Hafta içinde bir yoğun bir yoğunum… sabahlara kadar yine Galata Köprüsü’nde restoran yenileme çalışmalarındaydım.

İcra ekibi, kakaolubir pastanın kakaosu fazla kaçmış şekilde

Ne dillerini ben anlayabiliyorum ne onlar beni.

Onlar kara, ortam karanlık

El yordamı evrende bana bahşedilen mükemmelliyetçiliğimi devam etme çabasında, saçım başım bana benzemeyen havalarda çalışıyorum. 

Gece doğru saatler olmayınca gündüz ne kadar uyursan uyu sersem gibisin!

Gececilere, vardiyacılara kolay gelsin çok zor ters yüz yaşamak…

Düşünsenize ölümcül bir hastasınız ağrılardan uyku yasak…Bir madende yüz göz tanınmaz karanlıklarda robot olmuşsunuz ya da bir direksiyon başında  ‘Uzun ince bir yolda’ misali hedefe sabitlenip git git bitmeyen yollardasınız…

Enflasyon derdi, çocuk derdi, karı vırvırı, eğitim,sağlık…

Domates biber patlıcan

Böyle kadere başlıycam !!!

Halleri

Bu arada sevgili Barış Abi ne kadar ileriyi gören adamış ki

O zamanlar çocukça bulduğumuz şarkılar yazmış

‘Domates Biber Patlıcaaan

Bir anda dünyam karardı

Bu sesle duvarlar yankılandı…’

Ya da

‘Nane limon kabuğu bir güzel kaynasın aman
Ha ha ha ha ha içine hatmi çiçeği biraz tere otu katasın
Aman
Ha ha ha ha ha hatta biraz tarçın bir tutam zencefil aman
Ha ha ha ha ha bin derde deva geliyor biraz daha sabret…’

Meğerse… ihracaat ithali icra ettirecekmiş!!! Bilmiş.

(Biliyoruz başka ruh hallerinde yazdığını atlama sazan oğlum !)

Neyse; Tanzim Satış rezilliğini yıllar önce anamın zorla soktuğu kuyruklarda sabahın ilk ışıklarını gözümün çapaklarıyla geçirdiğim çocukluk yıllarımı daha yeni yeni üzerimden atmışken, tekrar tanzim edilenleri bugün yaşamanın getirdiği utancı, toplumun ezikliğini görmek ve tekrar bunu taşımak… tarihin tekerrürüyle insanoğlunun aslında ne kısır döngü yaşayan zavallı varlıklar olduğunu görmek, çok acı…

Ha

Bir de başka bir yüzü var şehrin.

‘Gece kuşları’

(Gecenin ayak seslerine marş mars, kuzu kuzu uyanlar takımı)

Sabahlara kadar o mekan senin bu mekan benim içip içip, tepine tepine yorgun düşenler. Müziğin yüksek ritmiyle serseme dönmüş bedenlerini drakula gibi tabutlara bir yerde sokanlar…

Ne dostluk, ne sevgi, ne aşkı, ne felsefeyi tanımadan hayatı kendilerince bir formata sokanlar…

Boşlukta kuyrunu yakalamaya çalışan kedilerle aynı hayatı yaşayan İstanbul’umuzun Gece Kuşları!

Işıkla birlikte her dem yorgun ve her dem kendi kuyruklarının neden dik durmadığını soranlar. Geceyi zor bela uyuyarak geçirenler.

Ekmek kaç para?

Çocuğum;

Bu su, bu delik açılmış havuzu ne zamana kadar doldurur?

Ses yok…

Ah ağlıycam.

…..

Onlara tavsiyem her zaman ki gibi doğaya dönüş ve şükretmek olacak. Silkinmenin ve muhteşem yaradılışın müteşekkirliğiyle, artık insan formatına geçmek. Olan bitenin farkındalığı ve ergenden ergine geçişi hızlandırmak…

He He

Bu girişten sonra devam edeyim. 

Haftasonu İstanbula 2 saatlik mesafede Sakarya- Kartepe – Kuzu Yaylasından başlayarak Geyik Bayırı’nda bir metre karda yaptığımız deyim yerindeyse survivar yaptık. Bugün kü enerjimin ve huzurumun sebebi. Tekrar hızlı dünyanın akışına uyum sağlayabilecek şarjı kazanmak.

Muhteşem!!!!

Kiminle mi yürüdüm? Tabii ki sponsorum Trekin Turkey Doğa Yürüyüş Grubu ve bu kez bizi sanki Harp Okulu sınavında gören rehberimiz sevgili Osman Süleyman Yıldırım.

Sağolsun katıldığım her aktivite de gıcık olduğum, yok ya tekrar katılmam, zor parkurlara sokup gebertiyor adamı dediğim ve de etkinliklerine koşa koşa gittiğim rehberimiz.

Kar İstanbul’da sinsi sinsi tüm gece yağmış. Ben kuşluk vakti durakta serçe misali titrek bedenle bekleyen bir bulgur tanesi. Çenem esnemekten mesaiye kalmış. 

Ama biliyorum ki bugün ben trafikten, kakaolardan, asbestten, çimentodan, insanın bitip tükenmeyen ihtirasından, her gün ot gibi büyüyen gökdelenlerden uzak bir gün geçireceğim. 

Dudaklarım arkayik bir gülümsemeyle avmlerin vıcık vıcık görsellerini arkamda yavaş yavaş bırakarak beynime hediye vereceğim.

Denemeye değmez mi ?

İcraat icraatı yapanındır. Ek ve biç !