1944 İdil-Ural Kurultayı[1]

 İdil-Ural Lejyonu’nun kurulmasından yaklaşık bir buçuk yıl kadar zaman geçtikten sonra, yapılan işleri değerlendirmek, bilgi alış verişinde bulunmak, geleceğe hazırlık yapmak ve İdil-Ural halkının vekillerini bir araya getirerek önemli kararlar almak için bir kurultay düzenlenmesi kararlaştırılmıştır. 1944 yılında Almanya’da düzenlenen İdil-Ural Kurultayı, 1917 yılının 1 Mayıs tarihinde Moskova’da gerçekleştirilen Rusya Müslümanlarının I.Kurultayı, 1917 yılının Haziran ayında Kazan’da gerçekleşen II. Kurultay, 22 Kasım 1917’de Ufa’da yapılan III. Kurultay ve 1926 yılında Bakû’de gerçekleşen Birinci Türkoloji Kurultayı’nın devamı olarak nitelendirilmiş ve V. İdil-Ural Kurultayı olarak adlandırılmıştır. Almanya’da gerçekleşen bu kurultay, yurt dışında yapılan ilk ve tek İdil-Ural Kurultayı’dır.

1944 yılının 3–5 Mart tarihleri arasında Almanya’nın doğusunda Baltık Denizi kıyısında bulunan Greifswald şehrinde gerçekleşen İdil-Ural Kurultayı’na lejyonun bulunduğu Fransa, Polonya ve Almanya’nın çeşitli yerlerinden 200 civarında delege,  lejyon komutanı yarbay von Zikkendorf, tuğgeneral von Heygendorf, Tatar idare bürosu müdürü avukat Unglaube, işçi taburu komutanı albay Boller, Doğu İşleri Bakanlığı temsilcisi prof. von Mende katılmıştır. Ayrıca, Türk Dünyası’nın bazı önemli temsilcilerinden Kırım Tatarları adına K.Tahtarov, Azerbaycanlılar ve Türkistanlılar adına Millî Türkistan Birliği’nin Berlin’deki komitesinin lideri Veli Kayyum Han’ın adına Ehcan da katılımcılar arasında yerini almıştır. Kurultay’ın yapıldığı binaya İdil-Ural ve Alman bayrakları çekilmiştir. “Millî Bağımsızlık İçin Mücadeleye!” şiarı altında gerçekleşen İdil-Ural Kurultayı, Zahidulla Yarullin’in “Tukay Marş’ı” ile açılmıştır. İdil-Ural Kurultay’ının gündemi 4 ana başlıktan oluşmaktadır:

1.     Türk-Tatarlarının millî teşkilatı başkanı Şafi Almas Efendinin nutku.

2.     Nutka dair konuşmalar.

3.     Karar ve müracaat kabul etme.

4.     Kurultay vekillerinin Alman Hükümeti ve Alman Askerî Komutanlığı vekilleri ile ortak oturumu.

İdil-Ural Lejyonu başkanı Abdurrahman Şafi Almas “Bir Milletin Gücü – Ortak Arzuda, Ortak Yolda İlerlemektedir” başlıklı konuşmasında Tatar Tarihi’nin birçok dönemine değinmekle birlikte, millî bağımsızlık fikrini vurgulamış ve bağımsız İdil-Ural Devleti’nden söz etmiştir. İkinci Dünya Savaşı yıllarında millî lider olarak karşımıza çıkan Şafi Almas, konuşmasının başında kurultayın toplanma amacı ile ilgili şunları söylemiştir:

“Almanya’da toplanan İdil-Ural Türk-Tatarları Kurultayı’nın asıl amacı: millî teşkilatımızın bugüne kadar yaptıklarını gözden geçirerek, gelecekteki millî yolumuzu aydınlatacak feneri belirlemek; İdil-Ural halkının asıl amacı, millî ideali olan İdil-Ural istiklaline giden çizgiyi çizmektir. Zira milletimizin geleceği bu tarihi Kurultay’ın kararlarına bağlıdır. Kurultay’ın kararları ve onun gelecekteki millî yolumuzu belirleyecek çizgileri – Bolşeviklerden kurtulan tüm Türk-Tatarlar için aydınlatıcı fener olmalıdır. Benim şahsen çoktan beri büyük bir arzum vardı: o da olsa – Kurultay toplayıp, onun tarafından tasdik edilen merkezi bir teşkilat oluşturmak. Nihayet, ben bu arzuma ulaştım...” (İdel-Ural Qorьltajь 1944: 16).

