Bir Karadeniz atasözü der ki; ‘Çay adamun mazotidur.’ hakkı var. Kışın ısınmak, yazın hararetimizi azaltmak, yemeği fazla kaçırınca bastırmak, efkarlanınca demiyle dem tutmak için içer, çoğu zaman misafirperverliğimizin bir göstergesi olarak ikram eder, keyifli sohbetlerimize şahit ederiz.

Bir çay içersin, için ısınır, ama bardağındaki buğulu sıcaklık içtikçe dağılır. Sen çayın bitiyor diye üzülürsün, oysa ellerini ısıtıp dilini yakan, artık içini ısıtıyordur. 

Göremeyince bir şeyleri, içinde hissetmeyi de denemezsin. Onların yokluğuna inandırırsın kendini.

Acı içersin çayını yahut şekerli. Ya yorgunluğunun üzerine içersin ya da en tatlı muhabbetlerin. Ama bardağındaki çay bitse de bitmez canının çay istemeleri. 

Varlığını 19. Yüzyıl itibariyle kanıksamaya başladığımız çay, günlük hayatımızın içinde öylesine yerini almıştı ki adeta doğma büyüme sanki buralıymış gibi. Oysa binlerce kilometre ötelerden gelmişti buralara. 

Geliş o geliş Öyle çok sevdik ki onu, Milli içeceğimiz oldu adeta. 

Sohbete, yalnızlığımıza, terk edilmişliklerimize, kahvaltılarımıza, bayramlarımıza, düğünlerimize, eşlik eden yegâne parçamız oluvermişti. 

Bir tarzı bile olmuştu düşünsenize, ince belli bardakta durması bile bir başka güzeldi ve şiirlerin konusuydu artık. 

Beylerin en fazla uğrak yerleri olan kahvehanelerimizde "Çek bir çay tavşankanı olsun" seslenişi kulakların pasını sildiği gibi kederleri de alır ve adeta terapi uygulardı insan ruhuna. 

Ve gün geldi "çay edebiyatı" doğdu ve edebiyatın her türünde yerini aldı çay. 

Beylerin en fazla uğrak yerleri olan kahvehanelerimizde "Çek bir çay tavşankanı olsun" seslenişi kulakların pasını sildiği gibi kederleri de alır ve adeta terapi uygulardı insan ruhuna. 

Ve gün geldi "çay edebiyatı" doğdu ve edebiyatın her türünde yerini aldı çay. Bunlara güzel örnekler seçtim sizler için, hadi "bi çay koyun "da birlikte okuyalım. 

-- Çaycı getir ilaç kokulu çaydan, dakika düşelim paydan. 

Necip Fazıl Kısakürek

-- Ve oturdu mu bir masaya

Hakkını verir çay içmenin

Cahit Zarifoğlu

-- İki çay söylemiştik orda biri açık,

keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

Cemal Süreya

-- "Biz çayın yalnızlığa iyi gelen tarafını da severiz. Avuçlarken ince belli bardağı, hücrelere kadar hissettiren sıcaklığında unuttuk yalnızlığı."

Oğuz Atay

--Ama bu kente gelirsen unutma beni ara,

sana bir çay ve temiz yaralar ısmarlarım.

Osman Konuk

--Hadi iç de çay koyayım.

Ah Muhsin Ünlü

-- Seni çay içerken izlemek,

seni çay doldururken,

seni demlerken çayı

kimseler inanmasa da düpedüz sevap.

Alper Gencer

-- Çay henüz her şey bitmedi demektir. 

Cezmi Ersöz

--Çay içmeye gidenler vardı akşamüstü, parklara gidenler de

Duruma uymak kısaltıyordu günlerini artamayan eksilmeyen bir hüzünle. 

Turgut Uyar

--Her gülümseyişin de tüm ülkeye çay ısmarlayayım, seninleyken bir yudum çay  zenginleştirilmiş uranyum gibi enerji veriyor bana. 

Murat Menteş

-- Bütün gün kahvede oturdum yedek kulübesinde ve bir kardeşim saf dışı kalsın diye bir çay söyledim kahveden.

İbrahim Tenekeci

--Çay içiyoruz mutlu bir sessizlik içinde.

Cevat Çapan 

-- Yazsan okusam, okusam yazsam biri devamlı çay verse bana.

Ömer Lütfü Mete

--Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel, namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

Can Yücel 

--Şimdi ölsek en fazla kahvede çaylar soğur.

Yılmaz Odabaşı

--Benim sana verebileceğim çok bir şey yok aslında,

çay var içersen, ben var seversen, yol var gidersen.

Aşık Veysel Şatıroğlu

--Benim çay bardağımda senin gözlerin olur, senin gözlerin çay bardaklarımızda.

Sezai Karakoç

-- Benimle yaşlansana?

Kitap okurum, çay demler şiir yazarım sana,

Ha bir de, her sabah için şükrederim

sonra gözlerine bakar "amin" derim.

Halil Ok

...