Gündemi meşgul eden ABD yemin töreninden sonra dünya yoğun diplomasi trafiğine mola verdi. Yenilenme, reform ve iç siyasetteki siyasal eşitliği düzenlemek adına , demokrasiye yeni bir tazelik katmanın hedeflendiğini ve bunların ivedilikle düzenlendiğini gözlemliyoruz. Biden‘ın göreve başladığı ilk günde ve öncesinde vermiş olduğu dış politika ve özellikle Türkiye ile ilgili ilişkilerinin sinyalleri , 2021 yılının yoğun diplomasi ile geçeceğinin habercisi oldu. Popülizm odaklı siyaset uygulayan liderler,  dünya sisteminin ilerleyişinde önemli bir yere sahip olan ABD yönetiminin popülizme karşı bir lidere devrinden sonra , yeni siyaset tavırlarını ve dünya siyaseti ile uyumlu olma planını hayata geçirmeye çalışıyor. Biden eğer 4 sene olan görev süresini tamamlayabilirse veya Biden yönetiminden başka bir “Kadın Başkan” gelir ise yönetimin aynı ideoloji ile devam edeceği malum. Bu sebeple değişen yeni dünya düzenine hazırlıklı olmakla birlikte ülkelerin geleneksel diplomasi yöntemlerini belirli çizgiler dâhilinde yeniden revize edeceği bir dönem başlıyor.

Bu haftaki yazımda dış siyaset faktörlerinin iç siyasete etkisinin üzerine verileri paylaşmak, uluslararası ilişkiler uzmanları ve analizcilerinin bu iki olgu arasındaki denklemi kurarken ne kadar tarafsız olursa bir o kadar da verimli öngörülere sahip olabileceğinden bahsetmek istiyorum.

Mevcut hükümetin veya muhalefetin vatandaşlara kazandırdığı kazanımlar veya vaatleri ile ilgilenmek bir uluslararası ilişkiler uzmanı açısından zaman kaybı olarak görülebilir ancak konu hakkında bilgi sahibi olması da ayrıca avantajdır. Önemli olan ; vatandaşı olduğu ülkenin öncelikle demokrasi ve insan hakları konusunda dünya ülkelerine karşı duruşu ve haklarını eşitlik, özgürlük çerçevesinde yansıtması, dış politika alanında gerekli göstergeyi sunabilmesi ile ilgilenmektir.

Devletler, dış siyasette ülkesi adına proje ve planlar üretebilir veya dahil olabilir. Ancak öncelikli olarak halkın çıkarını gözeterek mevcut ilişkileri şekillendirmesi gerekir. Bunu yaparken de tarihini unutmaz, geçmiş hataları tekrarlamaz, anayasal kanunlar çerçevesiyle, şeffaf diplomasi ile bağ kurar. Uluslararası ilişkiler, diğer bir anlamda da devlet ilişkileri göstergeleri üzerine dedektiflik yapmaktır. Ülkeler arasında ilişkilerin yanı sıra uzman kişi;  kendi ülkesinin tarihini, halkının geleneksel yapısını, tepkisel tavırlarını ve toplum psikolojisini çözmek adına sosyolojik yapısını, diğer devletlere karşı hukuki varlığı ve haklarını korumak için uluslararası hukuku bilmek zorundadır.

