“Siyasilerimiz: “Millî Menfaatler” bahsinde, temel görüş olarak, dünya meselelerinde dahi “soy birliği inancını” esas almakta ve böylesi bir felsefeye aşırı inanç beslemektedirler!.. Bu bütünü ile doğru mudur?...” Evet, yukarıda özetlediğim inanç veya prensip, bir bütün olarak doğru mudur?... Yoksa aksak yönleri var mıdır?.... Hemen söyleyeyim, tabii ki, aksak yönleri vardır. Çünkü bu inancın sadece ve sadece hissi açıdan değeri olabilir. Milletlerarası bahislerde ise, tam tersi hemen hepimizi de hayâl kırıklığına uğratabilir. Meselâ: (OTLUK-BELİ SAVAŞI: 1473) Acaba kimler arasında zuhur etmişti?... “İki Devlet, Bir Millet” arasında değil mi!.. “Ak-Koyunlular ve Osmanlı arasında zuhur ettiğine göre, aynı milletin mensupları arasında zuhur etmemiş mi!... Bu niçin böyle olmuştur?... Böyle olmuştur çünkü: (Aynı ırkın mensupları olmak, devlet işlerinde yeterli olamaz. Zira hemen her devletin kendi gaileleri, kendi iktisadi ve politik çıkar problemleri vardır!... Meselâ, böylesi sebeplerden dolayı; “Soydaş, soydaş” diye yere göğe sığdıramadığımız, Azerbaycan dahi, kendi “Millî menfaatleri” söz konusu oldu mu, bizim “soydaşlık inancımıza” hiç mi hiç ortak koşmamaktadır: Kıbrıs Meselesinde Yunanlı ve Rumların saflarında hareket etmekte, şu son “Türk-Ermeni Görüşmeleri” esnasında da bizlere hem kafa tutarcasına Rus-Federasyonu’na müracaat ederek, bize rağmen Rusya ile bazı anlaşmalara zemin hazırlamakta ve hatta bazılarında anlaşmıştır bile. Dahası bize vermekte olduğu “Doğal-Gaz”a da “Zam koyarak, bir yerde dolaylı “ambargo” uygularcasına hareket etmektedir!... Bilhassa dikkat edilecek bir husus var ise, o da Azerbaycan’ın kendi meselelerinde, yânî “Millî Meselelerine” hisleri dışında, hamaset duygulardan uzak hareket edebilmektedir!... Biz ise, “Ermeni Meselesi”nde durumun düzeltilmekten uzak kalabilmesi için her ne var ise yapmaktayız!... Bu meselede uzun sözler söyleyecek değilim. Kısa ve kesin cümlelerle meseleye değineceğim ve özetle gerçeklere temas edeceğim. Edeceğim ki, şu hamaset duygularının esiri olanlar da bir nebze olsun gerçekleri görerek, doğruya dönebilsinler . Ülkemizde bazıları için “Ermeni insan dahi değildir.” Ermenistan ülkeden dahi sayılmaz. “Avuç içi kadar Ermenistan” ne oluyor da muhatap alınıyor vs. Bütün bu hamaset düşüncelerin ürünü olan sözde görüşler elbette ki, kısmen de değil, tamamen yanlış ve batıl düşüncelerin ürünüdür!... Dünya milletler sosyetesinde: (Büyük Devlet, Küçük Devlet vs.) hiçbir surette söz konusu olamaz. Çünkü, Milletler Sosyetesinde her şeyden önemli olan ülkelerin “Millî Menfaatleri”, “Millî çıkarları” paralelinde değerlendirilir. Yânî tek bir deyişle, “Millî menfaat ve millî çıkar” konusunda hiçbir zaman “Soydaş düşüncesine asla yer yoktur!” Gelelim şu son günlerde dillerden düşmeyen “Büyük