Hidayet vermek Allah'ın elinde olduğu hâlde, iman etme konusunda nasipsiz olanlara karşı, küfür etmeyi gelenek hâline getirmiş bulunmaktayız.

Bir insanı çok sevebiliriz, çok kaliteli bir şahsiyettir; lâkin İslam ile hidayete ermesi, bizim tekelimizde olan bir şey değildir.

Eğer hidayet vermek bizim elimizde olsa idi Hazret-i Muhammed'in iki amcası Ebu Leheb ve Ebu Talib de İslam ile hidayete ermezler miydi?

Ebu Leheb İslam'ın azılı düşmanlarından olan bir şahsiyettir ve Allah'ın Ayet'i ile lanetlenmiştir.

“Ebû Leheb’in elleri kurusun. Zaten kurudu.

Ona ne malı fayda verdi, ne de kazandığı.

O, bir alevli ateşe girecektir.

Boynunda bükülmüş hurma liflerinden bir ip olduğu hâlde sırtında odun taşıyarak karısı da (o ateşe girecektir).”(Tebbet Suresi 1-5)

Ebu Talib, Efendimiz'in amcası olduğu gibi, İslam'ın ilim kapısı Halife Ali'nin de babasıdır. 

Ebu Leheb ile Ebu Talib arasında yaşantı bakımından fark çoktur.

Ebu Talib de Ebu Leheb gibi tüm uyarılara rağmen atalarının dinini terk edememiştir; lâkin kendisini İslam'ın düşmanı pozisyonunda da konuşlandırmamıştır.

Dediğimiz gibi, iman konusu nasip işidir. Nasibi olmayanlara sövmek, Allah'ın ilmini inkâr etmek demektir. Hatta ve hatta Allah'a muhalif olmak ve gizli de olsa, bir şirk koşmak demektir. 

Hâlbuki biz bilmeyiz, Allah bilir. 

Bu konuda Allah'ın hükmü açık ve nettir. 

Allah'ın sözünün üstüne söz söylemekte Müslümanlar'ın tavrı değil, müşriklerin geleneğidir:

"Resulüm! Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin, fakat Allah dilediğine hidayet eder ve hidayete erecek olanları en iyi O bilir." (Kasas Suresi Ayet 56)

"(Ey Peygamber,) İnsanları hidayete erdirmek senin işin değil, zira ancak Allah, dilediğini hidayete erdirir." (Bakara Suresi Ayet 272)

“Sen öğüt ver! Esasen sen sadece bir öğütçüsün.” (Gaşiye Suresi Ayet 21)

Velhasıl-ı kelâm, tebliğ ile mükellef olduğumuz bir dini, tekfir etme geleneğine hapsetmiş bulunmaktayız.

Bu geleneği yıkmak için, ata dinini terk edip, Kur’an’a uymak elzemdir.

Selâm, sevgi ve muhabbet ile...