Kenarları kırık taşlarla çevrili, yarı açık, yarı kapalı bahçe duvarlarının etrafında ayrı ayrı odacıklar. Kırık kapılar, camı kırık pencereler, yerler toz, toprak, temizlenmeye çalışılmış avluda yer, yer kurumuş otlar, yağ tenekelerinden çiçek saksılarında, kurumuş çiçekler, güller, yoksulluk içinde yaşanmaya çalışılan hayatlar ve bu hayatları en ağırından savaşlar yaparak iyileştirmeye çalışan kadınlar.
Hayatın kenarının da kenarı bu olsa gerek. 
Her şeye rağmen bulgurlu yemeklerin yanında yenen acı soğanları, pembe gülücüklerle sofralara taşıyan anneler.
Emine hanım çocuklarını temiz pak giydirip kocasının yanına avluya doğru çıktı. Gözlerinde kudret kalemi var derlerdi, sürmeli ceylan bakışları olan mahudilberdi.
Sıralandılar kırık duvarlardan birinin önüne. Birde karakız denen bir çiçekçiğin yanına. Memed, Emine, oğlu ve kızı aile foğrafı işte. Seyd-i çekmeye çalıştı resimlerini. Heyecandan ve aşk ateşinden elleri titreyerek.
Seyd-i:
Olmadı hepiniz makineye bakın 
Mehmet;
Emine utanma, o benim arkadaşım başını kaldır ona, onu elindeki makineye bak.
Emine: -Olur.. dedi. Ve
Oldu da zaten Emine ve Seyd-i göz göze geldi, İnanılmazlar oldu, derinler, dipler, bitişler yada başlangıçlar, her şey işte o nokta da oldu. Emine’nın iç hesaplaşmaları, kahrından denmez, denemez hastalıkları, sorgulamaları, duaları evet her şey oldu, her şey, cenhennem-i ateşleri yaşamaya başladılar. Ve Emine’nin kalbi susana kadar, kendine  kendine konuşmaları başladı, hem de hiç durmadan sadece kendine kendine. Allah’ım inanılmazı yaşamak bu olmalı. Ben evli, oğullu, kızlı, kocalı, güzeller güzeli Emine . Ruhum içim dışım kıpır kıpır heyecandan elim ayağıma dolanıyor kocamdan nasılda utanıyorum, evim çiçek bahçesi, kızım gül goncası, oğulcuğum küçücük kaplanım nasıl da imrenilenim el alemler de…
Neydi adı. Seyd-i.. Seydiiii.. oy gözleri ruhumu öldürdü, eridim herkesler fark etimi ki? acep kocam anladı mı ki? eritti beni o gözler. Seyd-i kokusunu bilemeden bedenimi ezen, bakışları bağrımı delen, şimdi bu kocamın yeni arkadaşı mı? Ben evli çocuklu iken, yine evli ve çocuklu bir adamı nasıl ruhuma hakim kılarım, hem de hiçbir sorunum yokken. Yazık değimli Memed’ime, kocama oğlumun kızımın babasına günah değil mi? herkesler ahlakıma imrenirken bu ne kötü kaderdir ki ben kocamın yeni arkadaşına ruhumu ezdiririm’’ ey gök ne durursun çööök gayrı’’ çöökkkk!!
Allah’ım ruhuma şeytan mı üfledi, günah denizlerine yol mu alıyorum, göremediğim denizler kadar dalgalı ve büyük hazır mı bekler şeytan-iyet beni en derininden? 
Rabbim ya günahkar kalbimi durdur ya da bu aşkı sustur. Farkındayım ki Memedimi, ellerimle utanç deryalarına düşürdüm. Ailemi el içine çıkmaz, damgalı bir ayıplar deryasında boğdum. Seyd-iii ahhhh Seyd-iii
Karşılıklı devam etti bu en güzel, en çirkin duygular, ağladılar isyan ettiler, mantığı atıp duygularına yenik düştüler. 
Kaçınılmaz son ….. Ve birlikte kaçtılar. Yakınlardaki bir kasabaya yerleştiler Seyd-i, ailesi ve Emine !
Emine, örnek kadınlarındandı Anadolu’nun, ve bedelini ödemeliydi. Kendi ve kocasının ailesini başı eğik bırakmıştı. Peki ya Seyd-i, onunda hayatını, kendi hayatıyla beraber noktalandırma kararının sebebiydi Emine.
Çok düşündü çok yalvardı Allah’ına ama ölmedi. Günahtı intahar da edemedi. Tek çıkar yol vardı, namusun temizlenmesi gerekti, herkes başı dik gezecekti, en önemlisi Seyd-i belki başka memleketlere kaçıp hayatına devam edebilirdi. Bu onun son kararıydı, abdest aldı seyd-i ‘nin resmine son kez baktı, baktı ve koynuna sakladı.
Boşanmıştı, çocuklarını almıştı kocası, yavaş yavaş baba evine doğru yürüdü, annesi yemek hazırlıyordu dondu, neden geldin bile demedi, koşarak ailenin erkeklerine seslendi.
- Emine geldi burada!
Karar zaten belliydi, yaşı 18 yaşının altındaki erkek çocuklardan birisi olayı üslenmeliydi. Baba sandıktan eski bir Kırıkkale çıkardı ve nişan aldı. 
Son söz babasınındı:
-Seyd-i piçi kovdu değimli seni?
Emine:
-Yok! onun haberi yok; ben namusunuz temizlensin diye..ve sustu
Babası:
-Onunda kanını içmeden temizlenmez
Emine:
-Vebalim boynunuza seyd-i ye bir şey yapmayın, ben onu kandırdım, onun günahı yok!
Babası:
-Sus! Yüzümün karası sus! Anlımın karayazısı doğduğun güne lanet olsun!
İki tek tane Kırıkkale kurşunu, Emine cansız, Seyd-i habersiz, namus temizzzzzzzzzzzzzzzzzzz
Not: ‘’Kayıp Kadınlar ‘’ adlı romanımdan alıntı…………