Meditasyondan doğan güne gözlerimi açtığımda Ganj, sisini giyinmiş, yaramaz maymunlar havuz başına gelip gürültülerine başlamış, kızım uyanmıştı. Ben ise hala kulağımda Tina Turner’ın bir çocuk korosu ile söylediği mantranın etkisinde, tatlı bir dinginlikteydim.

Biraz sonra sislerin arasında Ganj’in ortasında, o adayı yeniden gördüm. Dikkatle baktığımda, adada kımıldayan bir şeyler olduğunu hissettim. Ne hikmetse, bir geyik ve bir fil gördüğüme inanmak istiyordum, bir yandan da bunun gerçek olamayacağına dair kendimi ikna etme gayretinde gözlerimi ovuşturup duruyordum. Yüzümü yıkamak için lavaboya geçerken altara gözüm ilişti, Ganga Aarti’den gelen bir çiçek de yerini orada bulmuştu, böylece arınma, korunma ve şükran birleşmişlerdi.

Kahvaltıda öğrendim ki o adada korunmakta olan bir vahşi yaşam alanı varmış ve otelimizin balkonunda orayı gözlemleyebilmemiz için oldukça detaylı bir makina bizi bekliyormuş, “şanslısınız” dediler, “çıplak gözle kolay kolay yakalanmazlar”.

Kahvaltı biter bitmez, arabaya atlayıp ashram dediğimiz inziva evlerinin olduğu bölgedeki büyük park yerinde tekrar buluşmak üzere görevliden ayrıldık. Lakshman Jhula köprüsüne ulaştığımızda biraz ürktüğümü söylemeliyim çünkü demir bir köprü, oldukça uzun ve üzerindeki hayvan ve insan sayısına göre bence ince olduğu söylenebilir. Maymunlar konusunda uyarılmıştık. Gözlerine bakmamız tembih edildi, tehdit alabilirlermiş. Şapka, güneş gözlüğü, yiyecek, içecek ve cep telefonu gibi şeyleri de hızla alıp götürebildikleri için elimizde taşımamızı söylemişlerdi. Tüm bu hazırlıkları yapıp köprüde büyük bir kalabalıkla ilerlemeye başladık, insanlar, maymunlar, inekler, motorlar, köpekler, seyyar satıcılar… Karşıya geçmeyi başardığımızda, eğer yalnız gelseydim kalmayı düşündüğüm büyük inziva merkezlerinden dışarıdan ziyarete izin olanları gezdik. Yoga eğitim merkezlerini gezip, öğretmen eğitimleri hakkında bilgiler aldık.

Buzağıları sevdik, yüzleri bembeyaz boyalı dervişlerle tanıştık, hiç konuşmayan, kımıldamayan doğada öylece duran, ibadetleri bu olan ellerinde asa yaşlı insanlar gördük. Ganjda rafting yapanlar, kenarında meditasyon yapanlar, yoga yapanlar, gitar çalanlar, sevgililer, yükselen mantalar, şaşılacak sıcak bir yaz havası Aralık ayında, duvarlarda çevrede yazan pozitif ve bilgece yazılar hepsinin bizi bizden alışına izin verdik. İçimdeki Türk kızı, “buralardan nerden iki göz bir ev alınır ki, kaçadır ki” diye etrafı tarafı taradı, kendime güldüm. Fena mı olurdu, Ağustos da kavrulurken Dubai, kaçardık her yaz bir ay, ruhumuz dinlenir gelirdik.

Yemyeşil çimenlerin içinde ikinci köprüye giderken kaybolduk, maymunlar kovaladı hem kaçarken hem halimize gülerken göz yaşlarına boğulduk. Kalabalıktan uzak çimlerin arasında yolumuzu bulmaya çalışırken bir çirkinliğin ortasında bulduk kendimizi, dünyanın neresine gidersek gidelim her şeyin içimizde olması gibi, her şeyin dışımızda ve her yerde olabileceğini de tecrübe edip tatlı bir rüyadan uyanır gibi olduk bir an için.

Az sonra çimenlerin içinden turuncular içinde bir guru ve yanında genç bir Alman tercüman belirdi; ayaküstü sohbet ettik, bizimle ilgili kehanetlerini ağzımız açık dinleyip sürpriz hediyesini kabul ettik, dönüş yolunu öğrenip yola koyulduk. Tekrar ashramlara çıktığımızda, yeni merakım kristalcilere uğradık, kerametlerini dinledik birkaç minik örnek aldık, kitapçı bulmasak olmazdı tabi, valizimin küçüklüğüne almadığım valiz hakkıma yandım, sırt çantama ne doldurabilirsem kârdı, kitaplarımızı aldık. Uzunca bir süre heykelimi aradım, o dükkân senin bu dükkân benim gezdim. Ardhanarishvara’yi arıyordum (Daha sonra değineceğim) tam vazgeçmiştim ki tam karşımdaydı. Heykelimizi de alıp saat 3:00 de arabamıza döndük. Çantamız bizim için çok kıymetli anılarla doluyken, yolculuğumuz bu kez, Kunjapuri Devi Tapınağınaydı…

-Devam edecek-