İkinci Dünya Savaşı ve İdil-Ural Türkleri[1]

 

     

50 milyon insanın hayatına mal olan İkinci Dünya Savaşı, bir taraftan işgal diğer taraftan kurtuluş savaşı olmuş ise de, Sovyetlerin zulmü altında ezilen millî azınlıklar için bir umut teşkil etmiştir. Diasporadaki Kırım Tatar millî hareketinin önemli isimlerinden birisi olan Müstecib Ülküsal (1899–1996), Alman Rus savaşının başlaması ve bu savaştan beklentileri ile ilgili şu satırları kaleme almıştır: “21 Haziran 1941 tarihinde sabah radyo ajansını dinlerken, Hitler’in Almanya ordusuna Sovyetler Birliği sınırlarını geçerek savaşa başlamasını emrettiğini öğrendik. Heyecan ve ümidimiz yeniden canlandı. O günden itibaren radyoyu ve gazeteleri dikkat ve heyecanla takibe başladık… Esir Türk dünyasının uzun zamandan beri sabırsızlıkla beklediği Alman-Rus savaşı başlamıştı. Almanlar Sovyetleri yenecek ve yıkacak mıydı? Rus boyunduruğundaki esir milletler hürriyetlerine kavuşacak mıydı? Bizim için en önemli sorular bunlardı… Rus esiri Türklerin Avrupa’daki liderleri büyük ümitler içinde faaliyete geçmişlerdi. Ezelî düşmanımıza karşı savaş açanlarla işbirliği yapmak ve düşmandan kurtarılması mümkün olanı kurtarmak gerekti. Artık şahsî ve özel işleri ve çıkarları bir tarafa bırakıp yurt ve millet davasına hizmet etmek, her türlü fedakârlığı göze almak icap ediyordu.” (Ülküsal 1999: 282–284).

“Aslanlar kendi tarihçilerini ortaya çıkarmadıkları sürece, tarih avcıların kahramanlık hikâyelerinden oluşmaya devam edecektir” şeklindeki Afrika atasözü, İkinci Dünya Savaşı için de geçerlidir. Bu savaş ile ilgili birçok araştırma olmasına rağmen, yazılan bu tarih pek gerçekleri yansıtmamaktadır ki, tarih “avcılar” tarafından yazılmıştır. İkinci Dünya Savaşı ile ilgili tarafsız yazılan tarih kitabına rastlamak zordur. Aslen Kazan Tatarı olan Prof. Dr. Ahmet Temir (1912–2003) ‘İkinci Dünya Savaşının en hareketli 4 yılını Almanya’da geçirmiş’ ve İdil-Ural Lejyonunun oluşumu aşamasında görev almış birisi olarak şunları yazmıştır: “Almanya’da Nasyonal Sosyalizm idaresi ve Hitler’in, şahsiyeti üzerine şimdiye kadar pek çok şey yazıldı, söylendi ve pek çok film de çevrildi. Bunların içerisinde bitaraf ve ciddi araştırmalara rastlanmakta ise de bunlar mahdut sayıda olup Batı kaynaklı çoğu yine de maksatlı, kötüleyici, alaycı eserlerden ibarettir. Bana gelince Nasyonal Sosyalizm rejimi altında İkinci Dünya Savaşı’nın en hareketli 4 yılını Almanya’da geçirmiş yabancı kimse olarak, hatıralarımı tarafsız bir şekilde yazmaya çalışacağım. Maksadım Hitler’i ve onun rejimini her ne pahasına olursa olsun kötü göstermek ve karalamak olmadığı gibi, bu rejimin avukatı da değilim… Herkes insan olarak eşit muamele görüyordu. Irkçılık meselesi herhalde ancak kâğıt üzerinde bazı şartlar altında işlem görüyordu, çünkü ben 7 yıl zarfında böyle bir muamele şöyle dursun bir pasaport kontrolüne bile rastlamadım. Savaş esnasında bile yerli yabancı, kim olursa olsun herkes aynı karneyi alıyor, aynı yemeği yiyordu. Sosyal ve sağlık kurumları kusursuz çalışıyordu.” (Temir 1998: 30–31).

