Sanat nedense hep ihmal edilegelmiştir, hatta sanatla ilgilenenler hafife alınmış kenara itilmiştir, şiir, resim, tiyatro müzik gibi sanat dalları işten sayılmamış ve halen de sayılmamaktadır.
Şair, kitabını neşrettirecek naşir bulamaz, tiyatro oyun yazarı içinde durum böyledir.
Ancak bilinen tanınan biri olmaya kitaplarının satış şansı artmaya başladıktan sonra birilerinin neşretme merakı nükseder, bu defa da telif ödememek gayreti girer devreye, ne gariptir ki yayıncılarda dâhil olmak üzere siyasetçisi, gazetecisi, çeşitli sahalardaki ilim erbabı, sohbetlerinin bir yerlerinde “şair derki” diye söze başlayıp büyük bir iştahla mısralar okurlar.
Kimileri tesadüfen seyrettikleri oyunlardan tradlar okumaya çalışır.
Bir başka gariplikte kendi tiyatrolarımızdan ve şiirlerimizden ziyade yabancıların eserlerinden yapılır bu alıntılar, çünkü kendi eserlerimizi ortaya çıkarmamak için gösterdiğimiz azami dikkat bir şekilde bozulmamalıdır.
Hem kendimizi küçümser gayriyi yüceltiriz, hem de hayıflanır bizde olmamasından şikâyet ederiz. Bu gariplik böylece devam eder gider,
Bu anlayış sebebiyle gerçek sanat gelişemez ve yüzlerce kabiliyet heba olur gider. Bir zamanların muhteşem şairlerini anlamak için de gayret söz konusu değildir. Bu hususlarda meraklı birkaç kişi el ele verip dergiler çıkarmaya çalışırlar, bir şeyler yapmak derdine düşerler ama ilgisizlik sebebiyle bütün gayretler akim kalır, heba olur.
Bu ilgisizlik nereye kadar devam eder bilinmez ama neticesinin iyi olmadığı muhakkaktır. Bu konulara emek vermiş gayret etmiş pek çok kimse aramızdan kırgın ve üzgün ayrılmaktadır.
Esasen doğru eser verebilenlere gerek kültür bakanlığı gerekse yayıncılar kapı aralamalıdır. Fakat bu yapılırken de bir başka garabet çıkacaktır ortaya “bizden olanlar olmayanlar” gibi.
Şer ve devlet tiyatrolarımızda kuruluşlarından beri hep yabancı oyunlar oynanmaktadır. Bu durum aklımızı şu suali getiriyor acaba dünyanın hangi ülkesinde bir Türk oyun yazarının eseri bu şekilde sahnelenmektedir. Doğrusu ben işitmedim. Buna televizyon dizilerini sinema filmlerimizi de ekleyebiliriz, hatta müzik eserlerimizi de.
Mesela Eurovizyon şarkı yarışmalarında neden Türkçemizden vazgeçildiğini anlayabilmiş değilim.
“İçerde zaten dilimizi bozmuşuz dışarıda bu anlaşılmasın” düşüncesinden midir diye soruyorum kendime.
Milli Eğitimin, Kültür Bakanlığının, Türk Dil Kurumunun bu hususlardan haberimi yoktur, bunun böyle olması mı gerekmektedir.
Devletin hükümetlerin pek çok konuda sorumluluklarının bulunduğu muhakkaktır ama galiba en önemlisi dil, kültür ve sanatı yeniden ihya etmek olsa gerektir.
Milletlerin pek çoğu sanat eserleriyle kültürel zenginleriyle bilindiğine göre bunun bir doğruluk payının olduğuna şüphe yok.
İngiltere başbakanlarının isimlerini kimse bilmez ama dünyada eli kalem tutan hemen herkes Shakespare’i bilir. Bu Rusya içinde böyledir, Almanya içinde, Fransa içinde böyledir.
Evvela biz kendimizi anlamalı tanımalıyız, biz kendimizi tanımadıkça başkaları bizi hiç tanımaz kale almaz.
Hani hep söylerler ya “En çok birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz”  nedense bu birlik beraberlik gerçekleşemiyor. Çünkü bazı eksikler var hep ihmal edilen, yok sayılan, hatta umursanmayan.
Şüphesiz fikir ayrılıkları olacaktır. Olmalıdır da ama temel meselelerde birlik ve beraberliğin yokluğu eksikliği hissedilmemeli.
Sanat bu manada toparlayıcıdır, gelişmeye yol açacak esaslara maliktir. Medeniyetin tesisinde en önemli rolü üstlenebilecek değerdedir.
Her şeye rağmen sanat var olacaktır.