Bu hafta size arka arkaya yaşadığım iki sanat gecesinden bahsetmek istiyorum.

Biri Nef Filarmoni Orkestrası ve Nils Wanderer, diğeri Opera İstanbul Korosu ve Opera İstanbul Orkestrası ile G.F.Handel’in Semele Operası…

Herhalde müzik sevmeyeniniz yoktur. 

Var mı? 

Türü ve teması ne olursa olsun mutlaka bir tınıya akışınız vardır canım aaa… yeter ki bunu bulmak için çok dinleyin. Her türlüsünü dinleyin.  Müzik Konsantrasyonunuzu arttırır , sakinleştirir ya da coşturabilir.

( He He)

Benim ise sevdiğim birçok tema var, ancak gösterişi ve abartısı ile ön plana çıkan Barok Müzik, içimdeki yangını harlayan bir varoluş, bir isyan, bir susuş ve  sonra derin bir hüznü çağrıştırıyor. Enstrümanlar arası atışmalarıyla, değişen ses yükseklikleri, tuhaf, abartılı zıtlıklarıyla- tıpkı mimarideki asimetri gibi- yoğun bir yapıya sahip. Görkem ve şatafatı müziğe yansıtarak, o dönemin soylularına hitap etmiş ediyor ve edecek. Barok Müzik gerçekten sınır ötesi bir ruhun varlığını içinde barındırıyor..

(Ancak müzikte bu dönemi  bu kadar çok sevmeme karşın Barok Mimari tarz bana fazla abartılı gelir.)

Barok, ‘şekilsiz inci’ anlamına gelen Portekizce 'Barrocco' kelimesinden geliyor. İlk ortaya çıkışında…da falan demeyeceğim ama şunu bilmek gerekir ki, Rönesans veya daha önceki dönemlerde tek melodiyi tüm enstrümanlar aracılığıyla vermek yaygın ve bilinen bir sistem iken Barok dönemi bunu kırarak, orkestranın yeniden bir doğuşunu yaşar ve eserler ağırlıklı olarak mitolojik tanrılar ve dini semboller üzerinden şekillenmeye başlar. Konçertolar, operalar devreye girer duygu yükü- tabii kemanlar bunun bir numaralı enstrümanıdır- Öyle ki birbirini tutmayan akorlarla aaa yanlış çaldı dersiniz ama ritmler tek düze seyirleriyle trafiği muhteşem bir uyuma sokar.

Bu haftanın  ilk gecesinde, Atatürk Kültür Merkezi Türk Telekom Sahnesi, Şef Orhan Şallıel’in orkestra şefliği yaptığı ve Genel Sanat Yönetmeni Murat Salim Tokaç’ın katkılarıyla düzenlenen konserde, opera dünyasındaki benzersiz yükselişi ile tüm dikkatleri üzerine çeken Kontrtenor Nils Wanderer ve St. Petersburg keman ekolünün en önemli temsilcilerinden Chingiz Osmanov aynı sahnede buluştu. Nef Sanat ile sanata destek vermek ve sanatseverleri bir araya getirmek üzere kurulan Nef Filarmoni Orkestrası, bu unutulmaz konserde unutulmaz bir geceyi yaşattı. Nils Wanderer, Barok dönemin usta isimleri Mozart, Bach, Handel,  gibi opera literatürünün en saygın bestecilerinin arya seçkilerinden oluşan performansı ile gerçekten duygularımıza dokundu. Hele o Handel’in Lascia ch’io pianga – Bırakın ağlayayım. 

Eseri bilmeseniz bile adının bu olduğunu anlarsınız. 

O ne güzel akıştır! 

Dilin anlatamadığını , notaların sihirli gücüyle ortaya koyan en güzel eserlerden biridir. Hep sopranodan dinlediğim bu eseri, bir kontrtenordan dinlemek de ayrı bir tattı.  Ayrıca Başkemancı Chingiz Osmonov’un solo olarak gerçekleştirdiği Vivaldi’nin ‘Dört Mevsim’ eserinden seslendirdiği ‘Yaz” bölümü de ayrıcalık taşıyordu.

Kam- Management’tan sevgili Osman Enfiyecizade ve ekibine teşekkür ederim.

Efendim;

Ertesi gün İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin konuğu olarak gittiğim ikinci sanat etkinliği ise, yine Handel’in 2 Perdelik Semele Operası…

Bu da kim derseniz, kısaca Jüpiter’in sevgilisi Dioysos’un annesi… Eserin metni de  Baş-tanrı ölümsüz Jüpiter ile ölümlü Semele'nin aşkını ele alıyor. Librettosu ilk olarak İngiliz tiyatro yazarı William Congreve tarafından İngilizce yazılmış, daha sonra  Handel, Newburgh Hamilton’un yardımıyla değiştirerek kendi operası için libretto oluşturmuş. Handel daha önce hazırladığı ve diğer opera bestecilerin hazırladığı müziksel parçaları da aktarmış. Doğrudan doğruya sahnede gösterilmeyip seyircinin hayal gücüne bırakılan bu karışım sahnede, geçtiği zamanlar açısından, benim için  şaşırtıcı unsurlar taşıyordu. 

Mimaride bir ustanın işini başka bir usta devam etmez, diye bir laf vardır. Kusura bakmasın bu usta besteci de eseri bence kafa karışıklığına sokmuş. Acaba dedim soylu bir aristokrat olsaydım anlar mıydım? (Gülmeyin ama operanın ilk kez 10 Şubat 1744'te Londra'da Covent Garden Tiyatrosu'nda sahnelendiğini duyunca, , yıllar önce Covent Garden’ da izlediğim Arthur Miller’in yoğun tarzında da aynı bu surat ifadesinde olduğumu hatırladım.)

Latife lazım arada. Müzik harikaydı. Maestro- Batuğhan Uzgören- Başkemancı- Başak İşgüzar- diğer kemanlar ve orkestranın diğer sanatçıları… Eserde sahnedeki tüm sanatçılar tüm performanslarını başarılı bir şekilde sergilediler. Alkışlar, tek koltuk boş kalmayan Süreyya Opera Sahnesi’nde dakikalarca yankılandı.

Art arda gelen çok güzel iki sanat akışı da tüm sanatseverlere çok iyi geldi. Gıdamı aldım. Emeği geçenler iyi ki varsınız!