Günümüzde vatan kavramı güncellenmektedir. Bu bağlamda bir ülke için toprak ne anlam ifade ediyor ise hava savası ve deniz yetki alanları da aynı anlama gelmektedir. Bir ülkenin toprağı da hava sahası da ve mavi vatanı da egemenlik alanıdır. Beka konusudur. Bir devlet nasıl kara sınırlarını koruyup kolluyor ise aynı şekilde hava sahası ve mavi vatanını da koruyup kolama sorumluluğu vardır. 

Ülke savunmasında kara sınırlarımız yanında hava sahası ve deniz yetki alanlarımızı yani mavi vatanımızı sadece radarlar ile uçak ve gemi devriyeleri koruyamayız. Gelişen teknolojik araç gereçler ve teçhizatları yakından takip ederek bunlardan yararlanılması elzem kaçınılmaz bir durumdur! 

KKTC Bakanlar Kurulu, Türk Silahlı Kuvvetleri'nden gelen acil kodlu talep üzerine ivedi bir değerlendirmede bulunmasının ardından gereken lüzum üzerine NATO standartlarında yapılmış olan Geçitkale Havaalanını İHA ve SİHA kullanımı için  Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığının kullanımına tahsis etme kararı aldı. 

Doğu Akdeniz’de son dönemde yaşanan gelişmeler göz önünde bulundurulduğu zaman bana göre Geçitkale Havaalanı Havva Üssü olarak kullanılmaya başlanmalıdır. F16 vb jet uçakları Ada’da da konuşlandırılmalıdır.  Aynı çerçevede Deniz Üssü konusu da ivedi biçimde çözümlenmelidir! 

KKTC’de İHA ve SİHA'ların en öncelikli konuşlandırılma amacı Türk tarafına ait Doğu Akdeniz'de bulunan sondaj ve savaş gemileri ile deniz yetki alanlarının sınır güvenliklerini her an gözlem altında tutabilmektir.

Kısa adı İHA olan İnsansız Hava Araçları özellikle gözlem maksadı ile kullanılmaktadır. KKTC’ye şu ana kadar sadece İHA gelmiştir! İHA’ların silahla donatılmış şekline ise SİHA yani Silahlı İnsansız Hava Aracı denilmektedir. 

Doğu Akdeniz’de yaşanan son gelişmeler üzerine Türk tarafı böyle bir adım atılmasının uygun olacağı değerlendirmesinde bulunmuştur. Belki de bizim bilmediğimiz bir takım istihbarat bilgileri dahi söz konusu olabilir!  

Rum tarafı ve destekçileri umarım bir delilik yapmazlarda SİHA’ların gelmesine ve kullanılmasına gerek kalmaz! 

Anayasal görevleri Türkiye Cumhuriyeti ve KKTC halkının güvenliğini sağlamak olan kolluk güçlerinin bizleri can ve mal güvenliğimizi koruyup kollama sorumlulukları bulunduğu asla unutulmamalıdır! Askeri unsurlar barış zamanında tedbir almakla yükümlüdürler. Kimse onlara neden can ve mal güvenliğimizi koruyabilmek maksadı ile tedbir alıyorsun diyemez! Bunun onların birincil asli görevleri olduğu asla unutulmamalıdır!

Uluslararası ilişkilerde taraflar arasında mütekabiliyet/karşılıklılık prensibi esastır. Diplomatik bir terim olan mütekabiliyet, maruz kalınan anlayış, uygulama, tavır ve davranışlar karşısında diğer tarafa aynı şekilde karşılık verme olarak tanımlanmaktadır.

Bir diğer ifade ile ‘’siz bize karşı nasıl bir anlayış, uygulama, tavır ve davranış sergilerseniz, biz de size karşı aynı şekilde karşılık veririz’’  biçiminde de ifade edilebilir. 

Rum tarafı bilindiği üzere yıllardır silahlanmaya büyük paralar harcamaktadır. 2018 yılında silahlanma ile ilgili olarak kamuoyuna yansıyan miktar 352 Milyon Euro. Elde edilen bilgilere göre Rumların silahlanma için kamuoyuna açıkladığı ve açıklamadığı miktarın toplamda yılda 1 Milyar Euro’ya yakın olduğu iddia edilmektedir!

Rum yönetimi, nasıl 1963’de ortak Kıbrıs Cumhuriyeti’ni silah zoru ile gasp ederek üniter Rum yönetimi haline dönüştürmüşlerse, günümüzde de aynı zihniyetle Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarını aynı şekilde cüretkârca gasp etme teşebbüslerinde bulunmaya devam etmektedir. 