 

Savaşın ilk günlerinden itibaren Almanya hızla ilerlemiş, milyonlarca Sovyet askeri Almanlara esir düşmüştür. İlk başta esirlerin sayısı on bin, yüz binlerle sayılmış, fakat aylar geçtikçe bu sayı artmış ve 1941 yılının sonunda esir sayısı 3 milyona ulaşmış, savaşın sonuna doğru bu sayı 5 milyonu bulmuştur. Esirleri, hem askerî hem siyasî bakımdan kendi lehine çevirmek isteyen Almanlar, 22.12.1941 tarihinde lejyonlar kurma kararı almıştır. 1942 yılının başlarında Müslüman Kafkas, Türkistan, Ermeni ve Gürcü Lejyonları oluşturulmuştur. Müslüman Kafkas Lejyonu daha sonra Azeri ve Kuzey Kafkasya Lejyonu olmak üzere ikiye ayrılmıştır. İdil-Ural Lejyonu’nun oluşturulması 1941 yılının sonbaharında başlamıştır. Esir kamplarında Türk-Tatar savaş esirleri hakkında bilgi toplama işine ilk önce Ahmet Temir alınmış ve 1941’de 3 komisyon seyahatine katılıp esrilerin durumu ile ilgili rapor hazırlamıştır. Temir, 1941 yılının Ekim ayında bu görevini aslen Kazan Tatarı olan Abdurrahman Şafi Almas’a (1892–1954)[2]devretmiş ise de Yabancı Ülkeleri Öğrenme Enstitüsü’nce verilen hususî belge ile birçok esir kampını ziyaret etmiştir. İkinci Dünya savaşı yıllarında bir siyasi lider olarak karşımıza çıkan Şafi Almas, Tatar Millî Bağımsızlık mücadelesinin ateşli savunucusudur. 1944 yılında gerçekleşen İdil-Ural Kurultay’ında Abdurrahman Şafi Bey, lejyon oluşumu ile ilgili şu bilgileri vermiştir: “Bundan 18 ay önce Rusya’da ezilen tüm milletlerin lejyonları kurulmuş, iyi-kötü millî teşkilatları da oluşmuştu. Onların arasında sayıca bizden 10 kat daha az olan milletler de, kendi millî varlıklarını ortaya koymak için millî bayraklarını yükseltmişlerdi. O zamanlar bizim lejyonumuz oluşma aşamasında olsa da, Alman Hükümeti’nce tanınan bir teşkilatımız yoktu. İşte durum böyleyken, biz bu duruma seyirci kalamazdık. Daha önce, bir yıl gibi bir süreç içerisinde ben birçok yerlerdeki esirler kampını ziyaret ettiğim için esirlerin durumu ve isteklerini iyi biliyordum. Onların istekleri, bana sözlü olarak izah ettiklerine göre özetle şöyleydi:

“Şefi Almas ağabey! Diğer milletler lejyonlar kurup Bolşeviklere karşı mücadele etmeye başladılar. Tatar lejyonu oluşturmaya çalışın. 25 yıldır milletimizin kanını içen Bolşeviklerden elimizde silahla intikam almak istiyoruz!” Adıma gelen yüzlerce mektubun hemen hemen hepsinin içericiği böyledir. Berlin’de bu işlerle ilgilenen Alman dairelerine hem mektuplar yazarak hem de sözlü olarak başvurularda bulunma sonucunda sn. Adolf Hitler, İdil-Ural Tatarlarının gönüllü lejyonlarının kurulmasına izin verdi. 1942 yılının 6 Ekim tarihinde bizim de millî lejyonumuz kurulmuş olup, 390 yıl önce Ruslar tarafından indirilen millî bayrağımız tekrar yükselip, gönüllü olarak lejyona katılan millî kahramanlarımıza devredildi. Böylelikle, milletimizin millî amacı olan – bağımsız İdil-Ural Devletinin ilk temel taşı atılmıştır.” ( İdel-Ural Qorьltajь 1944: 22–23).

 

