Ne kadar doğru bir atasözü.

Bilinmeden, yaşanmadan söylenmez ya!!!

Hırsız içeride ve kapıyı saglamlastirmak için uğraşıp duruyoruz.

Bataklığı kurutmayıp.

Sinek ilacı ile sorunu çözmek kadar acizane bir tutum. 

Gerçek tedbirler, esaslı çalışmalar olmadan hırsızlık,  rüşvet, talan ve liyakatsizlik engellenemez.

Dün böyle idi.

Bugün de aynı. 

Yarın da aynı olacak.

Sadece pansuman tedbirler ile yaraya iyileştiremeyiz. 

Esaslı işler yapmak için radikal tedbirler almak olmazsa olmazımız olmalıdır.

Şimdi size eskilerden bir hikaye anlatarak söylediklerime açıklık getirmek istiyorum.

ZAĞARLAR 

1908 Meşrutiyet inkılabından sonra toplanmış olan Osmanlı Meclis-; Mebusanı'nda Malatya Mebusu Hacı Ahmed Efendi adında bir zat vardı. Bu, etliye sütlüye karışmaz, Meclis'te sessizce bir kenarda otururdu. Sadrazam Talat Paşa bunun ne düşüncede bir adam olduğunu öğrenmek merakına kapılmış ve bir gün kendisine Meclis'in kahveha­nesinde oturup bir çay veya kahve içme teklifinde bulundu. Oradan buradan kendisini yoklayan Talat Paşa'ya Hacı Ahmed Efendi: 

"-Paşa!." demiş. "Uğraşma, ben memleket işlerinden anlamam. Malatyalı bir çobanım!" 

Talat Paşa: 

"-Hayır! Olamaz. Senin memleket meseleleriyle alakalı olarak birtakım görüşlerin olmasaydı bizim arkadaşlarımız seni listeye yazıp mebus (milletvekili) seçtirip buraya göndermezlerdi. Senin de memleketin siyaset ve idaresi üzerine elbette birtakım düşüncelerin vardır." diye ısrar edince, Malatya Mebusu Hacı Ahmed Efendi kendisine başından geçen şu vak'ayı anlatmış: 

-'Paşa" demiş. "Ben gençliğimden beri çalışarak bin koyunluk bir sürü meydana getirdim. Ancak kendim de ihtiyarladım. Çocuklarımı çağırıp dedim ki: 

-Evlatlarım! İşte size mükemmel bir sürü!  

Alın idare edin! Ben artık işle güçle alakadar olmayacağım." 

Onlar da elimi öpüp ayrıldılar ve sürüyle meşgul olmaya başladılar. Lakin bir kaç gün sonra gelip dediler ki: 

"-Baba sen hiç kurda koyun kaptırır mıydın?"

  "-Hayır" dedim ve sordum. 

"-Ne oldu, niye soruyorsunuz?'" 

-Baba biz her gece kurtlara bir veya iki koyun kaptırıyoruz." dediler. Kendilerine sürünün idaresinde ne değişiklik yaptıklarını sordum. 

Dediler ki: 

"-Baba! Sen bize sürüyü dört zağarla (çoban köpeği) teslim ettin. Biz tecrübesiziz. Ola ki; bu dört zağarla böyle kalabalık bir sürüyü koruyamayız diye dört tane yeni zağar aldık." 

Onlara, geceleri uyumayıp bu yeni zağarları kollamalarını ve ne görürlerse gelip bana anlatmalarını tembihledim. Ertesi günü gelip anlattıkları şaşılacak bir şeydi: 

"-Vadiye bir dişi kurt geliyormuş. Onun uluması üzerine yeni zağarlardan biri sürüdeki yerini bırakıp gidip onunla yatıp kalkıyormuş. Bu zağarın bıraktığı boşluktan istifade eden bir erkek kurt da gelip sürüden bir koyun kaparak dişinin yanına getiriyor ve birlikte afiyetle yiyorlarmış." 

Kendilerine dedim ki: 

"-O zağarı vurup öldürün!'" Öyle de yaptılar. Lakin bu hikâye devam etti. Diğer yeni zağarlar. Telef olanın yerine aynı işi yapıyormuş. Onları da bu suretle teker teker vurdurttum. 

Bu defa şaşılacak bir şey oldu. Aynı işi bizim eski zağarlar yapmaya başlamış. O zaman anladım ki; bu zağarlar bu melaneti birbirlerine öğretip aşılıyorlar: 

Kendilerine dedim ki: 

"-Hiç kendilerine sürü emanet edilmemiş dört tane yeni zağar bulun. Onları bizimkilerin yanına getirmeden ayrı bir yerde tutun. Sonra bizimkiler; de teker teker vurup öldürün. Artık zağarsız kalmış olan sürüyü eski zağarlarla koklaşmamış olan o dört yeni zağara teslim edin." Böyle yaptılar. Mes'ele halloldu. " 

Bu sözleri dikkat ve alakayla dinleyen Talat Paşa Malatya Mebusu Hacı Ahmed Efendi'ye şu tembihte bulunmak ihtiyacını hissetmiş: 

"-Hacı Efendi! Ola ki Efendimiz (İkinci Abdülhamid Han) da seni çağırtıp memleket ahvali hakkında fikrini sorar. 

Sakın O'na bu hikayeyi anlatma !. "