Rumlar hatırlanacağı üzere 1990’lı yılların ortalarında KKTC’nin sınırlarının hiçbir geçerliliği olmadığı iddiası ile sınırlarımızda çeşitli taşkınlık olayları organize etmişti. Bu bağlamda Rumlar, kadınları, çocukları ve motosikletli gençleri sürekli sınırlara taşıyarak taşkınlık yapmaları yönünde kışkırtmaktaydılar. 

Rumlar olayları süreç içerisinde o kadar tırmandırmışlardı ki 8 Ağustos 1996 günü Derinya Sınır bölgesinde uyuşturucu sigara kullanan Solomon Solomu isimli Rum genci azmettirerek bir ülkenin egemenliğini sembolü olan kutsal bayrağı indirmeye kalkışması sağlanmış olayın sonucunda da vurularak hayatını kaybetmişti. Hatırlanacağı üzere bu olay sonrasında sınırlardaki olayların arkası ip gibi kesilmişti!

Öyle anlaşılıyor ki Rumlar bu kez de Libya Anlaşması sonrasında Türkiye ve KKTC’nin deniz yetki alanlarını tanımadıklarını sık sık dile getirerek 1990’lı yılların ortasında yaptıkları gibi hava ve deniz yetki alanlarımıza mavi vatan sınırlarımızın geçerli olmadığı iddiası ile bir takım saldırı girişimlerinde bulunabilir! Rum tarafının bu tür tecavüzkâr girişimlerde bulunup bulunmayacaklarını hep birlikte göreceğiz! İHA’lar neden alındı diyenlere küçük bir hatırlatma yapmak istedim!    Bu bağlamda da Rumların zihniyeti dün ne ise bugünde aynıdır. Herhangi bir değişiklik olmadığı açıkça görülmektedir!   

Rumlar daha kısa bir süre önce Garanti ve İttifak Antlaşmasını hiçe sayarak Fransa’ya Mari’de deniz üssü vererek askeri bir anlaşma yaptılar. Fransa, Rum askerlerini eğitecek, silahlarını modernize edecek! Rum komandoları, İsrail’den özel eğitim alıyor. AB dışı ülkelerle askeri tatbikat yapıyor. Kıbrıslı Türkleri ve Türkiye'nin yanında bölge ülkelerine ait deniz yetki alanlarını da gasp etmeye çalışıyor!

Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı Tümamiral Dr. Cihat Yaycı hatırlanacağı üzere Yunanistan ve Rum yönetiminin Doğu Akdeniz'de hangi ülkelerden ne kadar deniz yetki alanı gasp ettiklerini ayrıntılı olarak haritalar üzerinden gözeler önüne sermişti. Bu bağlamda deniz yetki alanları gasp edilen ve edilmeye kalkışılan tüm bölge ülkelerinde ciddi bir huzursuzluk var! 

Bakınız daha birkaç gün önce Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü'ne, İsrail ordusu için çalışan Yunanistan'a ait geminin Lübnan karasularını ihlal etmesinin nedenini soruşturma çağrısında bulundu!

Rum Tarafı 2019’da silahlanmaya hız verdi. Sırbistan'dan NORA B-52 obüs sistemleri, İsrail'den insansız hava araçları alan Rumlar, Fransa ile 75 milyon Euro'ya iki modern devriye gemisi için görüşmelere başladı. NORA B-52 obüslerinin dakikada 12 top mermisi atabilen hareketli bir sisteme ve 52 kilometrelik atış menziline sahip olduğunu biliyor muydunuz? 

Türkiye’nin sert ihtarı üzerine Güney Kıbrıs yerine 1998’de Girit adasına konuşlandırılan S-300’lerin yeniden Kıbrıs’a yerleştirilmesi gündeme geldi. Rum Yönetimi Meclisi’nden Christos Rotsas sosyal medyadan yaptığı açıklamada yakın zamanda S300’lerin Güney Kıbrıs’ta konuşlandırılacağını iddia etti. Bu bağlamda Rum Milli Muhafız Ordusunun saldırı gücünü arttırmak için geçmişte MİLAN füzeleri satın alınmıştı.

ABD, Rumlara 1974’den bu yana uyguladığı silah ambargosunu kaldırdı. İçerisinde bulunduğumuz süreçte neden böyle bir karar alındığı son derece mandardır! Rumlar acaba daha önceden faklı yollardan ABD menşeli silahlar mı temin etmeyi başarmış olabilirler mi? Böyle bir durum acaba söz konusu olabilir mi?

