İBNÜLEMİN MAHMUD KEMAL İNAL VE ESERLERİ – 24

Abone Ol

Hezâr gıbta o devr-i kadîm efendisine  Ne kendi kimseye benzer ne kimse kendisine 

<><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><>

HAKKINDA YAZILANLAR-6

Prof. Dr. FÂRUK KADRİ TİMURTAŞ

Türk ilim ve irfânına bir ömür boyunca yaptığı sonsuz hizmetlerle münevver muhitin derin saygı ve hayranlığını toplayan büyük üstad İbnülemin Mahmud Kemal de ebediyete intikal etmiş bulunuyor.

İbnülemin Mahmud Kemal, kelimenin tam ve hakîkî mânâsı ile bir üstad, nevi şahsına münhasır, pek mühim bir ilim ve fikir adamımızdı. Târih, tercümeihal ve kitâbiyat sâhalarındaki engin ve derin ihtisâsı ona ilim âleminde yüksek bir mevki kazandırmış ve Avrupalı müsteşriklerce de tanınmasına sebep olmuştu. Memleketimizde bugün kendi vâdîsinde eşi ve benzeri bulunmayan bir âlimdi. İlim ve kalem erbâbının en büyüklerinden olan üstad, kendi sa’y ve gayreti ile yetişmiş kimselerdendi. Bâzı mekteplere ve mederese derslerine devam etmiş ise de hiçbirinden şehâdetnâme almamış, daha ziyâde Mehmed Âkifin babası Tâhir Hoca ve Trabzonlu Hüsnü Hoca gibi değerli zatlardan ders görerek tahsil-i ulûm etmiştir. Küçük yaşta eser telifine başladı ve matbûâta intisap etti; bir taraftan da devlet hizmetine girdi. Bütün hayâtı memlekete ve onun irfânına hizmetle geçti. Maddî, mânevî bütün müktesebat ve mahfûzâtını memleket maârifinin yükselmesi için cömertçe sarfederek pek mühim eserler vücûda getiren İbnülemin Mahmud Kemal, bununla iktifâ etmemiş, yüksek değerdeki kütüphânesini üniversiteye bağışlamak âlicenaplığını da göstermiştir.

En mühim eserleri: Târih ve biyografiye âit olan Şeyhülislâm Yahya, Ârif Hikmet ve Leskofçalı Galip Dîvanları mukaddimeleri ile Tuhfe-i Hattatin ve Menâkıb-ı Hünerverân mukaddimeleri. Tâ- rihçe-i Evkaf ve Terâcim-i Ahvâl-i Nüzzâr ve bilhassa Son Asır Türk Şâirleri (Kemâlü’ş-Şuarâ) ve Osmanlı Devletinde Son Sadrıâzamlar (Kemâlâ’s-sudûrf’dır. Üstün zekâ, hârikulâde hâfızâ, görüşlerindeki derinlik ve nüfuz, kılı kırk yaran müdekkiklik, yorulmak bilmeyen çalışma, en büyük noktalara dikkat, anlayış ve anlatıştaki mümtâziyet, isâbetli tahlil ve tenkitler ve müstesnâ üslûp gibi meziyetlerin bir arada bulunuşu, İbnülemin Mahmud Kemal’in eserlerine pek yüksek değer vermiştir.

İbnülemin’in târihçiliğini lâlettâyin bir târihçilikle karıştırmamak lâzımdır. O bizzat yaşadığı, bildiği devirlerin târihini yazan bir âlimdir. Hazır menbâlara konmamış, devamlı fedakârlık ve uğraşmalarla mecmualar ve târihî vesikalar temin etmiş, birçok târihî şahsiyetlerle görüşmüş, bunların neticesinde elde ettiği mâlûmâtı tesbit etmek sûretiyle eserler vücûda getirmiştir. Böylece kendi telifâtı en değerli mehaz ve kaynak olmak mâhiyetini kazanmış bulunuyor.