Felâket” sözcüğüne!.. -MEDS YEĞERNİ – BÜYÜK FELÂKET- Evet, ABD Başkanı Obama böyle buyurmuş: Hem de “Ermenice”!... Ve Sayın Baykal'a göre, Obama bu davranışıyla yanlış yapmış hele Ermenice söylemesi ise tamamen yanlışmış!... Her ne ise, bu Sayın Baykal’ın görüş ve değerlendirmesidir ve de bu bapta benim hiçbir sözüm yoktur. Ancak, Aziz Türk Milletine hitap ediyorum ve diyorum ki, sayın siyasilerimiz de, bizler de pek feci şekilde aldatılmaktayız. Bu peşinen bilinsin. Ve ayrıca şu da iyice bilinsin ki; Dış mihraklar ellerinden geldiğince bizleri kandırıp, Ermeni düşmanı yapabilmek için her ne lâzımsa yapmaktadırlar. Açıkça söylüyorum: (MEDS YEĞERNİ) “soykırım” mânâsında kullanılmış bir sözcük değildir. Bu sözcük Ermenice: (Büyük Felâket) demektir ve ben hem Ermeni asıllı ve hem de birçok eserimde “Ermenice’den Türkçe’ye” tercümelerle kayıtlar düşmüş olmakla tanınmış bir “Araştırmacı-Yazarım”. Dolayısıyla kimse bendenizi kandıramaz!... O hamasetlerin: (Sözde-Soykırımı) dedikleri sözcüğün sahipleri, batılı ülkeler ile kendileridir. Ermenistan’ın “toprak falan” isteği yoktur. Bu isteği ileri sürenler, batının uşakları olan “Taşnak - Hınçak kalıntıları” ile bizzat Anadolu topraklarını ele geçirmeye çalışan Emperyalist Devletlerdir. Kimlikleri ise hemen herkesçe malûmdur!... “İki Devlet Bir Millet” deyimi, sadece bir fantezidir ve daha ziyade hissi bir deyimi ifade eder. Yânî, “Milletlerarası meselelerde” hiçbir önemi yoktur. Azeri-Ermeni meselesine temas edildiğinde, hemen “Hocalı Katliamı söz konusu olur.” Ancak, “Bakü ve Çevresi olayları”ndan hiç mi hiç söz edilmez. Nitekim, Obama’yı tenkit eden Sayın Başbakan: (Ülkemize gelen Azeri kadınları ve Azerbaycan’a giden muhalefet partilerinden kimselerin bazı yanlış anlaşılmalara sebep teşkil ettiklerini söylemiştir.) Soruyorum: Kısmen de olsa haksızlığı açık bulunan bir Devletin, sırf mensupları soydaştır diye, haksızlığı ört bas mı edilecektir?... Azerbaycan günümüze kadar ne dedi ve hâlâ ne diyor: (Karabağ’ı almamıza yardım edin, daha sonra düşünürüz!... Yâni, Türk Ordusu, Ermenistan’a saldırıp, tutsak durumuna düşürecek ve böylece Azerbaycan büyük bir zafer neticesi: “Karabağ başta olmak üzere, Ermenistan'ı da esaret altına aldıracak!...” Meselenin açık yönü budur. Ülkemizde hiç de küçümsenmeyecek derecede “Ermeni düşmanlığı” aşılanmaktadır. Gayrı resmi şekilde yürütülen bu tehlikeli akım, nasıl kimseler tarafından yürütülmekte ise cümlemizce malûmdur!... Türkiye içinde iç çatışmalar meydana getirmeye çalışan bazı mihrakların tezgâhladığı bu akıma, bazı siyasilerimiz de istemeden de olsa âlet olabilmektedirler!.. Benim anlayamadığım bazı durumlar da mevcuttur. Meselâ, Çanakkale Savaşları yıldönümü geldiğinde, hemen her yıl olduğu gibi dönemin düşmanları, günümüzde ülkemize gelerek, askerlerinin mezarlarını