       1552 Kazan Hanlığı’nın Ruslar tarafından işgalinden sonra, Kazan Tatarlarının bağımsızlık mücadelesine devam ettiğini örneklerle kanıtlayarak anlatan Şafi Almas, 1917 yılından sonra gerçekleşen kurultaylardan söz etmiştir. Sovyetlerin İdil-Ural halkına uyguladığı zulmü Çarlık Rusya’sı ile karşılaştıran Almas şöyle demiştir: “Halkımızın Rusya işgaline uğradıktan sonra Rus Çarlarının halkımıza yaptığı zulüm –cebir az değildir. Fakat adil bir şekilde doğruları söylemek gerekirse, Tatarlar 365 yıl Çar idaresinde yaşadıkları dönemi, Bolşevik idaresinin bir yılına dahi değiştirmezdi.” (İdel-Ural Qorьltajь 1944: 19).  Bolşeviklerin verdikleri sözlerin arkasında durmadığını, 25 yıllık zaman içerisinde Tatarlara uygulanan zulmün sonunda birçoğunun öldürüldüğünün altını çizen Şafi Almas ‘bu durumu Bolşevizm’i görmeyenlere anlatmak imkânsızdır’ demiştir. Bolşeviklerin Türk-Tatarları yok etme siyaseti yürüttüğünü söyleyen Şafi Almas, Sovyetleri “cehenneme” benzetmiş ve şöyle demiştir:

“Bolşevikler Türk-Tatar milletin manevi yönden yok etmek için ellerinden geleni arkasına koymadılar ve buna devam ediyorlar. Bolşeviklerin siyaseti – Rus olmayan milletlerde millî his, duyguları yok etmek, eğer millî duyguyu yok edemiyorlarsa, o milletin kendini yok etmekten ibarettir. Bolşevikler bizim bin yıldan beri gelen millî, kültürel gelenek-göreneklerimizi, İslam dininde olan vefa ve insaflılığımızı yok ettiler. Bolşevikler bunların yerine kendi “terbiye”lerini vermeye çalıştılar. Bolşevik “terbiye”sinin nasıl olduğu dünyaya malumdur. O: hırsızlık, yalancılık, ihbarcılık, saygısızlık, şefkatsizlik gibi birçok cinayetçilikten ibarettir.” (İdel-Ural Qorьltajь 1944: 20).

İkinci Dünya Savaşı’nı İdil-Ural istiklali için mücadeleye en elverişli zaman olduğunu belirten Almas dünyada yıkılması imkânsız olan millî ideallerden bahsetmiştir: “Dünyada yıkılamayan hiçbir şey yoktur. Demir betondan yapılan yapıları dahi bir dakikada yerle bir etmek mümkündür. Fakat yıkmaya, kırıp dökmeye mümkün olmayan bir şey varsa,  o da – bir milletin millî idealidir. Yüz yıllar devamında kanlı mücadelelerle bir milletin kanına sinmiş arzusunu hiçbir silah yıkamaz, yok edemez. Bu bir gerçektir. Ruslar bizi bu fikrimizden vazgeçirmek için ellerinde bulunan tüm silahlarla bize karşı koysalar da, bizi bu güne kadar bu fikrimizden vazgeçiremediler ve vazgeçiremezler. Biz, kaybettiğimiz istikbalimizi geri almak için yüzyıllar boyunca kalem ile, milletimiz arasında fikir yayma sözleri ile, fırsat bulunduğunda elimize silah alarak mücadele ede geldik. Ancak, bize bugünkü gibi İdil-Ural istiklali için mücadele fırsatı doğmamıştı.” (İdel-Ural Qorьltajь 1944: 21). İdil-Ural Lejyonu’nun lideri Şafi Almas’ın umut verici sözleri, yalnız İdil-Ural bölgesinde yaşayanlar için değil bunun genel olarak Bolşevizm zulmü altında ezilen tüm azınlıklar için de geçerli olduğu bir gerçektir. Zira İkinci Dünya Savaşı SSCB terkibinde millî benliğini korumaya çalışan, bunun için mücadele veren tüm halklar için bir umut ışığı olmuştur.

