Saltanatın ilgasını müteakip Cumhuriyet’in ilânı muhalifleri büsbütün tedirgin etmiş, şaşkına çevirmişti. Hilafetin de kaldırılacağı şayiaları üzerine, kesîf bir popagandaya girişmişlerdi. Bir çok fikir adamı Hilafetin lehinde neşriyatta bulunuyor, makaleler kaleme alıyordu.

     Rauf Bey ve arkadaşlarının halifeyi ziyaretleri, İsmet Paşa’nın böyle konuşmasına vesile oldu:

     “Halifeyi ziyaret mes’elesi, halife mes’elesidir.” “Tarihin herhangi bir devrinde bir halife, zihninden bu memleketin mukadderatına karışmak arzusunu geçirirse o kafayı behemehal koparacağız!”

     “Herhangi bir halife, an’aneten, fikren, şeklen, usûlen, zımnen ve sarahaten Türkiye mukadderatiyle alâkadarmış gibi vaziyet almak isterse, Türkiye ricalini taltif edermiş, iltifat edermiş gibi bir zihniyet ile düşünüyorsa, bunları memleketin hayatiyle ve mevcudiyetiyle zıddı tam addedeceğiz, hareketlerini hiyaneti vataniye addedeceğiz.” (Nutuk, s. 511)

     Mustafa Kemal, 22 Ocak 1924 tarihinde Başvekil İsmet Paşa’dan bir telgraf aldı. Bu telgrafta, bilhassa Hilafet mevzuundaki neşriyatın alıp yürüdüğü zikrediliyor, Hilafetin durumu ele alınıyor ve  Mustafa Kemal bundan haberdar ediliyordu.

     Nitekim, 11 Teşrinisani 339 (1923) tarihli Tanin’in “Şimdi de Hilafet Mes’elesi” başlığını taşıyan başmakalesi okununca Cumhuriyet’in ilânına mâni olamıyanların, Hilafet Makamı’nı her ne pahasına olursa olsun tutabilmek için gayret ve faaliyete geçtikleri anlaşılır. Bu makalede şehzade mektuplarını neşrederek efkârı, hanedan lehinde hazırlamıya çalışan Tanin’in Halk Fırkasına ve Cumhuriyet hükümetine karşı ne söylemek lâzımsa onları yazdıktan sonra, Halifenin istifası dedikodusuna temas ederek “Arkadan arkaya verilmiş bir karar karşısındayız.” deniliyordu. Meclis hükümet aleyhine teşvik ediliyordu. Cumhuriyet ilânını kabul eden Meclis’in hiç olmazsa Hilafetin ilgasını emri vaki yapmamasını temine çalışıyordu.

     “Tanin başmuharriri Hilafet hakkındaki görüş ve mütalâasını şöyle tesbit ediyordu: ‘Hilafet bizden giderse beş on milyonluk, Türkiye devletinin, Âlemi İslâm içinde hiç bir ehemmiyeti kalmıyacağı, Avrupa Siyaseti nazarında da en küçük ve kıymetsiz bir hükümet mevkiine düşeceğimizi anlıyabilmek için büyük bir dirayete lüzum yoktur. Milliyetperverlik bu mudur? Hakikî milliyet hissini kalpde duyan her Türk; Makamı Hilafete dört el ile sarılmak mecburiyetindedir.’ ”

     Atatürk buna büyük nutukta şöyle cevap vermiştir: “Makamı Hilafete dört elle sarılmak mecburiyetinde bulunan bir şekli idarenin de bir şekli Cumhuriyet olamıyacağını anlıyabilmek için de büyük bir dirayete lüzum olmadığını söylemekle iktifa edeceğim.” (Nutuk s. 503)

     “Tanin’in yukarıda ele aldığımız başmakalesinde bazı mühim noktalar daha vardır: ‘Hanedanı Osmanîde kabul edilmiş ve binaenaleyh ilelebet Türkiye’de kalması tahtı temine girmiş Hilafeti elden kaçırmak tehlikesini icat etmek akıl ve hamiyet ile hissi milliyet ile kat’iyyen kabili telif değildir.’ “ (Hilafet Mes’elesi, Derleyen: M. Kâmuran Ardakoç.)

     Biraz evvel zikri geçen telgrafa Mustafa Kemal 22 Ocak 1924’de cevap vermekte gecikmedi.

     Mustafa Kemal kendisine bildirilen vaziyetin Abdülmecid Efendi’nin tavır ve hareketlerinden doğduğunu; Halifenin, ecdadı padişahlar gibi hareket etmek istediğini, başına buyruk bir hal aldığını, halbuki bu davranışının Cumhuriyete bir tecavüz telâkki edildiği...yolunda cevapta bulundu. Ayrıca sözlerine, Halife’nin salahiyet hududunu bilmesi lâzım geldiğini ve bundan dışarı çıkmaması gerektiğini, icabeden tedbirlerin de alınması lüzumunu ekledi.

     “Bu muhabereden sonra harp oyunu münasebetiyle İsmet Paşa ve Müdafaai Milliye Vekili bulunan Kâzım Paşa da İzmir’e gelmişlerdi. Erkânı Harbiye-i Umumiye Reisi Fevzi Paşa da esasen orada bulunuyordu. Hilafetin ilgası gerektiği lüzumunda Paşalar anlaştılar. Aynı zamanda Şer’iye ve Evkaf Vekaletini de ilga ve tedrisatı birleştirmeyi yani dinî tedrisatı kaldırmayı kararlaştırdılar.” (Hilafet Mes’elesi, Derleyen: M. Kâmuran Ardakoç)

     Mustafa Kemal, 1 Mart günü TBMM’nin beşinci çalışma yılı münasebetiyle verdiği nutukta “Terbiye ve tedrisatın tevhidi umdesinin tatbiki lüzumunu” ve “Diyaneti İslâmiyeyi, asırlardan beri müteamil olduğu veçhile bir vasıtai siyaset mevkiinden tenzih etmek elzem olduğu hakikatini de” müşahade ettiklerini belirtmişti.