Her insan öncelikle ihtiyaçları için bir arada bulunmak durumundadır. Bu birliktelik hali zaman içerisinde birçok etkileşim ile birlikte bir sosyal form halini alır ve kültür dediğimiz yapı ortaya çıkar. Fert, içinde yaşadığı toplumun gözlemcisi ve taklitçisidir. Gözlemleyen ve taklit eden birey, var olan sosyal formun içinde gözlem ve taklit niteliklerinin neticesi ile var olan kültürü içselleştirerek toplumsallaşır. Bir nevi toplum bireyi doğurur, kendine benzetir ve ortaya çıkarır. İnşacı sosyoloji anlayışının temeli budur, birey bir bakıma toplumun özetidir. İstisnai durumları hesaba katmazsak cemiyet içinde ferdin toplumsal davranışları bize bu durumu gösterir.  

Buradan hareketle İnsan en fazla sosyalleşerek öğrenir sonucu çıkıyor. Sosyal bir varlık olan insan, yine insan ile etkileşimi sonucu öğrenir. İnsanın bu etkileşimi ile birçok anlam, anlamlandırma, norm ve değer ortaya çıkar. Yani İnsan toplumsallaşma vesilesi ile değer ve anlam üretir. Yine toplumsallaşma vesilesi ile ihtiyaç kaynaklı norm ve değerlerin anlamını ve şeklini değiştirir. Buradan hülasa edilecek mevzu İnsan birlikteliğinin kıymeti her yönüyle derinlemesine hissedilen bir gerçekliktir. Ve birliklere, topluluklara, gruplara hatta bazen tüm toplumun davranışlarına istikamet çizen İdeal dediğimiz kavram, bu birliktelik neticesinde ortaya çıkar. 

Sosyal gerçeklik sahamızın bugünkü en temel meselelerinden birisi ideal oluşturmadır.  İdeal’in ne olması gerektiği elbette mühim bir mesele büyük bir problemdir. Fakat İdeallerin nasıl oluştuğunun bilinmemesi ya da farkında olunmaması işte bu daha büyük bir problemdir. Bence içtimai sorunlarımızın birçoğu bu bilinçsizlik halinden ortaya çıkmaktadır. Bu yüzden idealin ne olması gerektiğinden evvel bir idealin ne şekilde ve nasıl oluştuğunun bilinmesi daha önemlidir. 

İdeal, Fransızcadan dilimize geçen mevcut büyük bir anlam boşluğunu doldurabilmiş kelimedir.  Mefhum, düşünce dünyamıza açılan yeni bir pencere olmuştur. Türk dil kurumu kelimenin ilk anlamına hedef demektedir. İkinci anlamı ise düşüncenin tasarlayabileceği bütün üstün nitelikleri kendinde toplayan… Sözlükten yola çıkan kişi, günlük hayattaki kullanımını düşünen kişi ve sosyal bilim terminolojisindeki karşılığını araştıran kişi dahi İdeal sözcüğünün temelinde bir ana fikrin ve etrafında kümelenmiş değerler bütününün varlığına şahitlik ederek, kelimeden ulaşılmak istenilen anlama, hedeflenen gerçeğe ulaşacaktır. Tüm bu tanımlardan yola çıkarak hülasa edilen gerçeklik ideal: kişileştirilirse idol veya prototip, olgusal olarak kalırsa hedeflenendir. 

 İdeal olan ya da idealize olmuş olan fikir, değerlerle kuşatılmıştır. Değer ise hem bireysel hem de toplumsal davranışı şekillendiren kültürel öğedir. İdeal kavramının iki temele dayandığı söylenebilir: Birincisi tema, ikincisi ise değerdir. Tema, yani ana fikir idealin olmazsa olmazıdır. Değer ise kaynak olarak ana fikirden ve buna yakın fikirlerden beslenir. Ana meselenin etrafında ya da içindedir. İdealin benimsenmesi, izlenmesi, içselleştirilmesi,  dava olması gibi hususiyetleri büyük ölçüde bahsi gecen değerler sayesindedir. Ana fikir, değerler için çekim alanıdır. Ve topyekûn bu fikir-değer birlikteliği ile ideal olabilen mefhum ortaya çıkar. İdeal olan her zaman tamamıyla görünür değildir. Fakat emareleri ile mutlaka belirir. İdeali somutlaştırmak her koşulda mümkün olmayabilir. 

Amacımız kavramların etimolojisi ile uğraşmak ya da felsefi mütalaalar ile anlaşılmasını istediğimiz şeylerin etrafında gezmek, derinlerinde kaybolmak değil. Bizim için anlamının önemini kavrayarak ideal olanın varlığına, genç arkadaşlarımızın kendilerinin doğrudan şahitlik etmeleridir. İdealin ardında, izinde, içinde veya yakınında sabitkadem olmak, ideali bulmaya ya da oluşturmaya müteakip gelecek konulardır. O halde önce aksiyondan evvel gelmesi gereken şey anlamdır, teoridir. Ve özellikle bu ahir zamanda İslam davasına hizmet derdi olan bir gençlik için bu konuların öneminin büyüklüğü tartışılmaz. Çünkü insandan anlamadığı bir şeyi içselleştirmesini beklemek yersizdir. Tam manasıyla anlamakta durumdan haberdar olmaktan çok durumun içerisinde bulunmayı gerektirir. 

Her toplum, kültürel kodları dâhilinde bir hedef üretir. İşte bu hedef toplumsal idealdir. Toplum, idealine ulaşmak için kendini oluşturan bireylerin bu idealleri içselleştirmesini umut eder. Bu toplumsal hedefin benimsenmesi ve hedefin istikametinde mesafe kaydedilmesi için yine toplumu oluşturan kurumlar organize olur ve tek tek bireylere sıklıkla anlatır, ideallerin hayatımızdaki yerini kontrol eder. 

 Bizim bu duruma millet ve ümmet penceresinden bakmamız emirle sabittir. O halde İslam toplumu idealinin hayat bulması için İslami değerlerin, bireylerin hem şahsi hem de içtimai hayatlarında ne şekilde yer alması gerekiyor! Buraya kadar tartışılan mevzu bu sualin cevabına dahi fırsat vermiyor. İslam eğer ki toplumumuzun ideali ise Müslüman bireylerin hayatında Kuran ve sünnet ile çerçeveli değerlerin önüne hiçbir şey geçemez. Müslüman birey, İslam toplumu idealini gerçekleştirmek için, zihnini ve yaşamını İslami değerler ile doldurmuştur. Medeniyet tasavvurumuz ancak ideallerimiz istikametinde yürüdüğümüz takdirde hayat bulacaktır. Çünkü bizim medeniyet tasavvurumuz ideallerimizle kuşatılmıştır. Her bir Müslüman birey, İslam ekseninde gelişen değerlerle olan rabıtasını güçlendirdiği takdirde bizi hakikate, istikbale, ebediyete, iki cihan saadetine ulaştıracak İdeallerimizi oluşturmaya başlayacağız. 

 Tevfik ve İnayetle