Kur’an’ın her asrın / her yüzyılın fehim / anlayış, idrâk, kavrayış ve zekâ derecesine göre hitap etmesi,

     Her asrın edebini / ahlâk ve terbiyesini gözeterek konuşması,

     Her asırdaki insan tabaka ve sınıflarının istidadına, onların zekâ, fetanet, ilim ve terbiyeye olan kabiliyet derecesine göre, Kur’an’ın onları nur ve ışığından feyizlendirmesi, istifade ettirmesi ve yararlandırması,

     Her bir asra ve her asırdaki her bir tabaka ve sınıfa, toplum yapısına kapısını açması,

     Her birini memnun ve razı etmesi, gönlünü hoş tutması,

     Bunları gözeten bir üslûp kullanması. Bunun sonucunda harikulâde / olağanüstü tazeliğini canlı tutarak tüm insanlara kucak açması,

     Nakil / olayları anlatış biçimi ve hikâye ediş cihet ve yönünden; evvelîn / önceden olup bitenlerden ve ahirîn / sonra olacaklardan doğru bir şekilde haber vermesi, 

     Hakaik-ı gayp ve şahadete / gözle görülen ve görünmeyen gerçeklere ışık tutması, 

     Serair-i İlâhiye / İlahî sırlara, revabıt-ı kevniyeye / kâinat ve evrenle ilgili irtibat ve bağlara dair  hikâyeleri / anlatım tarzı,

     Üstelik bunu yaparken; o şekilde vaki oluşunu, meydana gelişini; ne aklın, ne mantığın kabul ettiği, fakat yalanlıyamadığı da bir gerçek olan kütüb-i sabıkanın / Kur’an’dan önceki semavî kitapların ağız birliği ile zikrettiklerini, Kur’an’ın onlardan; musaddıkane / tasdik edici olarak ve fakat doğrusunu söyleyerek bahsetmesi,

     İhtilâfî / farklı nakledilen durumlardan; musahhihane / onları tashih edip düzelterek hikâye etmesi, anlatması, doğrusunu nazara vermesi,

     Önceki Kutsal Kitaplardaki nakilleri reddetmiyerek, fakat doğru taraflarından hareketle yaptığı  ihbarat-ı sadıkası / doğru açıklamaları ve her şeyin doğrusunu haber vermesi,

     Tazammun ettiği / içine aldığı ve tesis ettiği / kurduğu sistem İslâm dinîdir. Ki onun misline / benzerine; ne mazi / geçmiş zaman muktedir olmuş / gücü yetmiş, ne de müstakbel / gelecek zaman muktedir olacak, gücü yetebilecektir. 

     İşte bütün bunlardan tevellüt eden / doğan  hakiki / gerçek güzellikten hâsıl olan / meydana gelen i’caz ve îcaz zevkini sunması,

     Kur’an’ın mucize oluşundan gelen zevk ve güzelliğidir ki, hadsen / kalbe doğan bilgi ile anlaşılır. Tabirine / yorumuna lisan / dil ve fikrin kasır / kısa ve yetersiz oluşu ve daha nice hususiyetler; Kur’an’in i’caz ve îcazlı oluş nedenlerinden bâzılarıdır.

     Eğer desen: “Anlatımdaki ifade tarzlarından anlaşılır ki, meslek, yol ve metotların çokluğu, usul ve metotların farklı olması; matlûp / talep edilen, istenilen şeydir.”

     Cevap: Evet, matlup / talep edilen, istenilen şeydir. Hem zarurî / mecburî ve zorunludur. Eğer, hodgâmlık / bencillikten çıkan tekelcilik zihniyeti, anlayış ve düşüncesiyle; başkalarının reddine kalkışılırsa, “El-buğzu fillah.” / “Allah için buğz / düşmanlık etmek” suistimal edilir / kötüye kullanılmış olur. O vakit ihtilâf / anlaşmazlık zarar verir. 

     Yoksa “El-hubbu fillah.” “Allah için sevmek.” düstur / kanun ve kaidesi esas tutulsa, tekâmül / mükemmelleşme, olgunlaşmada teavün / yardımlaşma kanunu bilinse, şeriatin / İlahî emir ve yasaklara dayanan hükümlerin güç ve kudreti, tabibliği / tedavi ediciliği düşünülse, ihtilâf / anlaşmazlık imtizaca / kaynaşmaya sebep olur.

     Elhasıl / özetle: Herkes kendi mesleğine / usul ve gidişatına, maneviyatta tuttuğu yola “Hüve hakkun.” / “O da haktır.” demeli. “Hüve’l-hak.” / “Hak sadece odur.” dememeli. Veyahut “Hüve’l-ahsen.” / “O da güzeldir.” demeli, “Hüve’l-hasen.” / “Güzel sadece odur.” dememeli.

     Ey misalî sâil! Var kabul edilen soru sahibi; mûcez / veciz, kısa bir cevap istedin; ben de mücmel / özet bir cevap verdim. İzah istersen, birçok kitapları mütalâa etmen / okuman gerek. 

     Zaten sayısız eserlerde Kur’an nazmının cezaleti; ahenkli, akıcı ve güzel oluşu, daha geniş bir surette ifade edilmiştir.