İbnülemin, son asır târihimizi en iyi bilen müverrihimizdi. Hayâtındaki tesâdüfler ve şartlar kendisine birçok imkânlar verdi. Mühürdar Mehmed Emin Paşa’mn oğlu bulunuşu, çocuk yaşından îtibâren ilmen ve mevkien büyük kimselerle temas etmesine vesîle olduğu gibi; uzun müddet Sadâret Mektûbî Kalemi ve Eyâlât-ı Mümtâze ve Muhtâre kalemi müdürlüklerinde bulunması birçok mühim mesele ve vak’ayı işitip bilmesine ve elinden pek çok evrak ve vesikanın geçmesine sebep oldu. Ayrıca Sultan Abdülhamid’in cülûsundan hâl’ine kadar hârici ve dâhili vak’aları ihtivâ eden Yıldız evrâkının tasnifi işine memur edilmesi, evrâkın büyük bir kısmını görmesini ve pek çok faydalanmasını temin etti. İyi bir târihçi -bir bakıma- devrinin hâdiselerini iyi gören, iyi anlayan ve anlatan kimse demektir. İşte İbnülemin’in eşsizliği bu noktadan ileri gelmektedir. O, devrini, muhitini, etrâfındaki insanları, hâdiseleri çok iyi görmüş ve çok iyi anlamıştır. Bunları iyice muhâfaza etmesini bilen üstad, en iyi şekilde anlatmasını da bilmiştir. ‘Osmanlı Devrinde Son Sadrıâzamlar’ yalnız sadrıâzamların terceme-i hâlini aydınlatan bir kitap değil, aynı zamanda o devirlerin târihine ışık tutan müstesnâ bir eserdir.

İbnülemin Mahmud Kemal, şahsiyetlerin portresini çizmekte erişilmez bir muvaffakiyet göstermiştir. Sadrıâzam Said Paşa’ya dâir monografisi ayarında bir eser, şimdiye kadar memleketimizde yazılmamıştır. Bir kimseyi şahsiyet ve mizâcmın, rûhiyat ve karakterinin bütün teferruat ve çizgileri ile bu kadar canlı anlatan bir biyografi kitabına kolayca rastlanamaz sanıyoruz.

Fatin Efendi tezkiresine zeyl olarak meydana getirilen ‘Son Asır Türk Şâirleri’, şuarâ tezkirelerimizin maddeten ve mânen en büyüğüdür. Eski tezkirecilerimiz, şâirlerin hayâtından kısaca ve çok defa müphem şekilde bahseder, husûsiyetleri üzerinde hemen hemen hiç durmaz, san’atları hakkında hüküm verirken de klişeleşmiş tâbirler kullanırlardı. Âşık Çelebi gibi istisnâ teşkil edenlerin, tanıyıp bildikleri şâirler hakkında hikâye ve vak’alar ve lâtifeler naklettikleri görülmekle berâber, şahıs portreciliğinin en muvaffakiyetli örneğini gene ve yalnız Son Asır Türk Şâirlerinde bulmaktayız. Tercümeihaller en doğru şekilde tesbit edildiği gibi, husûsiyetler de tasvir ve müşâhedeler, fıkralar ve nükteler, hikâye ve hâdiseler nakledilerek en esaslı noktaları ile anlatılmıştır. Son Asır Türk Şâirlerinin bir husûsiyeti de -müellifinin de söylediği veçhile- içindeki zevâtın tercümeihâllerinden birçoğunun kendi ağızlarından dinlenerek vücûda getirilmiş olmasıdır.

Eserlerinin Husûsiyetleri:

İbnülemin’in eserleri yalnız ilim bakımından değil, edebiyat bakımından da çok ehemmiyetlidir ve büyük değerler taşır. Üstâdın çok orijinal bir üslûbu vardır. Bu üslûp, istidratlarla yer yer süslü, ince ve nükteli, dikkatli ve zekî, çok zarif bir üslûptur. Yazılarındaki lezzet ve safâ, konuşmasında da aynen mevcuttu. Hoşsohbet, meclisârâ, latîfegû ve nüktedan bir zat olan İbnülemin, dinleyenlere zevkbahş olan ince nükteleri ve iğneli sözleri ile de meşhurdur. Kendi tabiatını ‘mizâcım asabî, teessürüm şedid, kalbim rakik, intikal ve infialim serî’ sözleri ile tasvir etmektedir. Sohbet sırasında anlattığı ilmî bahisler, ilminin yalnız satırda olmayıp sadırda ve hâfızada da mevcut bulunduğunu gösteriyordu. Bu bakımdan üstâda ‘canlı kütüphâne idi’ demek hiç de yersiz sayılmaz. İbnülemin Mahmud Kemal’in zengin bir kütüphâne, nefis levhalar ve antika eşyâ ile müzeyyen evi eskiden beri ilim, edeb ve san’at erbâbının mecmâı olmuş ve bir encümen-i dâniş mâhiyeti kesbetmişti. Süleyman Nazif merhum ve arkadaşları tarafından ‘Dârü’l-Kemâl’ adı verilen bu evde, yıllar yılı mûsikî ve sohbet geceleri tertip edilmiştir. Bu toplantılar bütün müdâvimler, bilhassa gençler için çok istifâdeli ve istifâzalı olmuştur.

