Bu sabah; sıcak yaz günlerinin ardından ilk kez uyandığında teninim ürperdiğini hissettim. İçimin titremesi,  sonbaharın ilk gününden itibaren yazın bittiğini haber verir gibiydi.
Zaten uykudan uyandığım zaman bir tuhaflık vardı üzerimde. 
Rahmetli babamı Eylül ayında kaybetmenin hüznü ayın ilk gününde beni vurmuştu. Rüyamda babamı görmüştüm. Bir hastanenin içindeydik. Babamı bekliyorduk, bekledik, bekledik o gelmemişti. 
Bu sabah ürpererek uyanmamın sebebi gördüğüm rüyanın etkisinden midir, yoksa havanın serinliğinden mi bilemedim.
Durup durup ‘sonbahar hüzün ayıdır’ denmesinin bir etkisi olmalı ruh halimizde diye düşündüm.  
Benim için anlamı çok derin geçmişten gelen bir yolcu gibi her Eylül oluşunda gelip kapımı çalıyor anılar. 
‘Ben geldim’ diyor ‘adım hüzün’.
Babamı yitirdiğim Eylül ayının bende hüzün etkisi yaratması olağan. 
‘Tek tek dökülüyor sararan yapraklar, döne döne düşüyor yüreğimin dallarından ve toprakla kucaklaşıyor bir eylül akşamı, bakışlarım donuk, bakışlarım buruk, kaybetme korkusu bu, sarıyor bedeni hiç oluşundan’. Dizeler, mısralar geçiyor içimdeki limandan ve ben bu sabah derin duygular içinde, kapısını çalıyorum anıların. 
Hüzün dalga dalga içime çöreklenirken derin ‘off ‘ nidası yükseliyor ağzımdan. Sonra silkeleniyorum, sabah sabah ne oluyor bana, hiç yakıştı mı senin gibi güçlü bir kadına.  Susuyorum bir müddet, boş boş odaları dolaşıyorum bir şey ararcasına, öyle ya giden gelmeyecekti, biliyordum. 
Farkında olmak kadar acı vermiyordu Eylül. 
Daha sonra bir kez daha telkin yolunu seçmiştim. 
‘Haydi ama kendine gel, ne oluyor böyle sabah sabah. Bugün 3 Eylül. Daha yapılacak çok iş var. 
Toparlan. 
Tekrar resim yapmaya başlayacağım mesela, henüz doğmamış bebeğe hırka öreceğim, kış geliyor kışlık erzak hazırlayacağım, yazılarımı yazacağım yürek dolusu. Haydi bakalım toparlan.!’
Gidenler bilseydi ardından bu kadar acı çekecek insanların olduğunu ve kalanlar bilseydi gitmelerin bunca hüzün yaratacağını eminim yaşarken her şey çok daha farklı olacaktı. 
Daha fazla özen, daha fazla birlikte zaman geçirmek, daha fazla derdine, sevincine ortak olmak için çabalar, birbirlerine vakit ayırırdı. Ne mesai saatleri, ne de bitmek bilmeyen işler için sevdiklerinden feragat etmezlerdi. Kaliteli zaman geçirebilmek adına her birey fırsatlar yaratarak geçip giden saatlere, günlere, aylara en güzel şekilde anlam katardı. 
Öyle büyük cümleler kurmuyorum, ahkam kesmiyorum, asla pişman değilim demiyorum, süslü cümleler kurarak, o cümlenin içinde kaybolmuyorum. Hatalarım da oldu, sevaplarım da çünkü ben hepimiz gibi bir insanım. 
Pişmanlıklarım da oldu elbet, keşke dediklerim de. 
‘Yapma bunu. Haydi uyan sabah oldu bak yeni bir gün pencerende sana selam veriyor. Her şey çok güzel olacak haydi kendine gel. ‘ 
İç sesimde bugün bir çatışma var, benden mi kaynaklı yoksa suçu sonbaharın mı üzerine yıkmalıyım bilemedim. 
Derin bir nefes egzersizinden sonra ‘işte bu’ diyorum ve kendime geliyorum. Evet, evet kendime geldim. 
Bazen derin düşüncelere gözlerimiz dalıp gidiyor, bazen de eski bir anı gözlerimizde capcanlı beliriyor. Anlam veremediğimiz bir ruh hali bizi sarıp sarmalıyor. 
Bazen bir akşam vakti, en içli şarkılarda bize dokunuyor. Ömrümüzden çekip giden ne varsa gün yüzüne çıkıyor.
İşte o zaman yüreğimizi derin bir hüzün kaplıyor. Tam da böyle bir dönemde birden düşünceleriz firar ediyor.
Bir bestekârın en içli nameleri kağıda dökülerek kulaklarımızda yankılanıyor. 
Eğer şairseniz en güzel şiirlerinizin yazıldığı mevsim olarak mısralarla buluşuyor.
Ressamsanız tuale yansıyan muhteşem görsellik en güzel eseriniz oluyor.
En güzel romanların, filmlerin, damla damla damarlarımıza kadar işleyen hüznün mevsimi sarı sonbahar. 
Doğanın muhteşem görselliği, yüreklere huzur veren bir görüntüye büründüğü mevsimdir.
En güzel aşkların ve sevdaların yeşerdiği, nice birlikteliklere imza atılan sarı sonbahar.
Aslında sonbahar, nice yaşanılan baharların sonu değil, yenibaharlara yelken açmanın başlangıcı oluyor.  
Üşüyerek sımsıkı sarıldığımız yün ceketimiz iç huzurumuzla birlikte önce tenimizi sonra yüreğimizi ısıtmaya yetiyor.
Ağaçlar dahi, yapraklarını dökerken, bir sonraki baharda yeni sürgünler verir, büyüyerek daha da güçlenir taze yapraklarını çıkarır. 
Çiçekler bir sonraki baharda tekrar açmak için tohumlarını bırakırken, tekrar yeşermek ve daha güzel açmak için çabalar. 
Üzerimizde bulunan hüznü, acıyı ve kederi atma vakti çoktan gelmiş şöyle bir kendimize gelip, yenibaharı kucaklamanın telaşına şimdiden başlayalım mı, ne dersiniz?
Her gelen yenibahar ne ilk nede son oluyor, bize sadece değer ve anlam yüklemek düşüyor. 
Hüznü bir kenara bırakıp yeni değerlere anlam katmaya var mısınız? O zaman yaşadığımız ve nefes aldığımız her anın değerini bilerek, tadını çıkarmaya bakalım.
Ömür dediğimiz süre göz açıp kapayana kadar geçiyor.
Gelen gün hayırlı gelsin hepimiz için.
Sevgi ile kalın.