Ara sıra yuvarlak masa toplantısı yaparım ben kendimle, yani tüm benlerimle; masada bir tek ben varım görülür. Oysa etrafımı dolduranların tamamı diğer benlerimdir.
Evet, tüm benlerimle ben, yine bir toplantı masasına oturduk… Karşımda egom, yan tarafında hırslarım, hemen yanında mücadelem, onun yanında hedeflerim, yanında planlarım, onun yanında programlarım, onun yanında ekinim, yanında biçinim, onun yanında on parmak daktilom veeee “Yaz kızım” diyen Hulusi Kentmen yanım…
Evet, her şey ve herkes tas tamam… Masanın başında ben, benim başımda yine Hulusi Kentmen ben, hemen karşımda ben katip kız veee içimdeki tüm per(ben)sonelim…
Oturuyorum; toplantı resmiyeti olsa gerek, bi hayli gerginim… Karşıma aldığım öte ki benler ise, bi hayli yorgun… Ama lakayt bir tavırları var hepsininde. Eeee diyorum cancağızlarım, bi zahmet kendinize gelin artık! Herkes baygın, herkes yılgın… Hadi ama diyorum! Yok kimseden gık yok! Hırsıma bakıyorum ölmüş gibi… Hatta kim bunları buraya kadar getirebildi diyorum içimden. Bununla da yetinmeyip soruyorum;
“Hey sen hırsım, madem uyuyacaktın, zıbarıp yatsaydın içimde!” Dile geliyor;
“Oooo diyene de bakın hele, sen değil misin beni ölü kılan!  Ha söylese, beni öldüren sen değil misin? Ama bak işte, ben olmadan sende olamazsın… Bensiz sen, sen sen o-la- maz- sııın ca-nım! Ne yaparsan yap, ben olmadan, yaptığın hiçbir şey nihayi bulmaz… Benim senin hasılatın ama sen ektiğinle kaldın hep… Öldürmeseydin beni, biçinin olacaktım ekininin de. Anladın mı, nihayeti bilen ama nihayiyinin ne olduğunu bilmeyenim?”
“He vallah, hakket doğru dedin ha. Nihayeti bildim de, nihayiyi bilemedim ben. Ektimde biçmesini bilemedim; zira hırsın olmadığı yerde başarının uykuda olduğunu çok ama çok geç fark ettim de, hırsımı, yani seni benim öldürdüğümü fark edemedim.  Sana bir tokat atayım da, uyan! Sende bana bir tokat atıver de uyandır beni…”  Lakayt lakayt dudak büküyor. Mahcup oluyorum, enseme yediğim şamarla, kalakalıyorum ama…
Mücadelemle göz göze geliyorum. Oda yorgun, oda argın ve hatta yılgın…
“Eee diyorum şimdi sen şamarını vur suratıma, vallaha bak, çekinme; zira bugün hepinizin yapacağı budur belli.”
“Sen diyor, sen var ya sen, sen beni yordun… Herkes yürürken, sen yürümekle de yetinmeyip koştun, beni de kendinde koşturdun… Ama, ama ne var ki her seferinde tam zirveye çıkacakken sen, sen hep pes ettin… Yetmedi bir daha yeni baştan başladın, bir daha, bir daha… O nihayet çıkışlarımızda, şu peslerin olmasa nihayi bulacaktı yaptıklarımız, alacaktık tüm ekinlerimizin hasılatını! Ama sen, sen her defasında hırsını yanına almadan çıktın yola… Onsuz olmazdı, olamazdı! Ki, olmadı da; ondandır ki beni de yordun, ey kendinin kadısı, dahası beni ardından koşturan yalancı gökkuşağı sen, sen kendini de yordun, beni de!”
“Vallaha ne desen haklısın! Tamda dediğin gibiydim ha!”
Hedeflerime göz kırpıyorum;
“Eee diyorum hadi mikrofon sizde!”
“Sen diyorlar evvela hırsını cana, mücadeleni güce getir… Ondan sonra bizi yola getirmesi kolay! Ama onlarsız olmaz. Sen yine bize doğru dağları tırmanacaksın mücadelenle, tam çıkacakken pes edeceksin…  Hem kendini hem mücadeleni yoracak, nihayisiz sonuçlayacaksın. Böylece hedeflerine yani bana varamayacaksın! Ondandır ki hırsını yanına almadan olmaz canım olmaz!”
“Vallaha ağlayacağım şimdi! Ülen bütün bunları ben mi yapmışım bana?”
“Sen yaptın ya, ya kim yaptı? Sen kimseye değil, ne yaptıysan kendine yaptın!” diyorlar!
Şimdi planlarıma bakıyorum!
“Hiç bana bakma” diyorlar. Daha anlayamadın mı sen? Yanında evvela hırsın olmalı, hırsına mücadele, mücadelene ekin, ekinine biçin, biçinine güç, gücüne kuvvet, kuvvetine nihayi bulan zirve gerek.  Haaaa her şeyini yola koy, ben bu duraktayım, beklerim seni… Bir yere ayrılmam merak etme; benim yerimde belli, yurdumda” diyorlar!
Ekinimle göz göre geliyorum şimdide!  Hıçkırıkları sümüğüne karışmış ağlıyor… Öyle ağlıyor ki dudakları titriyor…
“Çok ekin ektik” diyor! “Öyle çok ekinler ektik ki, öyle çok hayat denen şu tarlada çalıştık ki, öyle çok taradık ki şu hayat denen tarlanın saçlarını, öyle çok taşı çakılı ayırdık ki bir birinden… Ama işte tam biçine geldik, geldik, geldik ki… Sen yine hırsını bırakıp geldiğinden, eh onun olmadığı yerde de biçin olmadı, ondandır ki nihayi bulmadı işte!” diyor!
Masamdaki tüm benlerime mahcup bakıyorum şimdi… hepsi yorgun, hepsi kırkın, dahası hepsi kızgın! Elimi bu sefer masaya ben vurmuyorum… Öyle vuruyorum ki masadaki bardak çanaklar zıplıyor yerinden! Tüm benlerimin elini kendi baygınlığıma vuruyorum bu defa; vuruyorum ki uyanayım…
Veee anlıyoruum…
Anlıyorum ki hırsın olmadığı yerde, başarı uykudadır! Hadi diyorum uyanın artık, uyanıııın, beni bensiz, beni sizsiz bırakmayın… Ben dalsız budaksız çıplak bir ağaç gibiyim şimdi… Sizler benim elim, kolum, ayağım, gören gözlerim, işiten kulaklarımsınız… Uyanın ben sizsiz yokuuuum, olamıyorum da.
Hepinize tüm benlerinize mahcup olmadığınız toplantılar dileğimle sevgiyle kalın.