Yarım Kalan Eserleri:

Ömrünü Türk irfâmna hizmete vakfeden İbnülemin, son olarak ‘Son Asır Türk Hattatları’nı neşretmişti. Basılmamış eserleri arasında mûsikî üstadlarından bahseden ‘Hoş Sadâ’ adlı mühim bir kitap da vardır. İlim ve irfânını çalışkanlığı, nâmus ve istikâmeti, fazileti, necâbeti, Müslümanlığı, hamiyyeti, millet ve vatanseverliği ile bütün yeni nesillere numûne-i imtisal olan İbnülemin Mahmud Kemal, sâlih ve kâmil bir zattı. Fazilet ve irfânın mücessem bir timsâli olan üstad, nâmını ebediyete kadar yâdettirecek eserleri ile kendi heykelini kendisi rekzetmiş bulunuyor. 

Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş: (1925-1983) İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu. Bitirdiği bölüme öğretim üyesi olarak girdi. Dilci, edebiyat târihçisi ve yazar. Eserlerinden bâzıları: Mehmet Akif ve Cemiyetimiz (1962), Ali Şir Nevai’nin Türk Diline Hizmetleri (1962), Dil Dâvâsı ve Ziya Gökâlp (1966), Târihî Türkiye Türkçesi Araştırmaları (1972), Türkçemiz ve Uydurmacılık (1977), Uydurma Olan ve Olmayan Kelimeler Sözlüğü (1979), Dil Dâvâsı (1981). 

ALLAH MAKAMINI CENNET EYLEYE

FEHİM FIRAT 

Açık yürekli, doğru sözlü âlim

Asâlet ve necâbeti, nâmusu, istikâmeti ve ilm ü fazileti ile mâruf âlim ve mütefekkirimiz İbnülemin Mahmud Kemal İnal’ı kaybetmiş bulunuyoruz. O’nun ölümüyle insanlık âlemi büyük bir evlâdından daha mahrum kalıyor. Bu elim ziyâdan duyduğumuz acı çok derindir.

İbnülemin Mahmud Kemal, kendi ilim ve şahsiyetini, bizzat kendi yorulmaz gayret ve sebâtı, merâkı, çok kuvvetli hâfızası, zekâ ve kabiliyeti, resânet-i ahlâkiyesi ile vücûda getirmiş ve tanınmış açık yürekli, doğru sözlü bir ilim adamımızdır. Yakın târihimize derin vukufu ve kuvvetli kalemi ile meydana getirdiği târihî ve edebî eserleri sâyesinde ilim ve irfan âlemimize büyük hizmeti sebketmiş erbâb-ı kemâl ve fudalâdandır. Türk edebiyâtı ve Türk târihindeki selâhiyeti bütün dünyâca tanınmıştır.

Genç yaştan îtibâren intisap ettiği memûriyet hayâtında da resmî vazifesini Kemâl-i iffet ve nâmus ile îfâ etmiş, yüksek rütbelere ulaşmıştır.

*Sadâret Mektûbî Kalemi Müdürü, *Eyâlât-ı Mümtâze ve Muhtâre Müdürü, *Müdevvenât-ı Kânûniye Kalemi Müdürü, *Takvîm-i Vakâyî Müdürü, *Dîvân-ı Hümâyun Beylikçisi, *Vesâik-i Târihiye Tasnif Heyeti Reisi olmuş ve nihâyet Evkaf Müzesi Müdürlüğünden tekaüde ayrılmıştır. Evkâf-ı İslâmiye Müzesi’ni, yâni şimdiki adıyla Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’ni kuranlar arasında çalışmış, Türk Târih Encümeni üyeliğinde, Asâr-ı Müfide Kütüphânesi heyetinde hizmetleri olmuştur.

Mütevâzı ve münzevî bir hayat

Memûriyet hayâtından bahsederken kendisi ‘her şeyin, her işin müşkülü öteden beri bana isâbet eder. Bu benim için nasîb-i ezelîdir’ der. Fakat her işin müşkülünü yenmek azim ve iktidârını dâima göstermiş, memleket ve milletine uzun seneler kıymetli hizmetlerde bulunmuştur.

