Çarlık Rusya’sı Döneminde İdil-Ural Türklerinin Milli Mücadelesi

    

Ruslar işgal eden Türk topraklarını işgal etmekle yetinmemiş, bölge halkını Hıristiyanlaştırma yoluyla Ruslaştırma siyasetini yürütmüştür. Ruslar Tatarların yaşadıkları yere bir ellerinde haç diğer ellerinde kılıçla gelmiş, direniş gösterenleri kılıçtan geçirmiş, hayatta kalanları da ölmediklerine pişman edecek davranışlarda bulunmuşlardır. Ruslar köyleri yakıp yıkmakla kalmamış, köy civarındaki ekin tarlalarını ateşe vererek bölge halkını açlığa mahkûm etmiştir. Zulüm her geçen gün şiddetini arttırarak devam etmiş ve XVIII. yüzyılda doruk noktasına ulaşmıştır. Çeşitli tarihlerde küçük büyük sayısız isyanlar patlak vermiştir. 1669 yılında gerçekleşen Stepan Razin Ayaklanması, 1755 yılındaki Batırşa İsyanı, 1773 yılındaki Pugaçev Ayaklanması (34 bin Tatar katılmıştır) bunlardan bazılarıdır.

Petro’nun (Moskova 1672 – Petrsburg 1725) ölümünden sonra Rusya tahtına oturtulan Anna İvanovna (1693–1740), Müslüman-Türkleri yok etmek için bir program hazırlamıştır. V.İvan’ın kızı ve Büyük Petro’nun yeğeni olan Anna İvanovna 1730-1740’lı yıllarda Rusya’yı idare ettiği dönem, Kazan Tatarları için en zor ve en sancılı dönemlerden birisidir. Eğlenceye düşkünlüğü ile bilinen Çariçe Anna İvanovna, aynı zamanda zalim ve kincidir ki, bölgedeki Türklere karşı bir soykırım siyaseti uygulamış, yüzlerce köy ateşe verilmiş, insanlar diri diri yakılmış, Hıristiyanlığı kabul etmek istemeyenler en ağır şekilde cezalandırılmıştır.  Çariçe 16 Şubat 1736 tarihinde yeni bir karar çıkarmış, bu karara göre İdil-Ural Bölgesindeki Türklerin köyleri ellerinden alınacak ve köylere Rus çiftçileri yerleştirilecek, köy sakinleri acımasız bir şekilde öldürülecek, evleri barkları dağıtılacak, hayatta kalanlar Rus askerlerine esir olarak verilecek veya ömür boyu sürgüne gönderilecektir. Bu kararı yerine getirmek için Kirilov, Rumyantsev ve Tatişçev başkanlığındaki 22 bin Rus askeri İdil-Ural bölgesine gönderilmiştir. Bölgedeki Türkler kılıçtan geçirilmiştir. Çariçe tarafından gönderilen askerlerin yaptığı “marifetler” şunlardır: 1736–1737 yılları arasında İdil-Ural’da 696 Tatar köyü yakılmış, 17 binden fazla Tatar öldürülmüş, 4 bin Tatar ömürlük sürgüne gönderilmiş, 10 bin Tatar kadını ve çocuklar Ruslara esir olarak verilmiştir.  17 Ekim 1740 tarihinde Çariçe Anna İvanovna’nın ani vefatının ardından Rusya tahtına Büyük Petro’nun kızı Yelizaveta Petrovna (1709–1762) çıktıktan sonra idam cezasını kaldırmış, onun yerine Hıristiyanlığı kabul etmeyenlerin dilleri ve burunları kesilmiştir. Yelizaveta Petrovna’nın idaresi döneminde Rusya nüfusunun yarısı “dilsiz” kalmıştır. Hıristiyanlığa geçenler ise vergiden muaf tutulmuş, askere gönderilmemiş ve bolca ödüllendirilmiştir. Tam da bu sıralarda Batırşa İsyanı patlak vermiştir. Gerçek adı Gabdulla Aliyev olan Batırşa (1710–1762) liderliğinde gerçekleşen bu ayaklanma tarihte liderin adı ile adlandırılmaktadır. Her gün bölge halkı aleyhinde alınan kararlar, iktisadî yağma, siyasî ve dini zulmün gün geçtikçe artması bölge halkını isyan noktasına getirmiştir. Çariçe tarafından çıkarılan Tuz kanunu gereği, halktan alınan tuz vergisi 4 katına çıkarılmıştır. Bu kanun, isyanın başlanmasına neden olan bardağı taşıran son damla olmuştur. Tüm yaşanan baskı, zulüm, sürgün, işkence, iktisadî zorlukların canlı şahidi olan Batırşa milletini Rus Emperyalizminden kurtarmak için bölgede yaşayan Türklere cihat çağrısında bulunulan bir müracaat yazmıştır. Batırşa müracaatında sadece Tatar, Başkurt Türklerine değil Kırgız, Kazaklara da seslenmiş ve “ Ey doğru iktisatlı, pak dinli müminler, katlanınız! Birleşiniz! Birleşiniz! Gazilik atlarınızı ve silahlarınızı hazırlayınız! Ok, kılıç, mızrak ve her ne lazımsa, elinizden geldiğince hazırlayınız!” demiştir. (İslayev, 2005: 76). Ayaklanmanın tarihi 3 Temmuz 1755 olarak belirlenmiş olsa da bazı bölgelerde Mayıs ayında başlamış ve kısa sürede bastırılmıştır. Daha sonra ayaklanmanın tarihi 9 Ağustos 1755 olarak değiştirilmiş. İsyanı bastırdıklarını zanneden Ruslar hazırlıksız yakalanmıştır. Ayaklanmayı bastırmak için bölgeye 30 bin asker sevk edilmiş ve isyan Ekim ayında bastırılmıştır. Batırşa İsyanı başarılı olmasa da, Rusların geri adım atmasına neden olmuştur. Bölgede cami yapılmasına izin verilmiş, zorunlu askerlik kaldırılmış, Hıristiyanlığı kabul etmeyenlerin Hıristiyanlığı kabul edenler ile aynı köyde oturmasına izin verilmiştir. Batırşa Ayaklanma’sının sonucu ile ilgili ünlü tarihçi ve devlet adamı Zeki Velidi Togan (1890–1970) şunları yazmıştır: “Batırşa hareketi zahiren muvaffak olmuş görünse dahi, müspet neticeler vermiştir. Bundan sonra Müslüman camilerinin yakılması, subaylar refakatinde Müslüman köylerine gidip dinde ‘ikrah’ işini açıkça tatbik eden papaz ve misyonerlerin çalışmaları son bulmuştur. Bu iş bir sene sonra Başkurt ve Tatarlar için özel bir ‘Orenburg Mahkeme-i Şeriyesi’ tesisi ile neticelenmiştir.” (Togan 2003: 97). Aynı zamanda Batırşa İsyanı, bölgede yaşayan Türklere özgüven kazandırmış olmanın yanı sıra kaleme alınan müracaata Türk Birliği fikrinin temelleri atılmıştır.