Son bir haftadır, muhalefet partilerin yoğun diyalog hareketliliği gündemde yer alıyor. Güncel siyasi gelişmelerin yanında aslında daha çok ekonomiyi konuşmamız gerekiyor. Çünkü şu an dünyada covid salgını nedeniyle yaşanan ağır ekonomik baskının vermiş olduğu bir bunalım var ve birçok ülkede bu konuda halk sokaklara çıkmış durumda. Ancak yoksulluk sınırının altında olan emeklileri , alım gücü azalan aileleri, gençliğinin baharında ve en verimli olabilecekleri yaşta işsizlik lekesiyle savaşan gençleri konuşmak yerine parlamenter sistem ile eski ve yeni sistemin tartışıldığı bir suni gündem ile karşı karşıyayız. Erken seçim gerekliliği ile birlikte sistem önerisi veren partiler, eş güdümlü çalışmalarının zamanının bildirilmesi gibi muhalefetteki hareketlenmeler halkın çıkarı uğruna ise değerlendirilmelidir. Ancak dış politika gündemi listesinde birinci sıradan düşmeyen Biden’ın muhalefet desteği üzerine bir etkilenmenin göstergesi ise , şöyle uzunca bir nefes alıp düşünülmelidir.

Kendisi için doğru yönetim şeklini seçmek vatandaşın en doğal hakkıdır. Devlet halkı için vardır. Ancak dünya sisteminde yeni giriş yapan politikaların ülkemiz geleceğine ne denli etki edeceği veya çıkar güdeceği düşünüldüğünde;  ülke vatandaşı çıkarının en üstün geleceği şekilde karar verilmesi gerekir. Kısacası görebilmek önemlidir.

60 darbesi, 70 darbesi 80 darbesi. Uluslararası ilişkiler uzmanlarının akademi de öğrendiği ülkesini dünya standartlarında 50 sene geriye atan tarihi olaylar. Özetle ; ülkemizin kuruluşundan bu yana gerçek anlamdaki “dış güçlerin” ülkemiz üzerindeki stratejik müdahaleleri...Bunları tarafsız şekilde sadece vatan odaklı görebilmek bizleri daha da ileriye götürecektir. Uluslararası ilişkiler uzmanının bu strateji oyunun ana hatlarını öngörmesi gerekir. Tarih bilgisini sırtına alarak , devletlerin belirli alanlar üzerindeki var olma ve bu var olmayı sürdürebilmek için kendi iç siyaseti , komşu ilişkileri ve dünya ülkeleriyle ilişkilerinin analizini yapmak, dünya sahiplerinin kim ve kimlerin olduğunu ütopik hikayeleri baz almayarak, kendi araştırmalarının vereceği yönlendirmelerle bilmek ve bütün bunların yanında dünya vatandaşlığına verdiği saygı ile vatandaşı olduğun ülkenin çıkarlarını sonuna kadar gözeten, bilen , araştıran bir birey olması gerekir. Belki de uluslararası ilişkiler uzmanın iç siyasetteki etkileşim alanı sadece bu yönlü olmalıdır. Önemli olan hiçbir kuruma bağlı olmaksızın , sadece alanın verdiği ufukla , tarihi iyi bilmek, araştırmayı sevmek, bilgiyi güç olarak kullanmayı yaşamın olağan bir süreci gibi görmek gerekiyor.

Şimdi, ekonomik sıkıntılar dikkate alınmadan oluşturulduğu için “suni” olarak gördüğüm iç siyasetteki hareketliliğinin sonucunu merakla bekliyorum. Bu hareketlilik hangi önemli dış gündem baskısı ile duracak? Ya da gerçek anlamda vatandaşın yaşadığı ekonomik sıkıntılar ne zaman görülecek?

Son olarak; uluslararası ilişkiler alanına gönül vermiş, düşünen ve araştıran uzmanlar olduktan sonra ülke gelişimi her açıdan beslenecektir. İşte o zaman Atatürk’ün dediği gibi ülkesinin “muasır medeniyetler seviyesine ”ulaşmasını sağlayan, devletini seven bireyler çoğalacaktır. Tarihimizin , geleneklerimizin, atalarımızın, canı uğruna vatanına hizmet etmiş vatanseverlerin, şehitlerimizin bizden isteği de budur; Türkiye olmak !

Bu alanda başarılı,egosuz,tarafsız ve sadece vatanı için hizmet edecek birçok kişinin yetişeceğinden de eminim.

 Mutlu günler dilerim.