O’nun daha büyük hizmeti, çok ciddî ve uzun birer tetkik mahsûlü olan ve kendine has üslûbu ile yazılmış bulunan târihî ve edebî eserleriyle fikir âlemimize ve Millî Kütüphânemize kazandırdığı kıymetlerdir.

Onun en büyük zevki küçük yaşlardan îtibâren okumak ve yazmak olmuştur. Bu yaşlarda gazete ve mecmualarda yazıları intişar etmiştir. İlk rahle arkadaşı büyük şâir Mehmet Âkif’le şiire başlamıştır. Eyyâm-ı şebâbetten beri iptilâ derecesinde sevdiği şeylerden biri de mûsikî olmuştur. Bu sevginin mütezâyiden devam edip gittiğini ifâde eder ve uzun yıllar muntazaman Pazartesi günleri evinde meşhur mûsikî gecelerini tertiplerdi. O ‘Huzûz-ı nefsâniyesini’ yalnız bu faâliyetleriyle tatmin ederdi. Çok mütedeyyin, menâhîden muhteriz, teessürü şedit, kalbi rakik, intikal ve infiali seri bir zattı. Mütevâzı ve münzevî yaşardı. 

İbnülemin kütüphânesi

İbnülemin için eline geçen para ile kitap almak kendi ifâdesiyle ‘En doyulmaz bir safâ’ teşkil etmiş ve bu sevginin mahsûlü olarak bir kitap ve yazı hazînesi vücûda getirmiştir. Bu büyük adam, işte bu gözbebeği gibi sevdiği, ‘Benim bütün maddî varlığım kitaplarımdan, yazılarımdan ibârettir’ dediği ve maalesef muhtelif târihlerde yangınlar ve işgal zamânında yağma gibi âfetlere uğradığını görmek acısına katlandığı bu hazînesini, en emin ele teslim etmek ve nesillerin bu varlıktan müstefid olmasını sağlamak emeliyle, üniversitemize bırakmıştır.

Evvelâ 1949’da ölümüne bağlı olarak vasiyet ettiği bu kitap, yazı ve mecmuaları için, 1952’de vefâta kalmamasını arzu ederek vasiyetnâmesine gerekli şerhi verdirmiştir.

‘İbnülemin Mahmud Kemal Kütüphânesi’, vaz’ ettiği (koyduğu) şarta uyularak üniversitede müstakil bir şekilde tesis edilmiştir. Böylece tesellüm edilen maddî ve mânevî kıymeti çok büyük, 4000 cilt kitap ve 400 yazı, merkez binâda Tıp Târihi Enstitüsü yanında ayrılan salonda bizzat kendisi tarafından yerleştirilmiş ve hıfzolunmuştur. Bu eserlerin yüzde seksenini eşsiz yazma kitaplar teşkil etmektedir. Sonradan bâzı gazete koleksiyonlarını, elbise, nişan, resim ve diğer birkaç kıymetli eşyâsını da getirip burada dolabına koymuştur. Geçen yıl bu salonun yanındaki odanın da kendilerine bırakılmasını istemesi üzerine tahliye ve tanzim edilerek arzuları yerine getirilmiştir. Maksatları evdeki yazı ve levhaları ve târihî oda takımlarını buraya nakletmekti.

Üniversitede jübile

1953 Mart’ında üniversite gençliği kendisi için bir jübile tertiplemiştir. Bu türlü merâsimi arzu edenlerden olmamış ‘Meslek ve meşrebim böyle şeylere mânidir’ demekle berâber gençliğin umûmî arzusuna muhâlefeti de doğru görmemiştir. O gün kendileri hakkında muhabbet ve hürmet dolu takdirkâr ve sitâyişkâr konuşmalar olmuş, kendisi dinlenilmiş, böylece unutulmaz bir İbnülemin günü yaşanmıştır.

İbnülemin Mahmud Kemal her gün muntazaman kütüphânesine gelir ve saatlerce burada çalışır, kendisinden bir şey sormak, öğrenmek için gelenleri burada kabul eder. Âdetâ üniversitemizin kendisine has bir fikir köşesini teşkil ederdi.