ziyaret etmekte ve muhtelif merasimler yaparak göndere bayraklarını çekerek, bizim bayrağımızın yanında dalgalandırmaktadırlar!.. Kimdir bunlar: (İngiltere, Avustralya, Yeni-Zelanda ve Anzak-Saka Taburu). Peki bunlar niçin ülkemize teşrif (!) buyurmuşlar? Osmanlı-Türk topraklarını külliyen ele geçirebilmek gayesiyle ve şayet Hz. Allah bizlere Atatürk gibi bir dehâ asker hediye etmiş olmasaydı, istemeyerek de olsa, Liman Von Sanders Paşa’nın askeri dehasıyla gayelerine erişebileceklerdi!... Bilâhare, Pay-ı Taht Beldesi İstanbul’u işgâl etmişler ve halkına adeta kan kusturmuşlardır… Peki bunlar nasıl oluyor da gerçek bir dost gibi ihtimamla anılıyor ve her yıl bu saygılı durum devam edip gidebiliyor?!... Yoksa bunlar soydaş (!) mı?... Ve devam ediyorum: (Şayet Doğu’da zuhur eden ve Rus Ordusu içinde yer alan ve Rus Ordusu saflarında Osmanlıya karşı savaşan “Ermeniler de" aynı şekilde dikkate alınarak, savaş içinde her iki tarafça verilmiş bulunan kayıtlar adına bir anıt dikilse ve her iki tarafın kayıpları her yıl müşterek olarak anılsa, acaba günümüzdeki çekişmelere herhangi bir sebep kalır mıydı?... Açıkça söyleyeyim: Asla akılmaz ve de bu durumu ele alarak, her iki milleti kışkırtanlar da sinip kalmaya mecbur kalacaklardı. Çanak-Kâle’deki dostluk münasebetlerini güçlendiren ortamı hazırlayan Atatürk, daha sonra bunu da gerçekleştirecekti ama, ömrü vefa etmemişti. Yıllar sonra ise merhum Alpaslan Türkeş bunu gerçekleştirmek istemiş ve fakat onun da ömrü vefa etmemişti. Onunla işbirliği yapan Ermenistan Devlet Başkanı, “Levon Der Bedrosyan” da bir başka şekilde sahneden uzaklaştırılmış ve yandaşları da parlamento içinde kurşuna dizilmişlerdi!... Türkiye’den “Toprak İsteme maddesi” Levon Der Bedrosyan tarafından “Ermeni Anayasası”ndan çıkartılmıştı. Ve bu mânâsız madde daha sonra Der Bedrosyan’ın yerine geçen, “Koçeryan” tarafından tekrar Anayasaya alınmıştır. Bu aynen böyledir ve yanlıştır diyen, yalan söyler veya hiç düşünmeden hamaset düşüncelerle hareket eder!... Basında okudum: (Ermenistan’ın nüfusu (Üç-Buçuk milyon muş.) Bu tamamen yanlıştır. Doğrusu ise: (Azeri-Ermeni savaşından evvel, Ermenistan’ın nüfusu “6, buçuk milyondu.” Günümüzde ise, Ermenistan da “Bir-Buçuk milyon Ermeni kalmıştır ki, bunların içinde başka ırklardan olanlar da mevcuttur.) Tekrar ediyorum: “Büyük Felâket” tabiri “Sürgün dolayısıyla” Osmanlı Ermenileri’nin büyük çapta kayıplara uğramış oldukları feci bir dönemin anlatımını belirtir ve başkaca bir mânâ ifade etmez. Ancak, öküz altında da değil, “Buzağı altında buzağı arayanlar” öyle olmasını istemektedirler!... Sayın okuyucularım sizlere hayırlı tatiller diliyor ve şayet nasipse, önümüzdeki sayı bu konuya devam edeceğimi sizlere sunuyorum efendim. Önemli Not: Bu makale, (26 Nisan 2009 Pazar günü yazılmıştır.)