 6 Ekim 1942 tarihinde Abdurrahman Şafi Almas başkanlığında İdil-Ural Lejyonu kurulmuş ve 1 Kasım 1942 tarihinde Alman Hükümeti’nce resmi olarak tanınmıştır. İdil-Ural Lejyonu’nun komutanı, 1937 yılına kadar Moskova Almanya Büyükelçiliği’nde askerî ataşe olarak çalışan ve iyi derecede Rusça bilen Yarbay baron von Zekkendorf olmuştur. Polonya topraklarındaki Yedlino kampı İdil-Ural Lejyonu’nun üssü olmuştur. Bir de Sedltse, Demblin vs yerlerde de İdil-Ural Lejyonu’nun kampları bulunmuştur. Lejyonun bayrağı, amblemi ve İdil-Ural Marşı (Tukay Marşı) olmuştur. Tüm bunlar Almanların İdil-Ural bölgesi Türklerine veren önemden kaynaklanmaktadır ki, bayrak ve marş bir milletin, bir devletin simgesidir. İdil-Ural Lejyonu’nun bayrağı ve amblemi, önce mavi zemin üzerinde yukarıya doğru doğrultulan ok ve yaydan ibaret olmuştur. Amblemde, ok ve yay altın yaldızla işlenmiş ve Latin harfleriyle ‘İdil-Ural Tatar Legionı’ (İdil-Ural Tatar Lejyonu) diye altın yaldızla yazılmıştır. Bu amblem kısa bir süre kullanıldıktan sonra 1943 yılında değiştirilmiştir. Yeni amblem, siyah zemin üzerine, üst kısmı mavi alt kısmı yeşil olmak üzere üzerinde çapraz şekilde ok ve hançer yerleştirilmiş ve en üst kısmına siyah üzerine beyaz harflerle ‘İdel-Ural’ (İdil-Ural) diye yazılmıştır. Bu amblem tüm lejyonerlerin üniformalarında ve kol bantlarında olduğu gibi, lejyonun bayrağı da her toplantıda direğe çekilmiştir. Bazı kaynaklara göre, İdil-Ural Lejyonu’nda çeşitli dönemlerde 40 binden 50 bine kadar lejyoner olmuştur. Bilindiği üzere İdil-Ural Lejyonu İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar faaliyetlerine devam etmiştir. Alman Hükümeti, lejyonerler için tüm olanakları sağlamıştır. İdil-Ural Lejyonu’nun 3 tatil yeri, lejyonerlerden oluşan orkestrası ve tiyatro ekibi olmuş. “Kültür takımı” olarak adlandırılan orkestra ve tiyatro ekibi lejyonerlere konser ve tiyatro gösterileri yapmış, sergiler düzenlemiş, Alman radyosunda yayın yapmıştır. Ayrıca İdil-Ural halklarının gelenek görenek, el sanatı, kültürünü tanıtma amacıyla Berlin’de düzenlenen İdil-Ural lejyonu haftasında görev alarak bölge halkının şarkı ve danslarını icra etmiştir. Lejyonerler için Tatar dilinde Latin harfleriyle haftada bir “İdil-Ural” gazetesi, aylık “Almanca-Tatarca Bilgilendirme” bülteni, “Türk Birliği” gazetesi “Tatar Edebiyatı” dergisi ve kitaplar yayımlanmıştır. Bu yayınlar savaşın sonuna dek sürmüştür. Gazete ve dergilere yetenekli lejyonerler yazmıştır. Lejyonda bazen genç yetenekleri keşfetmek için çeşitli yarışmalar da düzenlenmiş, kazananlar ödüllendirilmiştir. Lejyonerler önce destek hizmetlerinde kullanılmış, daha sonra savaşın ilerleyen safhalarında ön cepheye gönderilmiştir.   

[1] Konuyla ilgili daha geniş bilgi için, Kurban, R. “Biz İdil’den, Ural’dan…” 2014: 120–139.

[2] Abdurrahman Şafi Almas 1892 yılında Kazan’a 39 km uzaklıkta olan Biyektau (Yüksek Dağ) ilinin Döbyaz kazasında bir çiftçi ailesinde dünyaya gelmiştir. Altı kız çocuğu arasında tek erkek evlat olan Almas ailesi tarafından şımartılmıştır. Daha sonra ticarete atılan Abdurrahman Şafi’nin Moskova, Orenburg ve Kazan’da mağazaları bulunmuştur. 1 Nisan 1922 tarihinde, bir dönem Kazan’da belediye başkanlığı yapan, kürk ve deri ticareti ile uğraşan Abdülhamit Kazakov’un kızı Emine (1902–1976) ile evlenmiştir. 1925–1927 yılları arasında eşi Emine Hanım ile Moskova’da ikamet eden Şafi Türkiye Büyükelçiliğinde çalışmıştır. Büyükelçilikte görevli olduğu dönemde Büyükelçi Muhtar Bey’in ünlü Tatar devrimcisi, Stalin Devri kurbanı Mirseyet Sultan Galiyev ile buluşmasına aracı olmuştur. Abdurrahman Şafi 1928 yılında ailesiyle Türkiye’nin İstanbul şehrine gelmiş, Türkiye’de Almas soyadını almıştır. Çok zaman geçmeden (9 ay sonra) Almanya’nın Berlin şehrine yerleşmiştir. İkinci Dünya Savaşı yıllarında siyasî bir lider olarak karşımıza çıkan Almas, İdil-Ural Lejyonunun oluşumunda, yasalaşmasında büyük rol oynamıştır. 1944 yılında gerçekleşen İdil-Ural Kurultay’ında milli bağımsızlık mücadelesinin lideri sıfatıyla konuşma yapan Şafi Almas, gelecekte kurulacak olan İdil-Ural Devletinin başkanı olarak düşünülmüştür. Almanya, İkinci Dünya Savaşı’nda yenilgiye uğradıktan sonra Abdurrahman Şafi Almas 6 Temmuz 1946’da Türkiye’ye dönmüş, Türkiye’de siyasetle uğraşmamıştır. 1954 yılında vefat eden Almas İstanbul Zincirlikuyu Mezarlığına defnedilmiştir.