Ah o hüzünbaz nağmeler. Neler de hatırlatır insana. Tek bir tınıyla en uzak diyarlara uçurur. Hüzünbaz, düzanbaz nağmeler, naptın sen şimdi. Aldın yüreğimi de kederlerin taaa dibine koyuverdin, napayım, yazayım bari. 
Yaktın beni, yaktın aşktan ölenleri, vazgeçenleri. Oyalayım kendimi desem, susturayım içimdeki seni, nerdeee. Dilegeldi yine yürek, sus artık! Diyemem, denmez.
Haberi olsa bir de, bunca cümlenin kendine yazıldığından, her bir sözcükte, harfte bir milyon tane anı olduğundan. O uykusunda poposunda pireler uçuşurken, ben burda tek bir nağmeye takılmışım. Adını anmışım yine. 
Yuh bana be. Yine her şeyi abartmışım. Kim der ki birkaç zaman bilmem nekadarmış bunlarınki, gülüyorum sevgili, ölüyorum.
Ruhuna Fatiha diyorum, hep sonunda Yasin’e dönüyorum. Ah salak kafam, değer mi ki. Değmesin, varsın bilmesin. Çok da tın! Evet tın, tını.. 
Öldürecek beni bu şarkılar. Bilir gibi nereye çekeceğini kalbimi, hep ona hep ona. Yetti gari, ne hoştan bir işmiş sevdaya tutulmak. Anam anam, aman aman bitmiyor da yamalı bohça. Çirtik çirtik çiçekli. 
Sevdim yine de bu oyunu, bu sonsuz kuduruşu. Mikrop nağmeler, hep onun tarafını mı tutarsın. Ona mı bestelenir güftelerin. Dinle dinle dur,sar başa aşkı.
Karabasan gibi aşkbasan kabusu. Uyandır beni nağmeler, uyuttuğun gibi. Şıkır şıkır oynat yüreğimi, hoplat kalçalarımı. Aman ne farkı var sanki, ha sakin, ha hareketli, oynasam da aynı kıvırsam da.
Hüzünbaz nağmeler her yerde benimle. Nasılsa seninle. Sen de dinle.. Sen de oyna, sen de ağla, sen de öl! 
Düzenbaz adama hüzünbaz nağmeler yakışmaz ama, bir dene istersen. Ne de olsa bir zamanlar sen de vardın bu şarkının içinde.
Karabasan gibi aşkbasan kabusu.