İdil-Ural Kurultayı gündeminin ikinci kısmı ‘Nutuk üzerine konuşmalar’ olarak belirtilmiştir. Bu oturumda, K.Salih “Millî mücadele birliğinin önemi ve görevleri”, Çuvaş halkının temsilcisi olan Skoblev “Biz neden Tatarlarla birlikte mücadele ediyoruz”, üsteğmen K.Mecit “Millî amaç uğruna silahlı mücadele”, Gabdulla Soltan “Bizim diğer milletlerle ilişkilerimiz”, Ş.Nigmeti “Propaganda üzerine”, İrek “Mücadele birliğinin millî fonunu oluşturma”, Gabdullah “Din – millî ahlakın temelidir”, Aliyev’in “Biz Almanya’yla birlikte mücadele ediyoruz”, İbrahim “Vatanımız bugün kan içinde”, İdil-Ural gazetesi temsilcisi Çişmele “Üç sistemin mücadelesi”, Kasıymov “Propaganda işlerini güçlendirelim” başlıklı sunumlar yapmıştır. Konuşmaların başlıklarından da görüldüğü üzere oturumda eğitim, dil, din, yardımlaşma, propaganda ve askerî konular olmak üzere birçok konu ele alınmış ve değerlendirilmiş olup, bu sunumların kurultayda alınan kararlara da yansıdığını söylemek mümkündür. Konuşmaların hemen hepsinde Bolşevizm’in azınlıklara yaptığı zulüm, azınlıkları yok etme siyaseti ve bundan kurtuluş yollarından söz edilmiştir. Kurtuluş yolu olarak Almanlarla birlikte savaşı kazanma ve galip olarak vatana dönme gösterilmiş olup, başarıya ulaşma uğruna atılması gereken adımlar ayrıntılı bir şekilde irdelenmiştir. Tüm nutuklarda “millet” ve “devlet”problemi ilk sırada yer almıştır ki, İdil-Ural Türklerinin asıl amacı millet olarak ayakta kalmak ve bağımsız devletlerini kurmaktır. Ayrıca konuşmaların büyük çoğunluğunda “Yeni Avrupa ile birlikte”, “Avrupa halkları ile”, “Avrupa halkları, büyük Almanya önderliğinde” şeklindeki tabirlerin sıkça kullanıldığı söylemek gerekir. İkinci Dünya Savaşı yıllarında Avrupa’nın birleşmesi ile ilgili fikirlerin henüz ortaya çıkmadığı dönemde, İdil-Ural Kurultayı’nda Avrupa Birliği fikrinin dillendirilmesi önemli bir olgudur. Bilindiği üzere Avrupa Birliği fikri ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra nefret ve düşmanlığa son verip kalıcı barışı sağlamak amacıyla bir avuç cesur insan tarafından ortaya konmuş ve buna ikna çabaları başlanmıştır. Görünen o ki, Avrupa Birliği fikri İkinci Dünya Savaşı sırasında 1944 yılında İdil-Ural Kurultayı’nda Türk-Tatarlar tarafından dile getirilmiş ve temelleri atılmıştır. Her ne kadar ‘büyük Almanya öncülüğünde’ denilse de, birlik fikrinin kurultay konuşmalarında vücut bulması önemlidir.

