Sovyetlerin amacı Rus dilli tek tip insan yaratmak olmuştur. Başkurdistan, Tataristan vs. özerk cumhuriyetler kurulduktan sonra Sovyetler, bölgedeki Türkleri yok etmenin çeşitli yollarını aramıştır. 1921–1922 yıllarında İdil-Ural bölgesinde kuraklık sonucu açlık baş göstermiştir. Sovyet hükümeti depolarda erzak olduğu halde bölge halkına yardım elini uzatmamakla kalmamış, bölge halkının açlıktan ölmesine seyirci kalmıştır. “Moskova, millî muhtariyetlere karşı bezirgân bir tutum izlemiş. Özerkliğin ekmek ve açlık karşılığında verildiği izlenimi yaratılmıştır. Nitekim, Tataristan Cumhuriyeti’nin yetkililerinden biri, Moskova’dan yardım talebinde bulunduğu zaman, “Siz, artık özerk bir cumhuriyetsiniz. Kendi sorunlarınızı kendiniz çözünüz” cevabını almıştır. Açlık çeken Başkurdistan’a da “Başkurdistan zorlukları kendisi aşmalıdır” denmiştir. Görüldüğü gibi, özerklik çok pahalıya mal olmuştur. Bu konuyla ilgili parti toplantısında parti üyesi Şamil Usmanov, “Sovyet hükümeti bir eliyle özerkliği veriyor, diğer eliyle geri alıyor. Biz, kendi kaderimizi tayın etme hakkımızı elden almamaları için mücadele etmeliyiz” demiştir.” (Kamalov 2007: 205–206). Açlık baş gösterdikten sonra bölge halkının büyük bir kısmı Orta Asya ve Sibirya’ya göç etmiş, geride kalanların da büyük bir kısmı açlıktan ölmüştür. Tatar yazar Mirsey Emir (1907–1980), 1921 yılındaki açlığı 1937–1938 yılındaki Stalin’in aydın soykırımı ile kıyaslamış ve hayatının bu aşamalarını “yaşamla ölüm arasındaki bir dönem” olarak değerlendirmiştir. Kazan Tatar edebiyatında 1921–1922 yıllarında yaşanan yapay açlığı konu edinen eserlere rastlamak zordur. Açlık yıllarını kendi gözleriyle gören o günlerin canlı tanığı olan ünlü Tatar roman yazarı, tarihçi, filolog, siyasetçi, Stalin Devri kurbanı Galimcan İbrahimov’un (1887–1938) 1923 yılında kaleme aldığı “Ademner” (Adamlar) romanı yegâne bir eserdir. Sovyetlerin kendi suçlarını örtbas etmek için olsa gerek roman uzun yıllar yasaklanmış ancak 1990 yılında önce bir dergide daha sonra da kitap olarak yayımlanmıştır. Açlıktan ölenlerin sayısı dirilerin sayısından daha fazla olunca cesetleri kaldıracak ne insan, ne de insanların gücü olmuştur. Köyler hayalet köy haline dönüşmüş, insanlar açlıktan ne yaptıklarının farkına bile varamaz hale gelmiştir. Bir babanın kendi kızını kesmesi kadar acı bir şey olabilir mi? Babanın ruh halini Galimcan İbrahimov şu satırlarla anlatmıştır: “Gönlünde hiç vicdan azabı hissetmedi: ahlak, vicdan gibi tokken insanda olan bu hisler, artık çoktan onda sönmüştü.”  (Kurban, R. 2014: 325). 1950 yılında bir yapay açlık tekrar baş göstermiştir. Açlık yıllarının istatistiği bilinmemekle birlikte 29 milyon insanın açlığa mahkûm edildiği, 5 milyon insanın da öldüğü söylenmektedir. Hem bölge halkının açlıktan ölmesinden hem de göç etmekten ileri gelen nüfus sayısının azalması Sovyetlerin Ruslaştırma siyasetine yaramış olan kasıtlı bir eylemdir.

