkan resme hakikat nazarıyla bakmayı denesin. Bunun için kendini zorlasın.

Öğrenme mevzusu bu bütünlüğün insana arzıdır, Allah Teâlâ’nın armağanıdır. İnsan her nimetin şükrünün edası ile meşgul olması zaruret olduğundan öğrenme nimetinin de şükrü vardır. Öğrenilen bilginin rabbin ihsanı olduğunun bilincinde olmak bu şükrün hem ilk adımı hem de temelidir. Müslüman için her öğrenilen müspet bilgi, imanı tazeleyen, inancı diri tutan ibadet vasfında ve mesabesindedir. Müslüman bunu böyle idrak etmezse öğrenmenin, ilmin şükrünü eda edemez. Abdülkâdir Geylânî Hazretleri buyurur: “Ey Allah’ın nimetleri içinde yüzüp duranlar! Hani sizin şükrünüz? Ey nimetlerini Allah’tan bilmeyip fânilerden bilenler! Siz, kâh olur O’nun nimetlerini başkasından bilir, kâh olur sırf kendinizden bilir, onlara kendi gücünüzle nâil olduğunuzu sanarak, aslında hiç de sahip olmadığınız birtakım güçlere mâlik bulunduğunuzu zannedersiniz. Hattâ kimi zaman, o nimetleri Allah’a karşı günah işlemekte kullanırsınız…

Öğrenme nereden başlamalıdır? Ya da soruyu şöyle sormak lazım öğrenilmesine muhtaç olduğumuz başat hakikat nedir? Bizi hakikatin ışığında yürütecek öğreti nedir? Hayatın merkezinde durup istikbalimize hakikat istikametinin belirleyecek. Hülasa edilerek sorulacak olursa İstikbalimiz olacak gerçeğimiz nedir?

Suallerin cevabından evvel dile getirmemiz gereken şey, öğrenmeye sanki bugünden başlıyormuşçasına bir gayrete muhtacız. Yeryüzünde cağlar aşıp bozulmadan bugüne gelen hakikat pınarını, Elest bezminden başlayıp ebediyete uzanan Allah’ın dinini, Dini Mübin’in mesajlarını öğrenerek başlamalıyız. Öğrendiklerimizin hayata sirayeti ölçüsünde kıymeti artar. İlmin kıymeti budur. Haleti değiştirir, hayatı kuşatır ve hakikatin görüntüsünü aralar. Yoksa bir yüktür.

Müminde İlim ve amel iç içe, bitişik, bağlı ve bağımlı olmalıdır. Bu aynı zamanda ilmin ve öğrenmenin sıhhati ve kemalidir. Bu birliktelik ehlisünnet itikadını yasayan bir cemaatin içinde daha kolaydır. Müminin kurtuluşu bu itikat üzere yaşamaktır. İnancımızın gerekliliği itikadımız istikametinde bir hayat yaşamak olduğundan bizim her şeyden çok ihtiyacımız bu müspet birlikteliklerdir. Müspet bilgilerin kazanımı ve içselleştirilmesi böyle bir ortamda daha kolaydır. Bugün bu ortamın kuruluşuna vesile olan Kamil mürşitler, Allah dostlarıdır. İlmi ile yaşayan ve yaşatan Allah dostlarıdır. Kurtuluş onlara mutabakat etmektir. Kurtuluş Allah dostlarına mutabakat etmektedir.