Yukarıda görüldüğü üzere İkinci Dünya Savaşı yıllarında İdil-Ural tabiri farklı bir anlam kazanmış ve yalnız Tatar, Başkurtlar değil, Fin-Ugor halkları Çuvaş, Mari, Mukşı, Erzya, Udmurtlar da İdil-Ural’ın etrafında toplanmıştır. “Sovyetlere karşı propaganda yürütme” suçundan 22 Mart 1950 tarihinde tutuklanan ve 10 yıl hapis cezasına çarptırılan muhalif Tatar yazar Ayaz Gıylecev’in (1928–2002) anılarını kaleme aldığı “Yegéz, Bér Doga!” (Haydi, Dua Edelim) (1997) başlıklı kitabında İkinci Dünya Savaşı yıllarında İdil-Ural tabirinin yeni bir anlam kazandığını şöyle ifade etmiştir: “Tarihimizde ‘Tatar hareketi, Tatar ayaklanması, Tatar milli faaliyetleri’ diye adlandıracağımız faaliyetler yok denilecek kadar azdır. İkinci Dünya Savaşı alev alev yanarken, evvelden dillerde olan ‘İdil-Ural’ tabiri yeni bir içerik kazandı, yeni bir şekil aldı.” (Gıylecev 1997: 30).

 

            Tarihi İdil-Ural Kurultayı’nın ardından 75 yıl geçti. Kurultay’da söz konusu olan Bolşevizm 1991 yılında Sovyetlerin çökmesi ile birlikte tarihin çöplüğüne gitti. Rejim değişti ancak Rusların Rus olmayan milletlere karşı olan tutumu, yok etme siyaseti hiç değişmedi. Onun için 1944 İdil-Ural Kurultayı’nda konuşulan konular bugün de güncelliğini korumaktadır. Millet olarak yok olmamak için tarihimizi bilmek, öğrenmek zorundayız.

    

        1944 yılında Kazan Tatarlarını ilgilendiren iki önemli olay daha olmuştur:

            1) Kazan Devlet Üniversitesi’nde Tatar Dili ve Edebiyatı Bölümü açılmıştır;

2) Stalin Moskova’da tarihçileri toplamış ve Tatar tarihini yazmada ciddi yanlışlar olduğunu, bu bağlamda Altın Ordu tarihinin yeniden yazılması gerektiğini söylemiştir. Yeniden yazılacak olan Altın Ordu tarihinde, Ruslar Tatarları Moğol boyunduruğundan kurtaran kahramanlar, Altın Ordu halkları ise vahşi, barbar olarak gösterilmesi emredilmiştir.

İkinci Dünya Savaşı yıllarında tutuklama, yargılama ve sürgüne göndermelere ara veren Stalin, savaşın bitmesi ile birlikte eskiye dönmüş tutuklama, yargılama ve sürgüne göndermeler tekrar başlamıştır. Bu sefer hapishaneleri genç üniversite öğrencileri ve İkinci Dünya Savaşı’nda esir düşenlerle doldurmuştur. Zira savaş başlar başlamaz “düşmana esir düşenler” ile ilgili Stalin’in çıkardığı karar gereği, tüm esirler sorgusuz sualsiz “vatan haini” ilan edilmiş, yalnız kendileri değil esirlerin aileleri de yargılanmıştır. Resmi rakamlara göre 333 bin savaş esiri yargılanmış ve en az 25 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. 05.03.1953 tarihinde Stalin’in ölümünden sonra yavaş yavaş Stalin’in aydın soykırımı dillendirilmeye başlamış ve 1956 yılında gerçekleşen Komünist Partinin XX. Kurultayı’nda ilk kez Hruşçev (1894–1971) Stalin’in yanlışlarından söz etmiştir. Ancak iş işten geçtikten sonra söylenen sözler ne işe yarar ki? O dönem hayatını kaybeden 50–60 milyon insan geri hayata döndürülebilir mi ya da o yılların telafisi var mıdır?

[1] Konuyla ilgili daha geniş bilgi için, Kurban, R. Tarihi İdil-Ural Kurultayı, 2018, s: 503–526.