Salgın dönemlerinde Japonya'nın en başarılı ülke olduğu ilan edilmiştir.

Japonların salgın öncesinde de her fırsatta maske kullanmayı alışkanlık edindikleri ve maske takmayı önemsedikleri gerçeği en temel nedendir.

İkinci olarak davranış biçimi olarak Türkler, Araplar, İtalyanlar, Afrikalılar gibi birbirlerine fazlaca dokunma, tokalaşma, sarılma vb davranışları sergilemedikleridir. (Bkz Beden Dilinde dokunmatik olmayan ülkeler)

Üçüncü en önemli konu hijyen yaşam kurallarını önemsemiş olmaları

Dördüncü olarak deprem kuşağında olmasından da dolayı afet dönemlerine toplumsal hazırlıklar içinde olmaları, tüm toplumun tek bir insan gibi davranabilme disiplinini kazanmış olmasıdır.

Bir Eğitimci Gözü İle Bakarsam 

Pandemi sürecinin başarıyla yönetilmesinde iç denetimli insan yetiştiren Japon eğitim sisteminin ne kadar önemli olduğudur.

Korku kültüründe yetişenlerin davranışları dış denetimlidir

Değerler kültüründe yetişenlerin davranışları iç denetimlidir.  

 

Japon Eğitim Sistemi Korku Değil, Değerler Kültürünü benimser.

Baskılayan güvenmeyen denetleyen yasaklayan korku kültüründe insanların aklı ve  vicdanı hür olmadığında gelişim sorunludur.   

Baskıcı, yasakçı ve aile içinde alınan kararlarda söz sahibi olamayan, kendisinin duygu ve düşüncelerini özgürce ifade edemeyen çocuğun sınır ve sorumluluk bilincinin gelişmesi asla mümkün değildir.

Onun tüm hareketlerine egemen olan dış denetimdir.

Korku kültürü gelişim sorunludur.

Korku kültüründe ahlak erozyonu oluşur, yozlaşma kaçınılmazdır.

Çalışmak üretmek liyakat değil, otorite kuran yasaklayan-ödül verenin gözüne girmek onun istediği durumda olmak önemlidir.

Korku kültürü, evrensel değerlere sanata bilime felsefeye akıl çapının gelişmesine ve bakış açılarının gelişimini sağlayan insani yönlerin önünde engeldir. Kurku kültüründe insanlar dış denetimlidir

Korku Kültürü Değil, Değerler Kültürü İnsani Olandır.

Sevgi-Disiplin dengesinin kurulduğu, tüm aile bireylerinin görev ve sorumluluk bilincinin geliştiği, herkesin duygu ve düşüncelerini saygı içerisinde kalarak korkmadan dile getirdiği gelişim odaklı değerler kültürünün egemen olduğu aile ortamında yetişen çocukların tüm davranışları iç denetimlidir.

Değerler kültürünün sonucunda oluşan İç denetimde yasaklama ile değil, vicdan ve akıl devrededir.

Değerler kültüründe en insani olan sevgi, saygı, hoşgörü, adalet, liyakat, dürüstlük, çalışkanlık en temel değerlerdir.

Maske-Mesafe-Temizlik kurallarını sağlayan  dış denetim değil, iç denetimdir

Sadece pandemi günleri değil her dönem hayatın her alanında en gelişmiş toplum olma şartı insan doğasına en uygun olan ve gelişim sağlayan değerler kültürünün yüceltildiği eğitim sistemleri olmazsa olmazımızdır.

Özetle Japon Eğitim Sistemine Hakim Olan

Değerler Kültüründe Sevgi-Disiplin Dengesi sağlanır

Değerler Kültüründe Sınır ve Sorumluluk Bilinci Gelişir

Değerler Kültürü aklın ve vicdanın hür olduğu ve bilimin rehber alındığı kültürdür.

Türkiye bu konularda tam tersi durumdadır.     

Maske takmayı ne becerebildi, ne tam olarak tehlikeyi anlayabildi!

Vatandaşlarımız birbirleri ile sık tokalaşır birbirlerine sarılır dokunur. Bu yapının temelinde korku kültürü ile yetişmesi kadar Türk insanının dokunmatik olmasıyla da ilgisi vardır.

İnsanımızın içinden dokunmak, sarılmak, tokalaşmak, yakınlaşmak gelse de biraz soğuk ülke insanları gibi davranmak zorunda olduğunun bilincinde olması gerekecektir.

Ama ben çoğunlukla faturayı vatandaşa değil de gerek aile içerisinde, gerekse okulda hakim olan sağlıklı olmayan eğitim sistemine çıkarıyorum.

Ayrıca bilinmelidir ki

Bir insanın nasıl davranacağını belirleyen onun hangi ulustan, ırktan ya da genetik yapıda olduğu değildir.

İnsanın nasıl davranacağında belirleyici olan hangi ortamda yetiştiğidir.

Bir Türk, Japonya da yetişirse Japon gibi davranır. Bir Japon, Türkiye de yetişirse Türk gibi davranır.

Afrikalı doğduğunda geri değildir, İngiliz doğduğunda gelişmiş değildir.

Hayat boyunca içinde bulunacakları yaşam koşulları onların bilinçleri ve davranışları üzerinde belirleyici olacaktır...

Son olarak bir bilim adamının konuyla ilgili tespitini paylaşalım.        

 

Psikolog John Broadus Watson, “On iki çocuk” iddiası ile çocuğun nasıl bir insan olabileceği, genetik mirasının, ırkının değil çevre koşullarının belirleyici olduğunun altını çizer.  

“Bana bir düzine sağlıklı çocuk getirin. Bu çocukların yetenekleri, eğilimleri, kabiliyetleri, mesleki ilgileri ve hatta genetik bağlarına rağmen; ben size rastgele seçtiğim çocuklardan her birini özel alanda doktor, hukukçu, sanatçı, iş insanı, dilenci, hırsız yetiştirmeyi garanti ederim.” sözleri ile durumu özetler.  

 Psikolog J.B. Watson’un  bu değerlendirmesi bize ışık tutar.