O’nun son günlerine kadar muhâfaza ettiği büyük ilim ve çalışma aşkı bu yuvanın yaşlısına gencine örnek olurdu. O bütün üniversite âilesi tarafindan lâyık olduğu müstesnâ hürmeti gördü, hepimiz için şefkatli ve faziletli bir büyük, aramızda yaşayan bir târih oldu. Şüphe etmiyorum ki mânevî varlığı dâima kalplerde ve dimağlarda yaşayacak, gelecek nesillere de intikal edecek olan aziz hâtırası büyük kıymetini, örnek vasfını dâima muhâfaza edecektir.

Bizler bugün O’nu çok sevdiği aziz kütüphânesini son ziyârete getirmiş, yüreklerimizden taşan muhabbet, hürmet ve tâzim hisleriyle tabutu önünde toplanmış bulunuyoruz.

Üniversitemiz nâmına ve en tâzimkâr hislerimin heyecânı içerisinde bu büyük ve asil insanın nâşı önünde hürmetle eğiliyorum. Allah makamını cennet eyleye. 

İBNÜLEMİN MAHMUD KEMAL

AHMET KABAKLI 

Biliyor musunuz ki kütüphânelerimizin hâlâ en hacimli ve bugüne kadar tek noktası yalanlanmamış eserlerinin sâhibi İbnülemin Mahmud Kemal Bey’dir? Son Asır Türk Şâirleri (Son baskı, 1970), Son Sadrıâzamlar, Son Hattatlar ve Hoş Sadâ v.s. Hepsi de dalında kaynak kitaplardır.

İbnülemin Mahmud Kemal, öğrencilik günlerimizde, ünlü serpûşu ve hırkası ile ilmi, san’atı, nükteyi, sohbeti ve otoriteyi simgeleyen bir kutuptu. Mükrimin Halil Bey, Kâzım İsmâil Gürkan, Hakkı Süha Gezgin ve daha niceleri onun etrâfinda pervâne idiler. Mûsikîde de öyle: Yalnız Subhi Ezgi gibi zamânın üstadları değil, Nevzat Atlığ, Alâeddin Yavaşça, Necdet Yaşar gibi bugünkü üstadlar da meclisine devam ederlerdi.

O’nu ne kadar anlatsak, o zamanki genç dostu, Tâhâ Toros kadar anlatamayız. 29 yıl konağına devam etti. Nice olayı ve hâtıraları, belgeleriyle tesbit etti. Sayın Kültür Bakanlığından önemle ricâ ederim:

Tâhâ Toros Bey’den bir İbnülemin M. Kemal kitabı istensin ki; bir devir aydınlarını târih aynasında gösteren nükteli, hareketli, ilim, tefekkür, titizlik dolu bir eser çıksın ortaya.

Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın 1909’da hal’i fâciasından sonra İttihatçılar ‘En nâmuslu târihçimizdir’ diyerek, eski evrâkı düzenlemek üzere ‘Yıldız Tasnif Heyeti’nin başına İbnülemin Bey’i getirmişler. ‘Babasının, kardeşinin jurnali olsa bile kayda geçer’ demişler. Fakat az zamanda, getirdiklerine pişman olmuşlar. Çünkü bizzat İttihatçıların (meselâ Hüseyin Câhit Yalçın’ın v.s.) Pâdişâha verdiği jurnalleri ortaya çıkmış.

Bunları ne yapayım?’ diye Talat Paşa’ya sormuş. ‘Getir bana!’ demiş sadrıâzam ve getirdiği belgeleri, pek tabiî yok etmişler. 

İşte bunun için İbnülemin, onların getirdiği 1908 Hürriyetine hiç ısınmadı. ‘Hürriyet îlânı’ demez, ‘Hâriyet (yâni eşeklik) îlânı’ derdi. Nasıl ki Cumhûriyet’ten sonra, milletin başına getirilen bâzı soyguncu, dili yoksullaştırıcı, câhilce hareketlere de İnkılap değil (Gençlerin söyleyişine benzeterek) İnkilap (yâni kelp’leşme) denilmiştir.

Ahmet Kabaklı: (1924-2001) İstanbul Üniversitesi Türkoloji bölümünden mezun olduktan sonra liselerde edebiyat öğretmenliği yaptı. Türcüman ve Türkiye gazetelerinde köşe yazıları ile tanındı. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden diploma aldı, Türk Edebiyatı Vafı’nı kurdu. 5 ciltlik Türk Edebiyatı başta olmak üzere 50 civârında kitabı yayınlandı.