25 Şubat – 6 Mart 1926 tarihinde Bakû’de gerçekleşen Birinci Türkoloji Kurultayı, yukarıda saydığımız kurultayların devamı niteliğini taşımaktadır. Kurultaya, Tataristan’dan 8 vekil, Başkurdistan’dan 3 vekil katılmıştır. Birinci Türkoloji Kurultayı’nda çeşitli konular gündeme alınmış, ancak gündemin en önemli konularından birisi de Latin Alfabesi’ne geçiş konusu olmuştur. İdil-Ural bölgesinde yaşayan Türkler o güne kadar Arap Alfabesi’ni kullanmış olup Arap Alfabesi’nden Latin’e geçme milleti geçmiş tarihinden, edebiyatından koparmak anlamına gelmektedir. Sovyetler önce bu değişime onay vermiş, daha sonra Latin Alfabesi’nin Türk Dünyası’nı birleştirmesinden korktukları için Kiril Alfabesi’ne değiştirmiştir. İdil-Ural Türkleri 10 yıl içinde 3 kez alfabe değiştirmiş ve tüm bunlar Tatar-Başkurt diline ve edebiyatına zarar vermiştir.

1920’lı yılarda başlayan Stalin’in aydın soykırımından Kazan Tatarları ve Başkurt Türkleri de nasibini almıştır. Stalin (1879–1953) ve aydın soykırımı denince, ilk akla gelen isim ünlü Tatar devrimcisi Mirseyet Sultan Galiyev’dir (1892–1940). Sultan Galiyev ilk kez 4 Mayıs 1923 tarihinde yakalanmış olup, toplam 3 kez tutuklanmış, 2 defa ölüm cezasına çarptırılmış ve 28 Ocak 1940 tarihinde Moskova’nın Lefort Cezaevi’nde idam edilmiştir. 1928 yılından sonra Sultan Galiyev’in adı “karşı devrimci örgüt” lideri olarak anılmaya başlamış, onun yakın çevresinde olan insanlar “Sultan Galiyevci” suç damgasıyla tutuklanmıştır. Bu bağlamda 77 kişi tutuklanmış, 21’i idam, 11’i on yıl hapis, 24’ü beş yıl hapis, 11’i üç yıl hapis, 9 kişi 3 yıl sürgün cezasına çarptırılmıştır. 1937–1938 yıllarında “Sultan Galiyevci” olarak suçlananların büyük çoğunluğu idam edilmiştir. Bunun yanı sıra 1930’lı yıllarda Kazan Tatarları Ural Dağlarının ötesine sürgüne gönderilmiştir. Varlıklı köylüler (kulak), din adamaları, siyasi suçlular ve aileleri başta olmak üzere “halk düşmanı” damgası vurulan 60 bin civarında Tatar-Başkurt, Magnitogorsk şehrindeki demir çelik fabrikasının yapımı için yük vagonlarıyla Ural’ın öteki tarafına sürülmüştür. Birçok insan yolda hayatını kaybetmiş, hayatta kalanlar da açlık, soğuk ve hastalıklarla mücadele ederek uzun saatler çalışmak zorunda bırakılmıştır. Resmi rakamlara göre 1931 yılının ilk yarısında Magnitogorsk şehrinde doğum sayısı 236, ölüm sayısı ise 5051’dir. 18 Ekim 1991 tarihinde “Siyasî Zulüm Kurbanlarının Aklanması” kararı çıkmış ise de bu karar zulme uğrayanların yaralarına merhem olamamıştır. Açlık, sürgüne maruz kalan İdil-Ural Türklerinin büyük çoğunluğu bugün vatanının dışında yaşamaktadır. Örneğin, 7 milyon Kazan Tatarının ancak %25’i bugün Tataristan’da ikamet etmektedir, geriye kalan kısmı ise Rusya sınırları içerisindeki topraklarda, bir kısmı ise yurt dışındadır. Bu bağlamda Kazan Tatarları arasında “Tatarın toprağı yok, Tatarsız toprak yok” şeklinde bir atasözü vardır.