Senelerdir Rumlar silahlanıyor, İsrail'den İHA'lar alıyor, AB dışından çeşitli bölge ülkeleri ile askeri tatbikatlar yapıyor, Kıbrıs Türklerinin ve Türkiye'nin haklarını gasp ediyor. Bu durum karşısında bugüne kadar hiçbir tepki göstermeyen bazı kesimlerin son günlerde tedbir amaçlı olarak İHA konuşlanmasının ardından akla hayale gelmeyecek gerekçelerle eleştirilerde bulunduklarını şaşkınlıkla gözlemlemekte olduğumu ayrıca belirtmek isterim.

İHA ve SİHA’lar üzerinden verilen mesajlara değinecek olursak; Türk tarafı KKTC’de İHA ve SİHA konuşlandırarak Doğu Akdeniz’de bizi dışlayarak bir denklem kuramazsınız. Türkiye’yi Antalya körfezine hapsetmeye yönelik kurulan kirli tezgahlarınız tek tek çökertildi! Kıbrıs Türklerinin, KKTC’nin deniz yetki alanlarının gasp edilmesi için kurulan kirli tezgahlarınız da çökertildi! Yunanistan ve Rum tarafının bölge ülkelerinden gasp ettikleri ve gasp etmeye çalıştıkları deniz yetki alanları deşifre edildi!

Türk tarafının Doğu Akdeniz’de dört gemisi var: Fatih, Yavuz, Barbaros ve Oruç Reis. Gemilere verilen isimler bilindiği üzere tarihi misyona sahip isimler. Fatih İstanbul’u, Yavuz Ortadoğu’yu fethetmiş, Barbaros ve Oruç Reis ise bütün Akdeniz’e hâkim olmuştur. Türk tarafı gemilere verdiği tarihi ve misyona sahip akıllıca isimlerle tüm taraflara; Kıbrıs Türklerinin haklarını korumak için açık denizlerde ben varım. Güney’de ben varım. Kıta sahanlığının içinde yine ben varım. Doğu Akdeniz’de bizi yok sayarak iş yapamazsınız demektedir. 

Türk tarafının kararlılığı asla test edilmeye kalkılmamalıdır! Geçmişte Türk tarafının kararlılığını test etmeye kalkanların başlarına neler geldiğini görmek isteyenler tarihe bakabilirler!

Türk milleti, Osmanlı’nın gerileme döneminde bazı emperyalist ve sömürgeci devletlerin bayrak ve haritalarını cetvel, pergel, gönye ile çizdikleri devletlere asla benzemediklerini iyi bilmelidirler. Türk milletinin bekasının tehlikeye girdiğini bilen insanımız dünyanın neresinde olursa olsun durumdan kendisine vazife çıkartarak gereğini yapar!

Bakınız yazımın sonunda size tarihi bir olayı naklederek sonlandırmak istiyorum. Çanakkale Savaşı’nın devam ettiği günlerde dünyanın en uzak köşesi sayılabilecek Avusturalya’dan Anzak askerleri de Türklere karşı savaşmaya getirilmişti! Avustralya’da yaşayan iki Türk bu durumu öğrendiklerinde mevzi oluşturarak savaş başlatmış sürecin sonucunda da şehit düşmüşlerdir. Konuyla ilgili duyanlara Türkay Ilıcak’ın 2. bakısı yapılan “İki Türk’ün Avustralya’ya Savaş İlanı” adlı kitabını okumalarını tavsiye ediyorum.

Sonuç olarak; Türkiye ve KKTC hem karada, hem havada, hem sahada, hem masada, hem de Mavi Vatan Doğu Akdeniz'de azim kararlılık ve güvenle güçlü bir şekilde yoluna devam etmektedir… 

Bu vesileyle ülkemize intikal eden ve edecek olan İHA ve SİHA’larımızı sevgi ve saygı ile selamlıyorum, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne Hoş geldiniz. KKTC’de Hava ve Deniz üslerimizin yıllardır yazdığım üzere en kısa zamanda açılması bunun yanında tedbir amaçlı olarak bir tane S 400 Hava Savunma Bataryasının da ülkemizde kurulması temennimi özellikle ifade etmek isterim. Kısa bir süre önce KKTC’ye düşen füzenin unutulmaması gerektiğini de son olarak hatırlatmakta fayda görüyorum. Önümüzdeki süreçte konuyla ilgili olarak nelerin yaşanacağını hep birlikte yaşayarak göreceğiz. Umarım Rum tarafı ve destekçileri Doğu Akdeniz’de tüm sınırlarımızı koruma kararlılığımızı test etmeye ve bu bağlamda bir çılgınlığa teşebbüs etmezler…