İletişim kelimesini duyduğunuz zaman zihninizde bişeyler canlanmıştır. Bir çoğunuz da bu kelimeyi çok basit görerek, " iletişim bu yani n'olmuş " dediğini duyar gibiyim. Düşündüğünüz kadar basit olmasını ben de isterdim. Ama ne yazık ki basit diyemeyeceğim. Her alanda karşımıza çıkan bu sorunu öteliyoruz, görmezden geliyor veya üstüne düşmüyoruz.  

Türkiye'de iletişim alanına yeterince önem verilmediğini düşünüyorum. En vahim olanı ise okul çağına gelmiş çocukların iletişimden bi haber olması. Artık tüm Dünya'da önemli hale gelen böyle bir konuyu biz neden öteliyoruz? İletişim dediğiniz şey sadece iş hayatında geçerli değil. Aile hayatında, kişiler arasında, topluluk - birey, birey - topluluk arasında geçerli bir durum. Hatta kişinin kendi iç iletişimi bile çok önemli. Kendi iç iletişimini yönetemeyen bir bireyin dışarıya karşı sağlıklı iletişim kurması zor olur. Bizler sürekli iletişim halinde olduğumuz için bu konu çok fazla sorun teşkil etmiyormuş gibi durur. Aslında öyle değil. Çok basit örneklerle gidelim; çocuğu ile iletişim kuramayan aile, çocuğuna ne kaybettirir? Aile, çocuk ile iletişim kuramadığından çocuk yalnızlaşır. İletişim kurabileceği kişi veya gruplara yönelmeye başlar. Sorunlarını kendi içinde çözmeye çalışır. Bu durumlar aileden uzaklaşmasına sebep olur. Gördüğünüz üzere  sadece ailenin kuramadığı iletişim, durumu farklı yerlere götürebiliyor. İş yaşamında iletişim biraz daha belirgin hale geliyor. İş yaşamında yaptığımız doğru veya yanlış iletişim uygulamaları hemen sonuç verebiliyor. İş arkadaşlarıyla anlaşamayan birey kendini sürekli kötü hisseder. Öz güveni kırılır. Sorunun çözümünü iş değiştirmeye kadar götürebilir. Şunu da unutmamak gerek; iletişim kurmak için öncelikle kendimizi iletişime açık hale getirmemiz gerek. İletişime açık olmadığımız zaman karşımızda ki doğru iletişim kursa bile etkisini göremeyİz.  Bu örneklerden sonra hafife aldığımız iletişim, nasıl bir anda karmaşık hale geldiğini görüyoruz. Bir çok alanda örnekler çoğaltılabilir. Önemli olan ailede başlayan ve okulda devam eden iletişim süreçlerinin doğru şekilde öğretilmesi.  

İletişimin önemini anlatan güzel bir hikayeyle sizleri baş başa bırakalım.

"Bay Müller"

1930’larda bir Polonya kasabası olan Prochnik’in saygın baş hahamı Samuel Shapira, insanı dinç tutan yürüyüşlere çıkmayı adet edinmişti. Sıcak, sevgi dolu ve merhametli kişiliğiyle tanınan Haham, yürürken Yahudi olsun olmasın herkese selam vermeye dikkat ederdi. Günlük yürüyüşlerinde sürekli karşılaştığı insanlardan biri de, çiftliği kasabanın dışında olan Bay Müller adında bir köylüydü. Haham Shapira, tarlasında çalışan çiftçinin yanından her sabah geçerdi.Haham başıyla selam verir ve güçlü bir sesle “Günaydın Bay Müller,” derdi.

Haham sabah yürüyüşlerine başladığında Bay Müller’i ilk kez bu şekilde selamladığında, çiftçi soğuk bir bakışla arkasını dönmüştü. Bu köyde, Yahudiler ve Yahudi olmayanlar arasındaki ilişkiler iyi değildi. Fakat Haham yılmadı. Günlerce Bay Müller’i içten bir merhabayla selamladı. En sonunda çiftçi Haham’ın içtenliğine inanmış, onun selamlarına şapkasını eğip gülümseyerek cevap vermeye başlamıştı.Bu olay yıllarca sürüp gitti. Her sabah Haham Shapira, “Günaydın Bay Müller!” diye sesleniyor ve Bay Müller şapkasını eğip, “Günaydın Bay Haham!” diyerek karşılık veriyordu, ta ki Naziler gelene kadar. Haham Shapira ve ailesi, köydeki diğer tüm Yahudilerle birlikte toplama kampı olan  Auschwitz’e getirildi. Trenden inip yere ayak bastığında, seçmelerin yapıldığı sıraya girmesi emredildi. Sıranın arkasında beklerken, uzakta kamp komutanının sopasıyla sağı solu işaret ettiğini gördü. Sola işaret ölüm anlamına geliyordu; sağ ise kurtuluş anlamına geliyordu.Kalbi hızla çarpıyordu. Sıra ilerledikçe komutana daha da yaklaşıyordu. Sıra ona gelmekteydi. Karar ne olacaktı; sağ mı sol mu? Seçmeden sorumlu adamın yanına varmasına bir kişi kalmıştı. Korkmasına rağmen sıra ona geldiğine cesur bir şekilde komutanın yüzüne baktı.O anda ikisinin de bakışları birbirine kenetlendi. Haham Shapira, komutana doğru yaklaştı ve yavaşça “Günaydın Bay Müller!” dedi. Bay Müller’in soğuk ve hiçbir hissin okunmadığı gözleri bir an için seğirdi. O da alçak sesle, “Günaydın Bay Haham!” diye cevap verdi. Daha sonra sopasıyla işaret edip baş selamıyla bağırdı:

‘Sağa!’