Naciye Suman, 23 Nisan 1881’de Üsküp’te bir paşa kızı olarak dünyaya gelir. Babası, Salih Paşa’dır. 22 yaşına geldiğinde, o zamanlar yüzbaşı olan İsmail Hakkı Bey’le evlenir. Balkan Savaşı’nın sonuna gelindiğinde; Nusret, Fikret ve Nedret isminde üç çocuk dünyaya getirmiş, dördüncüsüne ise dokuz aylık hamiledir. Osmanlı İmparatorluğu ise en zayıf dönemlerini yaşamaktadır.


Avrupalı’nın gözündeki “hasta adam”, Balkan savaşlarında ağır yenilgi alarak yaklaşık 500 sene idaresinde tuttuğu Rumeli’deki toprakları kaybedince, çileli bir dönem başlar. İsmail Hakkı Bey ve karnı burnundaki Naciye Hanım, her şeylerini bırakıp sadece kendilerini kurtararak, Anadolu’ya doğru göç edenler arasına katılır. Naciye Hanım çocuğunu oralarda doğurmak istemediği için, İsmail Hakkı Bey eşini ve çocuklarını bir asker arkadaşına teslim ederek, askerleriyle Viyana’ya sığınır. Dördüncü çocuk Macaristan sınırında, trende dünyaya gelir.

1919 yılı başlarında 37 yaşında genç bir kadın, İstanbul Yıldız’daki Sait Paşa Konağı’nın önüne bir levha asar: “Türk Hanımlar Fotoğrafhanesi- Naciye”! O tarihten sonra, cephede savaşan kimi askerler mektuplarını eşlerinin fotoğrafları iliştirilmiş olarak alırlar. Çünkü o dönemde erkek fotoğrafçılar karşısında peçelerini açmaları hoş karşılanmayan kadınlar, paşa kızı-asker eşi Naciye Hanım’ın karşısında rahatlıkla yüzlerini ve omuzlarını açıp, saçlarını dökerek poz verirler.


İstanbul’a geldiklerinde Beşiktaş Yıldız’daki Sait Paşa konağını tutarlar. İsmail Hakkı Bey ise Viyana’da kaldığı zaman zarfında fotoğrafçılığı öğrenir.

Fakat İsmail Hakkı Bey, uzun süre İstanbul’da kalamaz. Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla, yeniden cepheden cepheye koşacaktır. Bu uzun savaş yılları, ülkenin erkekleri kadar, cephe gerisinde kalan kadınlarının da sırtına ağır yükler koyar. Kadınlar, o güne kadar erkeklerin payına düşen görevleri de üstlenmek durumunda kalırlar.

Bu yılların güçlü karakterlerinden biri olan Naciye Hanım da ailesine bakmak zorundadır artık. Nedret Hanım, annesinin düşünmesi gereken ailenin hayli kalabalık olduğunu belirtiyor o yılları anlatırken. Kendisinden başka iki erkek kardeşi olduğunu (Trende doğan Mithat ve daha sonra dünyaya gelen Hikmet doğduktan kısa süre sonra ölecektir)

Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde bir stüdyo açıp profesyonel olarak çekimlere başlayan ilk kadın fotoğrafçı Naciye Hanım (Suman) hakkındaki en büyük kaynak, kızı Nedret Ekşigil’dir.

Naciye Hanım, işte bu zorlu ve uzun savaş yıllarında, paralarının tükenmesi üzerine aileden kalma gümüş bir tepsiyi satmak zorunda kalır. Ancak bu üzücü olay, önemli kararlar alacağı bir dönüm noktası olur. “Ben insan değil miyim, ben hayatımı kazanamaz mıyım, çocuklarıma bakamaz mıyım? İlla ki bunları satarak mı yaşayacağız” der ve bir fotoğrafhane açmaya karar verir.

Zaten bunun için gerekli her şey çatı katında mevcuttur. Sadece tabela yaptırmak kalıyor ki, onu da zaten kendisi bir askerle beraber giderek yaptırır. Bu kararı verdiğinde yanında eşi yoktur. O dönemi düşünelim. Bir paşa kızı, hiç kimseye sormadan iş kuruyor ve çalışıyor. 1919 yılında bunun kolay kabul edilemeyecek bir adım olduğunu göz önünde bulundurmak gerekir. Naciye Hanım gelebilecek eleştirilerin hiçbirine aldırmaz. Konağın önüne astıkları tabelada “Türk Hanımlar Fotoğrafhanesi- Naciye” diye yazar ve bizzat işe fiilen başlamış olur.

Naciye Hanım stüdyodaki portre çekimlerinin dışında, düğünlere de fotoğraf çekmeye gider. Ayrıca Sultan Reşat’ın torunlarına fotoğraf dersleri vermek için haftada iki gün saraya gider. Haftada bir gün de harem ağalarıyla birlikte sultanlar gelerek, onun stüdyosunda karanlık oda dersleri alırlar.

Naciye Hanım, bir müddet Beşiktaş’taki konakta çalıştıktan sonra, Beyazıt’ta üç katlı bir apartmana geçer. Alttaki iki kat oturmaları için ayrılır. Çatı katı ise yine fotoğrafhaneye dönüştürülür; çatı tamamen kaldırılıp camlarla kaplanır. Burada da fotoğraf çalışmalarına ara vermeden devam eder.

İsmail Hakkı Bey yıllarca cephede olmanın ve aldığı yaraların etkisiyle sinirli bir adam olmuştur.
Bu durum aile içinde şiddetli geçimsizliklere yol açmaktadır.sonuçta Naciye Hanım’la ayrılmalarına neden olur. Soyadı kanunundan sonra oğlunun aldığı “Suman” soyadını kullanan Naciye Hanım, torunu oluncaya kadar Beyazıt’taki fotoğrafhanede çalışmalarını sürdürür.


Doğumunun ardından torunu Sevgi Divitçioğlu’yla (ressam) daha fazla vakit geçirmek isteyerek, 1930 yılında fotoğrafhaneyi kapatır ve Ankara’ya gider. Naciye Hanım, 1973’teki vefatına kadar da bir daha fotoğraf çekmez.

Naciye Hanım'ın resim arşivi günümüze ulaşmamıştır. Naciye Hanım'ın fotoğraf stüdyosunun adı olan, Türk Hanımlar Fotoğrafhanesi - Naciye damgasını taşıyan sadece altı tane fotoğraf, Gülderen Bölük koleksiyonunda bulunmaktadır.