İngiltere’de, hukuk eğitimini tamamlayıp, hakimliğe atanan kişilere 3 şey verilir. Birincisi İngiliz Hazinesinin tamamından para çekilebilecek “Çek”, yani sen görevini yaparken, rüşvet vs.ye tevessül etme, ihtiyacın varsa bu çeki kullan. Ancak şimdiye kadar bu çek kullanılmamıştır. Bir semboldür. İkincisi, üzerinde düğme olmayan bir cübbe... Yani Yargıç olarak görevini yaparken, hiç kimsenin önünde eğilmeyeceksin, tarafsız ve bağımsız olacaksın. Üçüncüsü de, tüm yargıçları aynı fiziki görünümde gösteren ‘Wig’ denilen Peruk... 

Adalet mekanizması daima hukukun üstünlüğünü koruyacak, adil, tarafsız, bağımsız olarak hakimler, savcılar görev yapacaklardır. Bizde ‘Adalet, Mülkün Temelidir” sözcüğü büyük mana taşımaktadır. Eğer bir ülkede hukukun üstünlüğü, adalet yoksa yargı erki bazı güç odaklarının emrine girmişse, o ülkede devletten bahsedilemez. Ülkelerin, dünyada medeniyet sıralaması, adalete, hukuka, insan hak ve hürriyetlerine verdiği önem ve öncelikle belirlenir. Türkiye’nin de üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nin temel ilkeleri; Hukukun Üstünlüğü, İnsan Hak ve Hürriyetleri, Demokratik, Laik Parlamenter Rejim, Parlamentoların Üstünlüğü prensipleridir... Belki kamuoyunda fazla bilinmiyor, Türkiye, Avrupa Konseyi tarafından denetim listesine alınmıştır. Bu durum esef vericidir. Türkiye’de, demokratik sistem, tüm kuram ve kuralları ile işlemeli, ilerlemelidir. Bu bağlamda, milletin iradesinin şaibesiz, lekesiz biçimde ortaya çıkması için seçimlerin, bu amaçla teşkil edilmiş, tarafsız, bağımsız yargı mekanizmasının kontrolü altında yapılması esastır. 

Türkiye’de, seçimlerin güven içinde yapılması için 1950 yılında “Yüksek Seçim Kurulu (YSK)” kurulmuştur. Siyasetin vazgeçilmez faktörleri olan siyasi partiler, hür ve bağımsız ortamda, görüş, fikir, önerilerini serbestçe ifade edecekler, konuşacaklar, yazacaklardır. Siyasete hiç bir kısıtlama getirilmeyecek, halk iradesini hür ve serbest olarak sandıkta gösterecektir. Vatandaşın sandıkta tecilli eden irade ve kararına herkes saygı gösterecektir. Eğer vatandaş halen mevcut olan iktidarın değişmesine karar vermiş ise ne olursa olsun, makamlar, unvanlar, kurumlar derhal halkın seçtiği kişilere terkedilecektir. 

Türkiye 6 ayı aşkın bir zaman diliminde Mahalli Seçimlere kilitlenmiş durumdadır. Ülkemiz devasa çözüm bekleyen sorunlarla karşı karşıyadır. Ekonomi iyi durumda değildir. Yatırımlar, üretim durmuştur. Pahalılık had safhadadır. Bir zamanlar dünyanın gıda da kendi kendine yeterli 7 ülkesinden birisi olan Türkiye, patates, soğan kuyruklarına mahkum edilmiştir. İlan edilen ekonomi programı, yeni bir şey getirmemiştir. Hangi yapısal reformlar yapılacaktır. Öyle iddia edildiği gibi 2023 yılında, GSMH’nin 2 trilyon dolar, ihracatın 500 milyar dolara ulaşması, mümkün değildir. Dış dünyada Katar ve Venezuela dışında, Türkiye’nin pek dostu kalmamıştır. “EYY” diye başlayan tehditler, belki seçim meydanlarında kendi yandaşlarını coşturur, ancak dış dünyada ciddiye alınmaz. Türkiye vatanımızı bölüp, parçalamak isteyen, kurum ve kuruluşlarımızı ele geçirmeyi hedef alan terör tehdidi altındadır. Her gün şehitler veriyoruz, içimiz yanıyor, ana kuzuları, evlatlarımız gidiyor. Bunlar yetmiyormuş gibi 4 milyonu aşkın Suriyeliye bakıyoruz. Bizim kendi vatandaşlarımızdan daha fazla olanakları onlara veriyoruz. Hani “kendi muhtacı himmet dede, nerede kaldı ki gayriye himmet ede” diye bir laf vardır. Bu ekonomik kriz ortamında Suriyelilere 50 milyar dolardan fazla para harcadık. Oysa bizim şiddetle kaynağa ihtiyacımız vardır. Hal böyleyken İstanbul Belediye Başkanlığı seçimini yenilemenin, ikinci bir maliyet getireceği hesaplanmıyor mu? Ortada amme vicdanını tatmin edecek, haklı bir gerekçe de yoktur. 

Türkiye’nin, Sosyal Güvenlik, Sağlık, Eğitim, Konut, Sosyal Hizmetler gibi sektörlerde paralara ihtiyacı vardır. Bir an önce ülkenin asıl gündemine dönmek, çalışmak gerekir. YSK’nın aldığı karar, objektif düşünen vatandaşlarımızı hayal kırıklığına uğratmıştır. Asıl üzücü olan, her şeye rağmen şimdiye kadar yapılan seçimlerde, sonuçlara fazla gölge düşmemişti. Halk YSK’ya bundan sonra nasıl güvenecektir. Dış dünyada, Türkiye itibar kaybetmiştir. Seçim yapamaz duruma düşmüştür. Vatandaşın oyları, iradesi ipotek edilmiştir. Böyle bir Türkiye, Avrupa Birliği’ne üye olabilir mi!?... 

Mülkiye Mektebine girdiğimiz ilk yılda, hukuk hocalarımız bize, adalet mekanizmasının hür, tarafsız, bağımsız olması gerektiğini, yargıçların her husustan önce kendi vicdanlarının sesini dinlemeleri gerektiğini öğretmişler, “Türkiye’de Hakimler Vardır” ifadesinin, kutsal anlamını anlatmışlardı. 31 Mart’ta yapılan Mahalli Seçimlerde ne yazık ki, kamu vicdanını tatmin eden, olumlu bir netice ortaya konulmamıştır...