Nice ademler gördüm üzerlerinde libas yoktu, nice libaslar gördüm içlerinde adem yoktu.Cemiyet hayatımız son derece kalabalıklarla iç içe geçtikçe içlerinde adem olmayan libaslar etrafımızı sarmakta, insanı insan yapan değerler olmayınca Yunan Diyojen gibi fener yakıp insan aramaya az kaldı.
Bir zamanlar ya da şöyle demek daha doğru olacak, zamanın bir diliminde Ankara Merkez Vaizlerinden Said Özdemir ile Gaziantep’ten Adana’ya beraber seyahat etmiştik. Adana’da bir camide öğle namazı eda eyledik. Camide yenileme çalışmaları vardı. Musalli insanlar namaz kılarken, ustalar nerede çalıştıkları umurlarında olmadan çekiç sallamaya devam ediyorlardı. Said bey çok hiddetlendi ve onlara bir azar etti ki duymaya yürek dayanmazdı.
XXX
Aradan geçen 40 yıla yakın bir zaman diliminden sonra Gebze’de, Kanuni Sultan Süleyman’ın vezirlerinden Çoban Mustafa Paşa’nın bir Gebze’ye bir de aynısından Eskişehir’de inşa ettirdiği, Kurşunlu camide öğle namazı eda ettim. Yine musalli insanlar Yaradan’a yönelmişken ustalar yukarıda çekiçlerini esirgemiyorlardı. Tek fark bu defa onları azarlayacak bir yürekli Müslümanın olmayışıydı.
Bu camileri yenilemek için inşaat şirketleriyle anlaşırken acaba böyle bir şart koymayı ayıp mı zannediyor bizim cami görevlilerimiz ya da yetkililerimiz? Peki bu inşaatta çalışan insanlarımız acaba hiç hicap duymuyorlar mı? Allah’ın evinde Allah’ın verdiği rızıklarını kazanırken bile Allah’ı hatırlarına getirmiyorlar mı? Her halde bütün bu soruların cevabı ‘Nice libaslar gördüm, içlerinde adem yok mısraıdır.
XXX
Toplu taşıma araçlarında ayak basacak yer yok. Kalabalık almış başını gidiyor. Her insan toplum için bir servettir aslında. Çok insan, çok üretme demektir. Ama gel gör ki yine o kadar kalabalık içinde insana rastlamak hemen hemen büyük mükafat kazanmak gibi bir şey. Yaşlıya, sakata, kadına, çocuğa hiçbir değer vermeden, son derece bencilce hareket ediliyor. Kimse kimsenin göz yaşına bakmıyor. Denilecek ki o tür davranışa muhatap olanlar, muhatap olduklarını hak ediyorlar. Bence de öyle. Çünki aynı insanlar bir başka defasında kendileri de öyle davranmışlardı başkasına.
İlginçtir, kadın erkek ilişkilerinde hiçbir manevi değer yok. Bir binek aracında kadınlar tek tek oturuyorlar. Bir kadın bir başka kadının yanına oturmuyor. Böylece bir erkekle yan yana oturmak zorunluluğu doğuyor. Neden? Kadınların koruyacak, esirgeyecek bir değerleri kalmadı mı?
Erkekler de dörtlü koltukta otururken, birisi kenara çekilip kadını kadın yanına oturtmak yerine, aralarına alıp sandviç yapmayı tercih ediyorlar. Aksini talep etmek artık banallık olmuş.
Bir yere yanaşıp oturuyorsunuz, sizden önce oturan libas elini kolunu öyle yaymış ki iki kişilik yer ancak ona yetiyor. Yeni bir kişi erkek veya kadın hiç fark etmeden oraya oturmak istediğinde o kişi asla ellerini, bacaklarını, kıçını toplamıyor. Bu ne kadar terbiyesizlik, ahlaksızlık, görgüsüzlük, paçozluk, köylülük. Her şeyden daha çok başkalarına saygısızlık. Ama kendine saygısızlık. Başkalarına saygısız bir insanın kendisine saygılı olduğu hiç görülmemiştir. Davranış biçimi aynıyla insandır. Nasıl davranıyorsanız, nasıl konuşuyorsanız, hangi tür kelimelerle telaffuz ediyorsanız bu aynen sizsiniz.
Kendine neden saygı duymuyor bu insanlar. Kendine saygı duysa elbette başkalarına da saygı duyacak.
Köyden gelen insanlarımız manevi değerleriyle gelirlerse mesele yok. Ama manevi değerlerden müstağni, kaba sabalıkla şehirde yaşamayı hayat tarzı belleyenler insan olamazlar. Ama insan suretinde yaratıklar olabilirler. Libasların içine birer adem koymaya ne dersiniz…